Mustafa Çalışkan önce boksör olarak Üniversitelerarası Türkiye Şampiyonu olup nam yaptı, sonra Gazi Lisesinde öğretmenlik yaparken hakkında açılan soruşturma ve davalarla… Yimpaş’ın kuruluşunda edindiği holding tecrübesini Konya’ya taşıdı ama sonunda mutlu olmadı. Enes Kitabevini kurdu, sonra terk edip Kitap Dünyası adı altında beş yayıneviyle binlerce kitabı raflar dizdi. 1980’li yıllarda ateşli konferansların düzenleyicisi de oydu. Okuyacağınız röportaj onun hayatından kesitler taşıyor ama bütünü birkaç güne sığmazdı.

Konya’da Toparlayıcı Olduk (1)

Konya’da Toparlayıcı Olduk (3)

Sohbetimize sizi tanıyarak başlayalım. Nerede ne zaman dünyaya geldiniz, aileniz hakkında bilgi verir misiniz?

1958 yılında Akviran’da dünyaya geldim. Babam, Hayrettin Karaman ile birlikte Konya İmam Hatip’in ilk mezunlarındadır. İsmi Mehmet Çalışkan, lakabı Sofu Hoca’dır. Yüksek İslâm Enstitüsünde okuyamayıp imam olmuş, Karaman’da imamlık yapmış. Hayrabolu’da yedek subay olarak askerlik yapmış. 1960’da askere gittiğinde bizde ufak çocuktuk, beraber gitmişiz. Tugay Komutanı acil göreve çağrılınca babam Tugay Komutanlığına vekâlet etmiş. O zaman bütün Konyalıları toplayıp, sahip çıkmış ve “Namaz kılan var mı?” diye de sormuş. Orada bütün Konyalılara sahip çıkmış. Yıllar sonra; birkaç yıl önce Seydişehirli yaşlı bir amca kitapçıları dolaşarak babamın izini bulmaya çalışmış. Bana geldi; ismini yanlış hatırlıyordu. Anlattıklarını dinledikten sonra nerede askerlik yaptığını sorup babamı aradığını anladım. Babamdan hayırla bahsetmişti. O adamı İnzibat Çavuşu yapmış. Elli beş yıl sonra Sofu’yu budu. Babam meşhur 6 Eylül yürüyüşüne katıldığı için Ankara’dan gelen müfettişler soruşturma açıp, “Sen bu değil misin?” diye bir resim göstermişler. Babam da “Ben bu adam değilim ama yürüyüşe katıldım. Bütün Müslümanlar oradaydı, siz neredeydiniz?” diye müfettişlere ifade vermiş. B u hadiseden sonra Malatya’nın Dilek kasabasına sürgün edilmiş. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç’ın, alevi-sunni kardeşliği için inşa etmekte olduğu ve bitirilemeyen bir camiye görevlendirmişler. Babam orada iki buçuk yıl kaldı.

Konya’da Toparlayıcı Olduk (4)

Konya’da Toparlayıcı Olduk (5)

Aksiyoner özelliğinizi babadan gelme olduğunu öğrenmiş olduk. Çocukluk yıllarınız ve eğitim hayatınız anlatır mısınız?

Biz Aydoğdu’da büyüdük. İlkokula Uluırmak ilkokulunda başladım. Babamın Aydoğdu’ya tayini çıkınca Selçuk İlkokulundan mezun oldum. Sonra İmam Hatip Okuluna yazıldım ve yedi sene okudum. 1975-76’da mezun oldum Ardından Konya Yüksek İslâm Enstitüsünü 1980’de bitirdim. O zaman ekonomik şartlar gelişmiş değildi. Simit sattım, naylondan kavun karpuza kadar; muhacir pazarında on yıl ticaret yaptım. Ticarete İmam Hatip yıllarımda böyle başladım. Meşhur Evin Çorba Salonunda da çalıştım. Aydoğdu’dan Muhacir pazarına gelirken yolda korkardık, ıssızdı. Memlekette yokluk vardı. Aydoğdu’dan İmam Hatip’e çoğu zaman yayan gelir giderdik.

