Hayat hep lineer bir çizgide ilerlemez; bazen iniş, bazen çıkışlarla harmanlanır. Bazen de olmayacak bir anda, en beklenmedik ve belki de en savunmasız olduğunuz anlarda… “Hazır değilim, bunu kaldıramam,” deseniz de yaşanır. Bir yakını kaybetmek, bir kaza, bir afet, istemediğimiz bir davranışa maruz kalmak… Yaşamı tehdit eden, bütünlüğü bozan bir durumla sarsıcı bir şekilde yüz yüze gelmek…

Travmalar, insanın hem yaşama dair inançlarında hem de kendisine dair benlik algısında bazı dönüşümlere neden olur. Psikoloji bilimi de yıllardır bu yıkıcı etkilerle hemhal olmuşken, bu hafta bu karanlık alandaki ışıklı bir yoldan bahsetmek istiyorum: Travma Sonrası Büyüme.

PEKİ NEDİR BU TRAVMA SONRASI BÜYÜME?

Bireylerin yaşadığı ağır bir travma sonrası sadece o olaydan toparlanarak çıkması değil; aynı zamanda yaşama dair yeni anlamlar keşfetmesi, kişisel gücünün farklı yönlerini fark etmesi, kişilerarası ilişkilerde derinlik kazanması ve benlik algısında olumlu bir dönüşüm yaşaması olarak tanımlanır.

Yapılan çalışmalar, travma sonrası büyümenin bir iyileşme değil, bir gelişme süreci olduğunu vurgular. Kişi, yaşadığı yıkım ve zorlantıdan sonra eskisi gibi değil; daha dayanıklı ve daha farkındalıklı bir şekilde yürümeye başlar.

Bu konuda bize ışık tutan bazı bilimsel araştırmalar da var. Bunlardan birinde, çalışmaya katılanların önemli bir çoğunluğunun olay sonrası değerlerini gözden geçirdiği, hayata bakış açılarının çeşitlendiği ve başkalarının yaşadığı acılara karşı daha empatik bir tavır geliştirdiği görülmüştür.

Özellikle derin kayıplar yaşayan bireylerde, daha anlamlı ilişkiler kurma ve sosyal bağların güçlenmesi de çalışmanın öne çıkan sonuçları arasındadır.

Bir başka çalışmada ise travma yaşayan bireylerin üçte ikisinin olay sonrası olumlu değişiklikler bildirdiği ve içsel dayanıklılıklarının arttığı raporlanmıştır.

Özellikle kanserin daha agresif türlerini yaşayan bireylerde, hem hastalık sürecinde hem de sonrasında hayattaki küçük şeylerden daha fazla anlam çıkardıkları ve olumlu bir yaşam tutumu geliştirdikleri gözlenmiştir.

Ayrıca, azınlık gruplar ve evli kadınlar da travma sonrası büyüme açısından dikkat çeken gruplar arasında yer almaktadır.

Buradan, hayatı boyunca stresörlere daha fazla maruz kalan bireylerin de travmatik süreçlerden büyüme ile çıkabileceği yönünde bir çıkarım yapılabilir.

Son olarak, travma sonrası büyüme kavramı travmanın kendisinden değil; travma sonrasında o olaya yüklenen anlamla şekillenmektedir.

Bu süreç çoğu zaman tek başına işlemez ve birçok parametreden etkilenir. Kişinin sosyal çevresi, içsel yapısı, kendilik algısı, hayata yüklediği anlam, demografik özellikleri, duygularını yaşama biçimi, kişilik yapısı ve travmatik olayın şiddeti gibi değişkenler, bu süreçte etkili olan faktörlerdendir.

Travma sonrası büyüme; acıyı inkâr etmek ya da olumlamaya zorlamak, bir tür Polyannacılık değildir. Tam tersine, acıyı kabul etmek ve kırıldığımız yerden yeniden inşa etmek için o acının içinde bir anlam bulmaya çalışmaktır.

Eğer travmatik bir süreç yaşadıysanız, bilmelisiniz ki iyileşmek kadar, buradan büyüyerek çıkmak da mümkündür. İnsan zihni ve ruhu sandığımızdan çok daha esnektir.

Kırıldığımız yerlerin keşfi, bize başka kapılar aralayabilir.

Belki hemen değil, ama gücümüz geldiğinde o kapıların ardına bakmak; hem kendimizi hem de hayatı anlamlandırmak için bir fırsat olabilir.

Kırıldığımız yerlerden güçlenerek dönüştüğümüz bir hafta diliyorum.