İslâm; hem cahiliye döneminin hem muharref ehl-i kitabın hem de günümüz modern cahiliyyenin kadına çizdiği hakir ve perişan rolü reddetti ve kaldırdı. Onu şerefli ve kıymetli mevkiine yükseltti.

Kur’ân-ı Kerim’de; «en-Nisâ: Kadınlar» diye bir sûrenin varlığı, o sûrede ve diğer birçok sûrede kadının nikâh, mehir, mîras, talâk ve nafaka gibi medenî haklarının teminat altına alınmış olması İslâm’ın bu husustaki tavrını göstermeye yeter...

Hazret-i Ömer’in; “Doğrusu biz, câhiliyye devrinde kadınlara hiç önem vermezdik. Nihayet Allah, İslâm’ın gelişiyle kadınlar hakkında âyetler indirdi ve onlara birçok hak tanıdı” sözü çok şey anlatıyor.

Kadın İslâm’dan önce daha doğarken dahî istenmeyen bir varlık idi. Âyet-i kerîme câhiliyye insanının o zalim ve cahil hâlini şöyle tasvir eder:

“Onlardan birine kız(ının doğduğu) müjdelendiği zaman, öfkeden yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılanmaya katlanıp yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!” (en-Nahl, 58-59)

Bu asırda da, Çin’de ultrason cihazıyla tespit edilen altmış milyon kız çocuğu, sadece kız olduğu için ana babalarının kararıyla ana rahminde katledildi. Hindistan’da son yıllarda, 12 milyon kız çocuğu kürtajla öldürüldü.

Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:

“Her kim üç kız çocuğunu veya kız kardeşlerini himâye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir ve onlara lütuf ve iyiliklerini devam ettirirse, o kimse cennetliktir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 120-121/5147; Tirmizî, Birr, 13/1912)

“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyâmet günü o kimseyle ben yan yana bulunacağız.” (Müslim, Birr, 149)

Fahr-i Kâinât Efendimiz, erkek çocuklarının kız çocuklarına üstün tutulması anlayışını da reddetti.

Cahiliye döneminde kız çocukları diri diri gömülürken yetişkin kadınlar da hor ve hakir görülürdü. Mîras payı sıfırdı. Kocası öldüğünde, kardeşine devredilen bir meta sayılırdı. Kabile savaşlarında ırzına saldırılması, bir intikam yolu olarak görülürdü. Şiddete, tecavüze ve iftiraya uğrar, malı ve mehri gasp edilirdi. Fuhuş alelâde bir hâl almıştı.

Şiddet ve zulmün her türlüsüyle mücadele eden İslâm geldi ve kadına hak ettiği kıymeti verdi.

Erkek ve kadın, kulluk plânında Allah katında eşittir. Kadın, kadın olduğundan dolayı Allah katında asla eksik ve kusurlu görülmez.

Hazret-i Meryem, Kur’ân-ı Kerim’de 34 kez nâmı geçen, iffeti, ibâdete düşkünlüğü ve Allah yoluna adanmışlığı ile methedilen nümûne-i imtisal bir hanımdır.

Firavun’un karısı Âsiye de îmânı ve Allâh’a ilticâsı ile Kur’ân’ın medhettiği mübârek hanımlardandır.

Bazı âyetlerde, Cenâb-ı Hakk’ın hoşnut olduğu kullar sayılırken, hanımlar da ayrıca tebârüz ettirilmiştir:

“Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, îmân eden erkekler ve îmân eden kadınlar, tâate devam eden erkekler ve tâate devam eden kadınlar, sadâkatli erkekler ve sadâkatli kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevâzı erkekler ve mütevâzı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (el-Ahzâb, 35)

Peygamberimiz’e ilk îmân eden, Efendimizin ilk eşi Hazret-i Hatice;

Hakkında hadîs-i şerifte; “Dîninizin üçte birini ondan öğrenin.” (Deylemî, II, 165/2828) buyurulan ve ashâb-ı kiram arasında yedi müctehidden biri olan, İbn-i Abbâs’ın ifadesiyle her müctehidin ilminden istifade ettiği Hazret-i Âişe;

Ehl-i beyt ve sâdât-ı kirâmın annesi Hazret-i Fâtıma Validelerimiz, İslâm’da hanımlara verilen ehemmiyeti ve hiçbir menfî ayrıma tâbî tutulmadıklarını gösterir.

Peygamber Efendimizin;

“Cennet annelerin ayakları altındadır.” (Nesâî, Cihâd, 6)

“Kadınlar erkeklerin, diğer yarısıdır.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 94; Tirmizî, Tahâret, 82)

“Sizin en hayırlınız, ailelerine en güzel muamelede bulunanınızdır!..” (İbn-i Mâce, Nikâh, 50; Dârimî, Nikâh, 55)

“Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyetimi tutunuz.” (Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80; Müslim, Radâ’ 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Radâ` 11, Tefsîru sûre (9) 2; İbni Mâce, Nikâh 3)

“Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” (Müslim, Radâ` 61)

“İkram ve ihsanlarınızla çocuklarınıza eşit muâmelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım.” (Heysemî, IV, 153; İbn-i Hacer, el-Metâlibü’l-Âliye, IV, 69)

Hadisleri hanımları, erkekler âleminin muhabbet ve hürmetine, ahlâk ve dirayetine emanet eder. Hem de Allah emaneti olarak… Saliha olarak yetiştirilen anneler, hayırlı evlâtlar yetiştirir. Anne tek başına bir okuldur. Böyle bir saliha anne ömürlük teşekküre lâyıktır.

