Çok mahzun, çok üzgündü.

Hüzün senesiydi, yorgun düştü gönlü, Sevdikleri, birer vefat etmiş,

Rahmet-i Rahman’a kavuşmuşlardı.

Bu halde herkese, her kabileye,

Bildiriyordu Allah birdir diye,

Direniyorlardı eski dinlerinde,

Ediyorlardı hakaretler de.

Taifte taşlandı, eziyet gördü,

Mübarek bacakları incindi, yaralandı.

Çok hüzünlendi, gönlü kırıldı,

Mekke’ye üzgün ve yorgun döndü.

Abdestini tazeledi, yalvardı Rab’bine,

Mübarek gözlerinden inci tanesi gibi,

Yaşlar akmaya başladı,

Namaz kıldığı hasırın üzerinde uyuya kaldı

Cenab-ı Hak Cebraile buyurdu ;

“Bu gece git, Habibimi bana getir.

Fazla üzüldü Onun nazik kalbi,

Çok yoruldu, çok incindi tüm

bedeni.

Ha bibimle buluşma, görüşme,

Kavuşma gecesi, bu gece..

Yanıma alıp getiresin,

Hazırlıkları tamam edesin.

Hazırlandı heryer yüce emirle,

Donandı her köşe bucak sevinçle,

Bekleyen Yaratandı, beklenen Habibiydi,

Kâinatı onun için bezemişti.

Cennette bugünü bekler kırkbin Burak,

Cebrail, Rasûl’ün hasretinden ağlayıp, 

Köşede üzgün duranını gördü.

Onu seçti, hazır eylediler,

Burağı aldı yanında, yeryüzüne indi.

Vardı yanına , şerefce en üstüne ;

“Ya Muhammed Rabbin selam ediyor,

Seni kendisine bu gece davet ediyor.

Kalk hazırlan, dışarıda Burak bekliyor “

Hazırlığa başladı, abdestini tazeledi.

Resûlullahın göğsünü açtı, Kalbini zemzemle yıkadı.

Hikmet ve iman doldurup kapattı.

Başına nûrdan imame giydirdi,

Üzerine nûrdan elbisesi,

Mübarek beline yakuttan kemer,

Ayağına zümrütten nalin,

Misk kokulu eline de ,

Yeşil zümrütten asayı  verdi.

Rasûl’ü aldı, Kâbe’deki hateme gittiler,  oradan yükseldiler.

Önce Medine, sonra Mescid-i Aksa’ya geçtiler.

Yüzyirmidörtbin nebî hasretle bekleşirler,

Son elçi, Ahmet Muhammed Mustafa’yı.

Bütün peygamberlerin medâr-ı iftihârı,

Heyecanla karşıladılar, selamlaştılar, Hz.Muhammed’i imam eylediler,

Namaz kıldılar, ardında durdular,

Tekrar yükseldiler sema katlarına,

Gösterildi insanların halleri ve tecelliler.

Yükselirken sema katlarına,

Açılıyor yedi kat gök kapıları bir bir.

Seni selamlıyorlar her katta peygamberler,

Hoş geldin Ey Allahın Salih

peygamberi,

Salih kardeşim diyorlar.

Son sınır Sidret-ül Münteha’da,

Durdu Cibril, haşyetle ve titreyerek ;

“Bir adım atarsam ben yanarım,

Ancak San’a müsadelidir ey Rasûl bu makam”

Refref geldi güneşten ziyâde nûrlu,

Oturdu üzerine Rasûlullah.

Yükselerek Arş-ı Alâ’dan, kürsüden,

ruhlardan uçtular,

Yetmiş bin perdeden geçtiler.

Süradikati-Celâleyn perdeleri,

Kalktı birer birer aradan.

Son iki perde kaldı ;

“Gel Habibim gel, korkma !

Ya Muhammed, canımın cananı,

Daha yaklaş bana” dedi Cenab-ı Hak,

Erişti Kab-ı Kavseyn makamına.