Konya’da Toparlayıcı Olduk (6)

Konya’da Toparlayıcı Olduk (7)

Sizin boksta bir de Türkiye Şampiyonluğunuz var. Spora ne zaman başladınız ve neler yaptınız?

İmam Hatip son sınıfta okurken boks sporu yapmaya başladım. Konya Yolspor’da boks takımında beş sene ringe çıktım. Ali Kılıçoğlu hocamızdı. Konya’yı temsil ettik. 51 kiloda Üniversiteler arası Türkiye Şampiyonu oldum. İki yüze yakın resmi müsabakada mücadele ettim. Aslında ben futbolcu olmak istiyordum ama peder müsaade etmedi. Siyasi olayların tavan yaptığı yıllardı. İslâm Enstitüsü’nü bitirdiğimde Konya’da kurtarılmış bölgeler vardı. Biz de Akıncılar olarak Fuarı kurtarmıştık. Hamdi Yiğit, Hasan Oğuz, İbrahim Avcıoğlu ile bir ekiptik. İslâm Enstitüsü ile Eğitim Fakültesi her gün kavga ederdi.

Bisikletin Pele’si; Yusuf Ecevit Bisikletin Pele’si; Yusuf Ecevit

Konya’da Toparlayıcı Olduk (8)

Siyasi kavga spor sahalarında da var mıydı?

Olmaz mı? Bir gün Üniversitelerarası Şampiyona için Adana’ya gittik. Ülkücü bir grup Konya’dan gelenleri dövmek için karar almış. Aslında tüm karşıt görüşlüleri indiriyorlarmış ama Konyalılara nedense ayrı bilenmişler. Benden önce, komünist olduğu bilinen bir sporcuyu dövdüler, dayak yiyen sporcu ringe çıkamadı. Bana sıra geldiğinde Ülkücü grubun arasından yürüyerek geçtim, nedense hiç dokunmadılar. Benim sporculuğumu, dürüstlüğümü bildikleri için bana iltifat ettiler.

Konya’da Toparlayıcı Olduk (9)

Öğretmenliğe ne zaman başladınız?

İslâm Enstitüsü’nü 1980’de bitirdim. 12 Eylül darbesinden sonra Akıncıları gözaltına alırken beni de almaya gelmişler, ama yanlış adrese gitmişler. Bulsalar Dutlukırı’na götürecekler, belki de öğretmen olamayacaktım. Darbeden sonra Ekim’de kura çektik ve Yozgat’ın Çekerek ilçesi Aydıncık kasabasına Din Kültürü Öğretmeni olarak tayin edildim. Köyün yolu yoktu. Müdür alevi, ben acemiyim. İkinci gün bana soruşturma açtı. Ve devamlı değişik, ufak tefek bahanelerle soruşturma açmaya devam etti. Köyde yatacak yer yoktu, okul sıralarında yatıyordum. 23 yaşındayım. Üçüncü gün müdürün yakasına yapıştım. Tekrar soruşturma açmaya başladı.  Dövdüm ve susturdum.

Konya’da Toparlayıcı Olduk (10)

Bismillah der demez kendinizi siyasal kamplaşmanın ortasında mı bulunuz?

Köyde Ülkücüler etkinmiş. Orada görev yapan Astsubay Üstçavuş da Ülkücü geçinerek köydeki herkesi fişlemiş. Neticede darbe olunca bütün ülkücüleri toplattırmış. Okul müdürü dayak yiyip susunca o üstüme gelmeye başladı. Camiye gitmemi, köyün dışına çıkmamı yasakladılar. Üstçavuşla da münakaşa ettim, pes etmedim. Hatta 2. Ordu Komutanlığına da şikâyet ettim. Sonunda oradan Yerköy İmam Hatip’e sürüldüm. Gurbet görmemiş bir adamdım ve beş sene orada çalıştım.

Yerköy’de neler yaptınız?