Bugün kadına şiddet uygulayan insanlar, İslâm terbiyesiyle, Muhammedî ahlâkla yetiştirilmiş insanlar değildir. Aksine televizyonlardaki menfi programlar, ahlâksız diziler ve filmler, teşhir, açık saçıklık ve aile değerlerini tahkir mevzuunda telkin bombardımanına tutulmuş kişilerdir.

Modern Cahiliye dönemi olan günümüzde kadın, erkek ile eşitlik davasına sürülerek, sokaklara, fabrikalara ve vitrinlere itildi. Şehvet mankeni hâline getirildi. Cahiliye döneminde insan yerine konmayıp şeytan ve günahla alâkalandırılmışken, bugün de bir iş gücü yahut bir meta, bir pazarlama unsuru olarak telakki edildi.

Kadınlara; güzelliğini teşhir etmek ve kadınlığını kullanmak suretiyle kıymetli hâle gelme yolu bir hürriyet olarak gösterildi.

Kadınlık için annelik ve yuvasının hanımefendisi olmak en üstün meziyet iken, sosyal hayatta erkeklerle rekabete sokulan kadın, gitgide aileden uzaklaştırıldı. Anneliğe düşman hâle getirildi.

Yine modern cahiliyede kadınların, hanımlığı yük görmeleri istendi. Boşanmalara, bekârlığa, ayrı ve yalnız yaşamaya özendirildi. Nikâh yerine flört hayatına yönlendirildi. Evlilikler, flört hayatına özendirildi. Böylelikle aile hayatına zehir saçıldı. Gayr-i meşru çocuklar, annesi babası boşanmış, sahipsiz çocuklar toplumda ciddî bir mesele hâline geldi.

Aile hayatı çökünce, erkek ve kadın arasında nezaket, zarafet ve muhabbet zedelenince de toplumun bir kısmında eşcinsellik zuhur etti. Hayvanlarda dahî olmayan, Lût kavmi ile başlayıp bu kavmi yerin dibine batıran ve ne insanlık ile ne de aile ile imtizâc etmesi mümkün olmayan bu şenaat, cazip görülerek ve gösterilerek yayıldı.

Batıda kadın, kandırılarak çıkarıldığı dış dünyada da ezilince feminizm ve kadın hakları davası ortaya çıktı. Onları güya tesellî ile kandırabilmenin bir farklı şekli mesabesinde de fabrika yangınında ölen kadın işçilerin hatırasına 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü ilân edildi. Şimdi de dünyada bu tarih, kadın haklarının hatırlandığı bir gün olarak değerlendiriliyor.

Ancak söylenenler, dile getirilenler, şikâyetler ve çözüm diye ileri sürülenler; sadra şifa, derde deva olmaktan, bir hal çaresi sunmaktan çok uzak... Çünkü fıtrattan uzak... Çünkü kadının yaratılış gayesinden çok uzak…

Kadına tam hakkını veren sistem sadece İslâm’dır.

“Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muamele ediniz! Onlar hakkında Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz!” (Müslim, Hac, 147)

**** **** *****

MİRAÇ KANDİLİNİZİ TEBRİK EDEREK, MİRAÇ ŞİİRİMİ TAKDİM EDİYORUM.

Mübarek Recep’te meydana gelen,

Aklın almadığı ruhani bir hal.

Eşsiz bir ikramdı gökleri delen,

Sır dolu yolculuk, ilahi ahval.

Son Rasûlün şanlı yükselişiydi,

Manevi âleme yönelişiydi,

İhlaslı kalplerin yücelişiydi,

Yoktu zaman, mekân, hiç ilke, kural.

Beşeri perdeler tamamen kalktı,

İdrak ötesinde rahmetler aktı,

İnkârcıya hayal, Mü’mine haktı,

Manevi makamdı, büyük bir ikbal.

Mescid-i Haram’dan çıkıldı yola,

Mescid-i Aksa’da verildi mola,

Sidretü’l Müntehâ makam-ı âlâ,

Son durak buraydı, ilahi final.

Öyle bir yolculuk ömürler yetmez,

Pek çok müşahede, gezmekle bitmez,

Vuku bulan zaman, saniye etmez,

Gerçekti, hakikat, değil hiç hayal.

Allah’tan Rasul’e ulvi bir davet,

Seçilmiş makamdır yüce nübüvvet,

İsra ve Miraçtır en büyük servet,

Sıddıklara oldu büyük bir moral.

Faziletle dolu, lütuf gecesi,

Deryalara bedel bir tek hecesi,

Miraçtır namazın ulvi secdesi,

Bahşetti rahmeti Allah zül Celal.

SALİH SEDAT ERSÖZ