Açıldı perdeler kaldırdı aradan,

Cemâlullah, nûru tecelli eyledi Yaratan.

Göz gördü, kulak duydu, kalp konuştu.

Nûrun ala nûr dolu herbir yan.

Secdeye vardı Rasûlullah,

Tahiyyât okudu ağlayarak,

Sonsuzluk…Ezel ve ebed bir oldu

Yok oldu, zaman ve mekân.

Cennet ehline, cehennem ehline,

Muttali oldu teker teker hepsine,

Cennette, yüksek makam dereceler çok çeşit,

Cehennemde, azap ve derekeler de çok çeşit.

Gösterdi cennet nimetlerini,

Ödüller, bitmez tükenmez hazineleri.

Cennet-ü Alâ ‘da, sırf inciden köşkler,

Altın, gümüş, inci, zebercet, yakut,

Elmas öylesine güzel.

“O kadar güzel ki ya Rab,

İnşallah ümmetlerim hata işlemezler,   

İnşallah buraya neşeyle gelirler”

Ağladı görünce bunları sevincinden,

Gönlü mesrur oldu, ferahladı hemen…

Birde cehennemi görmek istedi,

Mâlik gösterdi cehennemi..

Rasûlullah başladı ağlamaya üzüntüden ;

“Allah’ım orayı nasip etme ,

Ümmetlerimi koru Allah‘ım Ümmetlerimi koru Allah‘ım,

Ümmetlerimi koru Allah’ım”

Gökteki tüm melekler ağlaştılar,

Rasûlullah’ın duasına amin dediler.

Rasûlullah miraçta yaşadı nice,

Namaz muştusuyla, Mekke’ye döndü aynı gece.

Yattığı yer dahi soğumamış sıcaktı,

Abdest aldığı su, leğende sallanırdı.

Kâbe de anlattı herkese miracı,

İnananlar sevindi, göz yaşı döktüler,

Müşrikler inanmadılar, itiraz ettiler,

Toplaştılar, O’nu yalancı çıkarmaya,

Gittiler, Hz. Ebubekir’e anlatmaya.

Ebubekir doğru insandır,

Sözüne güvenilir dediler,

“Gidip gelmiş Muhammed”

Olanı biteni anlattılar,

Alay etmeye başladılar.

Hz. Ebubekir onlara cevaben ;

“Muhammed söylediyse doğrudur,

Güvenir iman ederim,

Her işine ve sözüne”

Müşrikler; “Yürü gel yanına gidelim,

Onun dediklerini sen de duy” dediler.

Anlattı Allahın Rasûlü, Hz.Ebubekir’e,

Ağlayarak sarıldı tebrik etti emini.

“Mübarek olsun miracın”

” Bundan sonra senin adın,

Ebubekir Sıddık’tır “ diyerek,

Sarıldı Rasûlullah.

Böylece Hz.Ebubekire o gün,

Sıddık lakabını verdiler.

Nice insanlar imanla dolup taştılar,

Müşrikler, düşman olup inanmadılar.

Miraç böylece vuku buldu,

Çok güzel muştularla döndü Rasûl,

Sevinç ve heyecanla içi doldu.

Yaralı, üzgün gönlü, çokk mesrur oldu..

Ay dahi, güneş dahi,

Nûrundan Muhammed’in,

Cümle şekerler tadı,

Tadından Muhammed’in.

“Ol Seyyidü’l kevneyn

Muhammed Mustafa’ya salavât!

Ol Rasûlü’s-sekaleyn

Muhammed Mustafa’ya salavât!

Ol İmâmü’l-Haremeyn

Muhammed Mustafa’ya salavât!

Ol Ceddü’l Haseyn ve Hüseyn

Muhammed Mustafa’ya salavât!

Şefaat ya Rasûlallah!

Meded ya Rasûlallah!

Dahîlek ya Rasûlallah!”