Yerköy’de 1982’de Konyalılar Gıda’yı açtım, sonra kitapçılığa döndüm, kitabevi kurdum. Orada halen çok sevenim var. Hanım da Konya’da Saatçi Kur’an Kursunda hocaydı. Yerköy’e onu da götürdüm. Onun da orada talebeleri oldu. Sıkıyönetim döneminde Timurtaş Uçar’ın vaazını ezberleyip Çarşı Camiinde vaaz ettim. Tesettürü orada yaydık. Adana’dan kumaş alıp hanıma diktirdim, Kur’an Kursu kızlarına giydirdim. Karakol Komutanı müdahale etti. Yerköy’deyken bir arkadaşın arabasıyla Konya’ya geliyorduk. Sıkıyönetim şirret durumdaydı. Arabada hanımım da vardı. Yanımızda bir de şoför arkadaş vardı. Tümosan’ın orada kontrole takıldık. Kimliklerimiz var ama hanımın kim olduğunu soruyorlar. Evlilik belgemiz yanımızda olmadığı için epey eziyet edip yol vermemekte direndiler. Bir saat Konya’ya sokmadılar. İmtihan eder gibi, kaynana kayınpeder adlarını bile sordular. Aslında sabırsızımdır ama o gün sabrettim. Yerköy’de köy köy dolaşıp İmam Hatibe öğrenci topladık. Beş yüz öğrencimiz oldu. Öğrencileri merkez camilere toplu namaza götürüyorduk. Garnizon da bundan rahatsız oluyordu.

Konya’ya ne zaman döndünüz ve başınıza neler geldi?

1985 de Konya’ya tayin istedim ve Gazi Lisesine görevlendirildim. Hanım da Saatçi Kur’an Kursuna geri döndü. Gazi’de beş bin öğrenci, beş yüz öğretmen vardı ve yarısı bayan idi. Komünist öğretmenler örgütlü ve aktif çalışıyorlardı. Okulda beni çok şikâyet ettiler, polis dersten alıp götürdü. Atatürk’e hakaretten Devlet Güvenlik Mahkemesinde ve Ağır Ceza’da yargılandım ama ceza almadım. Gazi Lisesinde sömestri tatilinde iki sene çocukları Umreye götürdüm. O zaman Umre fiyatları ucuzdu. Okulda azılı komünistler vardı, onlar yüzünden çok soruşturma geçirdim. En ufak bir şeyde ceza alıyordum. Fakat baskılardan yılmadan, çekinmeden öğretmenlik yaptım. 1992’de de öğretmenlikte istifa ettim Gazi Lisesinde yedi sene görev yaptım. Sonra bir dönem Akşam Lisesi derslerine girdim ama zevkli değildi. Buraya normal öğrenciden ziyade çalışan ve işinde terfi almak isteyen müstahdemler geliyordu. Bu yüzden akşam derslerini bırakıp gündüze geçtim.

Konya’da kitabevi işletmeciliğine ne zaman başladınız?

Tayinle 1985’de Konya’ya dönünce bir öğretmen arkadaşla beraber Enes Kitap Sarayını kurdum. Yerimiz Mevlâna Caddesinde Eski Tapu Dairesinin altındaydı. 12 Eylül Darbesi milletin üzerinden silindir gibi geçti. Özellikle İslâmi kesime çok büyük darbe vurdu. Herkes sindirildi. Millet elindeki kitapları gömmeye, yakmaya başladı. 1985’te de 12 Eylül Darbesinin etkileri sürüyordu.

Siz 1980’li yıllarda çok konferans düzenlediniz ve pek çok yazarı Konya’ya getirdiniz. O enerjini kaynağı neydi?

Enes Kitap Sarayını kurduğumda ilk olarak konferans için Ali Rıza Demircan’ı getirdim. O zaman “İslâm’da Cinsel Hayat” adlı kitabı yüzünden Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışma çıkmıştı. Her hafta sonu Abdurrahman Dilipak, Ali Bulaç, İsmet Özel, Ahmet Taşgetiren, Mahir Kaynak, Mustafa Müftüoğlu, Kadir Mısıroğlu Emine Şenlikoğlu, Hasan Hüseyin Ceylan gibi pek çok yazar ve düşünce adamını Konya’ya davet ettim. Ahmet Davutoğlu o yıllarda Malezya’daydı ve Konya’da konferansa getirdik. Alaaddin Düğün Salonunda her hafa sonu konferansımız olurdu.

