“Hergele” Farsça kökenli “har” ve “gele” den gelir.
Har: Eşek. Gele: Sürü böylece “eşek sürüsü” oluşuyor.
Buradan Şeyhi’ni yazmış olduğu “HARNÂME” adlı eseri çağrışım yaptı. Divan Edebiyatı şairi Şeyhi tarafından yazılmış mesnevidir. 126 beyitten oluşmaktadır
“Köye doğru yola çıkan Şeyhi, yolda eşkıyalar tarafından soyulur ve dövülür.
Şeyhi, Harname’sinde içinde yaşadığı toplumun bozuk yönlerini öküzlere, besili ineklere özenen, onlar gibi olmaya çalışan ama sonunda kuyruk ve kulaklarını kaybeden bir eşek örneği ile dile getirir.”
Böylesi girizgah tanıtımdan sonra hergele gütmek kolay mı? Yazımıza devam edelim mi?
Anadolu’da eşek, erkek sığır, at olan sürüye verilen addır. Hergele sürüsüne her adamı hergele çobanı yapmazlarmış. Hergele sürüsünün içerisinde sığır böğürür, eşek anırır, at kişner katırları hiç sormayın! Her birinin kendine has yapıları vardır. Her birine ayrı bir sistem içerisinde idare edip yayması gerekir.
Herkes hergele çobanlığı yapamaz. Çünkü hergele çobanlığı yapmak zordur.
Dolayısı ile muhakkak sürüsünün karnını doyurması gerekir. Bu maharet işidir.
Çünkü eşek olsun at olsun ne yük taşımaya ne de binmeye alışmamıştır. Başka deyişle bir nevi yoz sürüsüdür.
Ünlü pehlivanlardan Hergeleci İbrahim at sürüsüyle idman yaptığı söylenir.
Bunun yanında daha önceki yıllarda şehirlerde “Hergele Meydanı” bulunurdu. Ankara’daki, şimdiki adı “İtfaiye Meydanı”, sonra Opera Meydanı, Cumhuriyetin ilk yıllarında eşek sürülerinin bağlı olduğu, bol olduğu bu meydana 1950-1960’lı yıllara kadar “Hergele Meydanı” derlermiş.
Düşünün şimdiki gibi otomobiller olmadığından, en önemli taşıma aracı eşeklerdi. Öylesine eşek trafiği varmış ki, bugünün oteli diyebileceğimiz hanların alt katlarında mutlaka eşek, at ahırları bulunurmuş.
Handa yatak için ayrı fiyat, eşek ve atlara için de ayrı fiyat uygulanırmış.
Şimdi nasıl arabalar için yedek parça dükkanları varsa o zamanlar da her sokakta semer, eyere, heybe, kamçı, gem ve benzeri koşum malzemeleri satan dükkânlar vardı. Ayrıca nalbant ve nalbant malzemeleri satan dükkânlar vardır.
O yıllarda nalbantlık en revaçta bir meslektir. Hatta Devlet Kurtuluş Savaşında yeteri kadar nalbant bulunmadığı için Konya’da nalbant okulu bile açmıştır.
Bizim şehrimizde de şimdiki Ulu Cami yanında ki Şakiroğullarının Apartmanı ve işyerinin bulunduğu yerde böylesi Hanın olduğunu hatırlıyorum.
Rahmetli Eğisteli Ali Dündar yakın zamana kadar o handa testi, küp, sırça, hasır benzeri şeyler alır satardı. Yatılan odaları dükkân ahırları da depo olarak kullanırdı.
İçeri Çumra Kasabamızdan Gökkayaların Hanı olarak anılır imiş. Gökaylardan Şakiroğullarına geçen ve bugünkü güzel Ulu Cami önüne yakışacak şekilde bina yaptılar.
Hala Bozkır’da eşeklerin bağlanabileceği belediyece yer gösterebilmektedir. Hala eskilerin tabiri ile taşağrı bölgelerde eşek, katır kullanılmaktadır. Eşek, katırların şimdiki deyişle parkı bulunmaktadır.
Farsça kökenli olan dilimize giren “hergele” sözcüğü şimdi başka manalarda kullanılmaktadır. Tecrübesiz boş, meslek edinmemiş gençlere de hergele dendiği de oluyor.
Sebze pazarının olduğu yerde, şimdi yıkılan Cumhuriyet Lisesinin bahçesinde, Hikmet Berberoğlu parkının olduğu yerde, Belediye Hizmet Garajının şimdi o da ucube hızlı trenle alt geçit yapıldı sığır ve hergele toplandığını ala bele hatırlıyorum.
Hergele kelimesi kültürümüze girmiş bizde aslı ve ne manaya geldiği sizlerle paylaşayım istedim.