Gazeteci-Yazar Mustafa Güden, Konya’nın başarılı sporcularından merhum Yusuf Evecit’i kaleme aldı.

KAFASINA KOYDU, BAŞARDI

Konyalı sporcuların Türkiye Bisiklet Milli Takımının nüvesini teşkil ettiği yıllarda büyük başarılara imza atan sporculardan biri de merhum Yusuf Ecevit idi. Yolların yağız delikanlısı yarışlarda elde ettiği başarılarla yetinmeyip adını Guinnes Dünya Rekorlar Kitabına yazdırmayı kafasına koyduğunda pek çok kişi bu işin olacağına ihtimal vermiyordu ama o bunu başardı.

Bisikletin Pele’si; Yusuf Ecevit (1)

Bisikletin Pele’si; Yusuf Ecevit (3)

2020 yılında Koronavirüs salgını ortalığı kasıp kavururken biz de Ramazan Röportajlarının hazırlığını yapıyorduk. Aktif sporculuk hayatının devamında Antrenörlük faaliyetlerini de sonlandırıp Alanya’ya yerleşen Yusuf Ecevit’e telefon edip ve dijital yöntemle röportaj yapma teklifinde bulunduğumda “Kardeşim, ilk fırsatta Konya’ya geleceğim. Hem yüz yüze görüşüp hasbihal edelim hem de röportaj yapalım” dedi. Sözünü unutmayan Karaaslan çocuğu, bir gün telefon edip, “Nerede buluşalım?” diye sordu. Salgın sebebiyle kapalı mekânlar tehlikeliydi ve Çevre Parkı ikimiz için de ortak nokta sayılırdı. Yarım gün söyleşti; bu görüşmenin son buluşma olduğunu bilmeden notlar aldım.

Bisikletin Pele’si; Yusuf Ecevit 4

Yusuf abi 1953 yılında Bozkır’ın Soğucak köyünde dünyaya gelmiş. O iki-üç yaşlarındayken de ailesi Konya’ya taşınıp Taşra Karaaslan mahallesine yerleşmiş. Dönemin imkânsızlıklarında sadece ilkokulu okuyabilmiş ama hayat mücadelesi onu yetiştirmişti. Babasının, “meslek öğrensin” diye verdiği torna atölyesinde mesleği en ince noktalarına kadar öğrenmesi gelecekte onun için bisiklet sporunda büyük bir avantaj olacaktı.

Motorlu vasıtanın kısıtlı olduğu yıllarda “demir at” diye tabir edilen velespit kıymetli bir binittir ve Yusuf abi de çocuk haliyle akrabalarının bisikletine binmeye imrendiğini söylemişti. Nereden bilsin, çocukluk yıllarında içinde ukde olan bisikletin zaman içinde şöhretli binicilerinden biri olacağını?

1960’lı yılların başlarında, haftalığından biriktirdiği parayla saatlik bisiklet kiralayan Yusuf Ecevit, babası tellal pazarından ikinci el, ama İngiliz marka bir bisiklet aldığında hem yayan yapıldak işe gelip gitmekten kurtulmuş hem de muradına ermişti.

Bisikletin Pele’si; Yusuf Ecevit (5)

“Atletizm yarışı varmış” diye duyduğunda biraz merak biraz da umutla gittiği stadyum önünde Mehmet Özdil ve Mustafa Yavuz gibi şöhretli sporcuların arasında yarışa katılıp üçüncü olur ve merhum Mustafa Sılay’ın Antrenörlüğünde bir süre atletizm sporu yapar. Aynı dükkânda çalıştıkları Hatunsaraylı Mustafa düz bisiklet yarışlarına katılacağını söyleyince ilgi duyup stadyuma gider ve kayıt yaptırır. Bir yandan da bisikletin daha hızlı gidebilmesi için teknik inceleme yapar ve tornacı olmanın kazandırdığı maharet ile bisikletine 13’lük bir dişli yapar. Arka tekerden çıkan dişliyi de ön tekere takınca bisikleti yer uçağına dönmüştür. İstanbul yolundaki yarışta en önde giderken kamyon deryarına sığınan gruba geçilince yedinci olur. Fakat, yakın zamanda vefat eden Antrenör Nusret Ergül durumun farkındadır; yanına gelip, “Bugün birinci olmak senin hakkındı ama olmadı. Seneye mutlaka gel” diye sıkı sıkı tembih eder.

Bisikletin Pele’si; Yusuf Ecevit (7)

Yusuf Ecevit bu arada mahalle arkadaşlarını da ihmal etmez ve büyüklerinin arasında futbol oynar. Ufak tefektir ama fırtına gibidir ve her maçta gol atmaktadır. Brezilyalı futbol yıldızı Pele’nin parladığı o dönemde arkadaşları da Yusuf’a, hem esmer oluşu hem de güzel futbolu sebebiyle “Pele” lakabını verir.