Bir dönem sağlı ve solcu yazarları aynı kürsüde, açık oturma tarzında konuşturdunuz. Bu nasıl gelişti?

Konferansı dinlemeye, konuşmacının görüşüne paralel olan insanlar geliyordu. Bizim ise, bizim gibi düşünmeyen insanlara da fikirlerimizi anlatmamız lazımdı. Bu düşünceden hareketle solcu ve sağcı yazarları aynı kürsüye davet ettik. Abdurrahman Dilipak ile Toktamış Ateş aynı kürsüde konuştu. Baskı rejimine rağmen, karşıt görüşlü yazar ve fikir adamlarına aynı kürsüye yaptırdığımız programlar çok beğenildi ve hiçbir programda olay çıkmadı. Biz de böylece Konya’da toparlayıcı bir rol aldık. 1980’li yıllarda konferans düzenleyebilmek meşakkatli bir işti. Emniyet Müdürlüğünden izin almak eziyetti. Davet ettiğimiz adamın konuşma metnini istiyorlardı. Adam daha konuşmamış ki, neyini vereyim? Konuşmacının nüfus cüzdanını, ikametgâh ilmuhaberini isterlerdi. Baskı rejimiydi. İzin vermek istemez gibi davranırlardı.

Maraz çıkan konferanslar olmadı mı?

Konya’daki bir konferansından sonra Ali Rıza Demircan hoca Konya Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılandı. Hoca o gün mahkeme heyetine bir saat nutuk çekti ve hâkimler ağzı açık dinlediler. Hasan Mezarcı’yı da üç beş defa davet etmiştik. Düzgün, dürüst, mert ve cesur bir insandı. Güçlü bir hatipti. Cezaevine alıp zulmettiler, zihniyle ve beyniyle oynayıp mehdilik iddia edecek hale getirdiler. Konferansa getirdiğimiz Murat Belge fikri yönden bize zıt bir insandı ama çok olumlu bir tavır gösterdi. “Ben her gün içki içerim ama bugün Konya’ya saygımdan içmedim” dedi. Bir Cuma günü panelist olarak getirmiştik, misafir ettik ve bir damla içki içmeden geri döndü.

Telif ödemelerinin nasıl hakkından geliyordunuz?

O yıllarda yazar ve düşünürlerin para diye bir talepleri olmazdı. Davet ettiğimiz insanların yol masrafını karşılar, ikramda bulunur, bazen evimizde misafir eder ve uğurlardık. Onların da gayesi Allah rızasıydı. Müslümanlar parayı sonra keşfetti, çürümeler başladı!

Yayıncılığa ne zaman başladınız, ilk bastığınız kitap neydi?

1987’de Esra Yayınları’nı kurup kitap yayınlamaya başladık. İlk olarak “İslâm Gençliği”, sonra “İslâm Birliği” gibi kitaplar çıkardık derken Ahmet Önkal’ın yazdığı “Resulüllah’ın İslâma Davet Metodu” nu bastık ki kırk yıldır en çok satılan kitabımız oldu. Bu kitabı tam otuz baskı yaptık. Yine Esra Sanat olarak, merhum M. Akif İnan editörlüğünde otuz yedi adet şiir kitabı bastık. TYB’den Yılın Yayıncısı ödülünü aldım.

Çerağ edebiyat dergisini otuz yedi sayı yayınladık. Şair İbrahim Demirci editörlüğünde pek çok genç şair ve yazar Çerağ’da edebiyat dünyasına geçiş fırsatı buldu.

DEVAM EDECEK

KAYNAK: MUSTAFA GÜDEN 

Editör: Muhammed Esad Çağla