Gelişen teknoloji bir yandan hayatlarımızı kolaylaştırırken, diğer yandan ise karmaşık bir hale getirmekte. Sosyal medya platformlarında uzun süreli maruz kalınan yeni görsel ve bilgilerin ruh sağlığımız üzerinde olumsuz etki bıraktığını söylemek yanlış olmaz. Son yıllarda yapılan araştırmalar depresyon, anksiyete (kaygı bozukluğu) gibi hastalıklarını yaşayan kişilerin sayısında ciddi bir artış bulunduğunu göstermektedir.
Bu hastalıklar dışında sosyal medyanın ölçüsüz kullanımı; yalnızlık, kıyaslama, karşılaştırma, benlik saygısında azalma, siber zorbalığa maruz kalma, sürekli bir şey kaçırdığını düşünme gibi olumsuz duygu ve düşüncelerin köklerini de derinleştirmektedir. Tek neden sosyal medya olmamakla birlikte etkisi yadsınamaz düzeydedir. Sosyal medya kullanım nedenlerimize baktığımızda başka insanların yaşantıları ya da kendi paylaşımlarımızın ne denli karşılık bulduğuyla ilgili merakımız başı çekiyor olabilir. İlk olarak kendi yaşantımızla diğer insanların deneyimlerini sağlıklı bir şekilde ayrıştırarak zihnimizin berraklaşmasını sağlayabiliriz. Bu ayrımı yaparken aşağıdaki soruları kendimize sormak, bize yardımcı olacaktır;
- Olayı kim yaşıyor?
- Olayın sonucu kimi etkiliyor?
- Olayın sorumluluğunu kim alıyor?
Bu 3 sorunun cevabında biz yoksak olayla kurduğumuz ilişkiyi gözden geçirmemiz gerekmektedir. Uzun süren ve yoğun yaşanan başka hayatları merak etme isteğinin altında hangi neden yatıyor olabilir? Bizimle ilgisi bulunmayan herhangi bir durumla neden bu kadar ilgiliyiz? Böyle durumlarda duygularımızı kontrol etmekte fayda görüyorum. Her durumda olduğu gibi burada da kısasımız ölçüdür. “Her şeyin fazlası zarar” diyen atalarımızı yad ederek, herkese iyi günler diliyorum.