Geçen gün bir dostun işi için bir başka dostu aradım. Daha önce bir iş için aramıştım ben sana dönerim dedi. Hala dönemedi belki sıkıntısı var.

Hâlbuki biz Mevlana diyarındayız her an dönmeye alışkın olmamız gerekir değil mi?

Başka dostlarınsa çok önceden alınmış randevuları vardı.

Herkesi kendi halince kabul edip hoş görmek durumundayız değil mi?

Ancak, her ne olursa olsun karşı tarafı anlamaz hatta nasıl olsa bir şekilde kabullenir. Diye baştan savamayız. Böylesi bir durum deve kuşu gibi bütün gövde dışarıda iken başını kuma sokarak saklanmaya benzer.

Gerçekçi ve her doğru olanı ifade etmeliyiz. Ki, sonradan sahip çıkmayacağımız hale duruma düşmeyelim. Öz olan doğru olanı ifade etmektir. Mazeret ancak, kaçış kapısıdır. Kaçmanın sonunda ne ile karşılaşacağını bilemezsin.

Çok önemli mazeretimizi izah edemezsek o zaman mizaha mı dökeriz?

Can dost bana;

--- Nasıl izah edeceğimi bilemiyorum. Deyince, ben de;

--- Bu saatten sonra yapılan izah, izah olmaktan çıkar. Ancak, mizah olur. Dedim.

Neden izah edeceksin ki, eğer yaptığın mazeret izahı dayanaksız olursa komik duruma düşmek aşikârdır.

Ne demişler;

“İNSANLAR İZAH EDEMEDİKLERİNİ MİZAH EDERLER.”

Kimileri uzun uzadıya sayfalarca yazmayı tercih eder.

Kimileri ise kelimelerden, cümlelerden tasarruf edip şiir yazarlar.

Kimileri çizgilerle karikatürize eder.

Kimi de benim gibi sohbet köşesinde sizlerle izahı, mizahı buraya konduruverir.

Kimileri de zoraki sırıtarak pozunu verir. O anını dondurur.

Başkaları ise hayatını rolünü oynayarak tiyatrocu gibi rol yapar.

Rolümüzü yapmak zorundayız.

Hayat bu başka çaremiz de yoktur.

Dünlerin tecrübe birikimi olarak yan cebimize koyarken bir gün kullanabileceğimizi düşünürüz.

Dününde böyle idi, bugün böyle oldu. Dün ile bugün yarının aynası olacağını unutmamak için yan cebimize koyarız.

Bir zamanlar yazmıştım.

**

Ne kazanınca şımaracak,

Ne kaybedince ağlayacak,

Ne de dünyevi kaygılar için yalvaracak,

Değilim,

Ve durmaksızın yürüyoruz,

Yalan dünyanın, yalan insanı olmamalıyız,

Cenabı Allah’ın habibim!

Dediği Resul çizgisinde yürümeliyiz.

Onun sadık dostu Hz. Ebubekir (ra) gibi vefayı,

Hz. Ali (ra) gibi cesaret abidesini,

Hz. Osman(ra) gibi hayâ sahibini,

Hz. Ömer(ra) gibi adalet timsalini,

Örnek alan arkadaş, dost, hısım akraba, konu komşu mu ararız?

İnşallah aramadan buluruz, bulmak zorundayız.

Bulamazsak, bir yerde yanlış yaptığımızı daha ötesi özümüzden, inancımızdan uzaklaştığımızı kabul etmeliyiz.

Yazımız uzatmadan ve siz kıymetli okuyucularım sıkmadan noktayı koyabilmeliyim. Takıntı yapmamalıyız.

Derken;

Önceliklerimizi, eğlenceliklerle karıştırmamalıyız.

Ki, mizaha varan gülünç duruma da düşmemeliyiz.

Sahi nasıl izahımız, mizah olmadı değil mi?

O zaman gırgırı keselim

Gargara yapıp tükürmeyelim.

Ne buyurdunuz?