Bir yanda aklı ertesi yıl yapılacak yarışta olan Yusuf Ecevit, yarışın yapılacağı Aksaray yolunda kendi başına antrenmanlar yaparak hazırlanır. Hırsı ve disiplinli çalışmasının karşılığı olarak ilk yarışın da birincisi olur. Birlikte katıldıkları ve ikinci olan arkadaşı Hüseyin ise bir hinlik planlamaktadır; ikinci hafta yarışlarında aynı tempoda koşmaya ikna eder. Finişe yaklaştıklarında da planını uygular ve ani bir deparla Yusuf’u geçip birinciliği kapar. Bu durum Yusuf’u iyice hırslandırır ve üçüncü hafta yarışında yedeğine kimseyi almadan tek başına koşup hem etap hem de genel klasman birincisi olur.

Bisikletin Pele’si; Yusuf Ecevit 9

Bölge bisiklet takımına alındığında ise kendisine verilen işe yaramaz bisiklet sebebiyle hayal kırıklığı yaşayıp Bisiklet Ajanı İbrahim Önder’e giderek iade etmek ister. Fakat Önder hayatının en önemli müjdelerinden birini verir. Zira “Bu bisikletle biraz idare et. Ben seni Şeker Fabrikasında işe aldıracağım sporu da orada yapacaksın” demiştir.

Bir süre sonra on arkadaşıyla beraber Konya Şeker Fabrikasında işe alınan Yusuf Ecevit Adana’da yapılan Gençler Türkiye şampiyonasında finişe kadar önde olmasına rağmen son kertede geçilip Türkiye üçüncüsü oldu. Ardından Yalova’da yapılan gençler yarışında rakiplerine tur bindirip şampiyon olduğunda herkes Yusuf Ecevit adlı bir markanın doğmakta olduğunu farkına vardı.

Kısa geçmişine rağmen, 1971’de İzmir’de yapılacak Akdeniz Oyunları için Bisiklet Milli Takım Kampına çağrılsa da Bulgar Antrenör Kristof Nenço Uluslararası tecrübesizliği nedeniyle yarıştırmaz.

Konya Takımı 1973’de Türkiye Şampiyonu olduğunda Yusuf Ecevit de takımdadır ve hemen akabinde askere alındığında Muhafızgücü’ne çağrılır. Askeri disiplin içinde iyi dereceler alan Ecevit 1975’de yapılan Suudi Arabistan Turunda etap birincisi olurken takım halinde şampiyon olmanın keyfini yaşar.

1976’da Mısır Turunda etaplar kazanıp birinci oldu ve Dünyanın önemli yarışlarından olan Mısır Turunda dört defa koşma ayrıcalığına erişti. Balkan Şampiyonası başta olmak üzere İsviçre ve Almanya dâhil yirmi civarında ülkede yarışlara katıldı.

1979’da Adana’da iki etaplı yarışı da o kazandı. Hatay’da yapılan Amik Turunu kazanmak da Ecevit’e nasip oldu.

Bisikletçilerin saatler süren yarışlarda insani ihtiyaçlarını nasıl karışladığını merak etmeyen var mı? Yarışseverler, arabalardan sporculara uzatılan su şişelerini muzları televizyon ekranlarında görebilirler ama hacet giderme ihtiyaçları objektif dışındadır. Yusuf Ecevit’in de yıllar sonra anlatırken kendisinin bile güldüğü bir hatırası olmuş Uluslararası Mısır Turlarından birinde. Son etap öncesinde Türkiye takımı 17 saniye farkla birincidir ve sakatlık sebebiyle son etapta üç kişi yarışacağından birincilik riskli durumdadır. Marokalar son etapta Türkleri geçeceklerinden emin görünmektedir. Konyalı Erol Küçükbakırcı, Harun Şencan ve Yusuf Ecevit Türkiye aşkıyla pedal çevirmektedir. Derken Yusuf Ecevit’in karnına ağrılar saplanır; ishal durumundadır. Bir süre kıvranır selenin üzerinde ama dayanılacak gibi değildir. Durup hacet giderse şampiyonluğu kaybedecekler. Gruptan ayrıldığı bir sırada bedenini seleden kaldırıp ardından toz bulutunu andıran görüntüler bırakarak seyirciler arasından geçerken alkış tufanı kopar. Temposunu düşürmeden takım puanını korumayı başardığı için Türkiye Şampiyon olmuştur.

Zaman içinde kulüp ve Milli Takımdaki şampiyonluklarla yetinmeyen Yusuf Ecevit Kolombiyalı bir bisikletçinin Yunanistan’da bisiklet üzerinde 49 saat kalarak kırdığı dünya rekorunu 1979 yılında Konya’da denemesine içerler. “Adam geldi, gözümüzün önünde bisiklet üzerinde elli saat kalıp gitti. Onun yaptığını biz neden yapamayalım” deyip hazırlıklara başlar. Fakat çevresindekiler motive edici olmaktan ziyade ümit kırıcı davranıp “yapamazsın” demektedir. Tam da o günlerde Nusret Ergül gelir yanına ve “Yusuf, ben sana inanıyorum, bu rekoru sen geçersin” diyerek azmine ortak olur.

Rekor denemesi için 1981 yılında Beden Terbiyesi İl Müdürlüğüne müracaat eder. Tarih belirlenir, vardiyalı görev yapacak hakemler tayin edilir. Eski Fuar Alanındaki tiyatro amfisi de parkur olarak düzenlenir. Yusuf insani ihtiyaçlarını da düşünüp, fazla yemek yemeden ve su fazla tüketmeden otuz beş saat bisiklet üzerinde kaldığında rekorun kırılacağına herkes inanır ama gücü tükenmektedir.  Üç defa krize girip bisikletten inmeye teşebbüs ettiğinde Nusret hocanın motive edici sözleriyle kendini toplayıp devam eder ve elli saat otuz dakika sonra bisikletten indiğinde artık yeni rekortmen Yusuf Ecevit’tir. Ertesi gün Konyaspor maçında veledromda şeref turu atarak gövde gösterisi yapar ama kendisini bekleyen acı sürprizden bihaberdir. Zira Guinnes prosedürlerini bilmemektedirler. Hakem raporlarını gönderdiklerinde, “Bunlar geçersiz, bizim kendi gözlemcimizin orada bulunması gerekirdi” cevabını alırlar.

Tevafukun böylesi: Ölümü de ömrü gibi oldu! Tevafukun böylesi: Ölümü de ömrü gibi oldu!

Buna rağmen Yusuf abi gönüllerin rekortmeni olarak, 1983 yılından itibaren kah Antrenör kah Mekanisyen olarak hizmet etti; Şekerspor’da, Selçuklu Belediyespor’da kendisinden sonra şampiyonlar yetiştirdi.

2004 yılında Çumra Şeker Fabrikası inşa edilmiş, açılış hazırlıkları yapılıyordu. Üstelik hem Konya Şeker Fabrikasının elli birinci kuruluş yılı hem de Yusuf Eceevit’in elli birinci yaşıydı. Fabrika idaresi, “Rekor denemesi yapar mısın” dediğinde tereddütsüz, “yaparım” cevabını verdi. Hatıp yolundaki denemede otuz beş saati geçince Guinnes Rekorlar Kitabı Türkiye Temsilcisi Orhan Kural’a rekor denemesi talebi iletildi. Hakemler, kameralar ayarlandı.

Hem Ecevit, karambole giden ilk rekordan tecrübe edinmişti. Beslenmek için özel mamalar aldı. Yine torna ustalığını konuşturup bisikletle içine girebileceği ve ayaklarını yere basmadığını gösterecek özel bir tuvalet kabini tasarlayıp profilden imal etti. Temsilci, dört saatte bir inip beslenme hakkı olduğunu söylese de bisikletten hiç inmeden fuar içindeki amfide 51 saati tamamladı. “İn” dediklerinde kendini çok iyi hissetse de elli bir kuralını bozmamak ve dönemin Başbakanı, şimdi Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış programına yetişmek için altmış beş saat hedefinden vaz geçip elli bir sat yedi dakika yirmi üç saniye rekorla bisikletten indi. 1981 yılında kural hatası yapıp giremediği Guinnes Rekorlar kitabına elli bir yaşında girmeyi başarmanın kıvancıyla Çumra’da kürsüye çıkıp Erdoğan’ın elinden ödülünü aldı.

Yusuf Ecevit, yaşantısını sürdürdüğü Alanya’da 16 Ağustos 2022 tarihinde öğle saatlerinde geçirdiği kalp krizi neticesinde hayata gözlerini yumduğunda, 2020 yılında yaptığımız röportaj, Konya medyasına verdiği son mülakat olarak kayda girdi. Cenazesi, çocukluğunu ve ömrünün büyük bölümünü geçirdiği Taşra Karaaslan mahallesinde Yeni Camii’nde ertesi gün öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından Taşra Karaaslan Mezarlığı’na defnedildi. Allah rahmet eylesin.

KAYNAK: MUSTAFA GÜDEN

Editör: Muhammed Esad Çağla