Her şeye gücü yeten, kuvvet, kudretin tek sahibi Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini akıl, iz’an, idrâk ve firasetiyle bulan, putlara asla ibadet etmediği için ateşlere atılan ve  “Ey Rabbim! Onlara senin ayetlerini okuyacak, kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek, zürriyetimden bir  Peygamber gönder”  diye dua eden Rasûlü Âzam İbrahim (a.s.) ın neslinden gelen, yaratılmışların en şereflisi ey benim Efendim…

“Ben Allah’ın bir elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir Peygamberin de müjdeleyicisiyim” sözleriyle İsa (a.s.) ın  haber verdiği, yıllarca hasretle yolu gözlenen ve “ben babam İbrahim’in duası, İsa’nın müjdesi, annem Âmine’nin rüyasıyım” buyuran şanlı Ahmed-i Muhammed ey benim Efendim…

Oğlu İsmail’i Allah’a adayan İbrahim (a.s.) ın bu adağına karşılık; “Babacığım; görevini yerine getir, İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın” diyerek büyük bir teslimiyetle  bıçağın altına yatan ve kayaları parçaladığı halde boğazını kesmeyen bıçağın altında iken; “Kes babacığım, Allah’ın emrini uygula” diye haykıran, geçtiği büyük imtihandan başarıyla geçen İsmail (a.s.) ın torunu olarak yeryüzünü şereflendiren son Peygamber ey benim Efendim…

 Bu olaydan yüz yıllar geçtikten sonra, İbrahim (a.s.) ın rolünü Abdulmuttalip, İsmail (a.s.) ın rolünü de oğlu Abdullah üstlenmişlerdir ve Abdullah, babası Abdulmuttalip tarafından Allah’a kurban olarak adanmıştır. İsmail’i kurban olmaktan kurtaran Allah, Abdullah’ı da kurtarmış ve Abdullah’ın oğlu olarak yeryüzüne Muhammed adında bir güneş göndermiştir. Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in neslinden Abdullah’ın oğlu olarak dünyaya gelen ve insanlığı karanlıklardan aydınlığa, zulümlerden saadete, düşmanlıklardan kardeşliğe ulaştıran ve atası İsmail ile babası Abdullah’ın Allah’a kurban olarak adanmalarını hatırlatarak “ben iki kurbanlık babanın oğluyum” buyuran ve nefislerin Allah yolunda kurban edilmesini emreden Peygamberler güneşi ey benim Efendim…

Mekke’de kudretli Kureyş topluluğuna karşı tek başına mücadele ederken, yapılan bütün makam, mansıp, kadın, para ve liderlik gibi dünyalık tekliflere; “Bir elime ayı, diğer elime güneşi verseniz ben yine de dâvamdan vazgeçmem”  diyerek dâvasına olan sadâkatını, bağlılığını ve ahde vefasını ortaya koyan Nebilerin önderi ey benim Efendim…  

 

Kendisini dinlemeyen ve anlamayan Mekke müşriklerinden farklı bir yerde tebliğ görevini yerine getirmek ve uzattığı Rahmet eline karşılık bulmak ümidiyle Taif’e giden, ancak ne yazık ki buradan da taşlanarak çıkarılan ve Cebrail (a.s.) ın yaptığı, isterse Taif’in yerle bir edileceği teklifine, büyük bir sabır ve merhamet örneği göstererek; “Bunlar gerçeği bilmiyorlar, Allah bunların neslinden İmanlı bir topluluk getirir” diyen Rahmet Peygamberi ey benim Efendim…

      

Zerrelerden kürrelere kadar her şeyi yoktan var eden ve idare eden, en büyük güç kuvvet sahibi Yüce Allah’ın diğer Peygamberlere ayrı ayrı verdiği özelliklerin tümünü birden ihsan ettiği Habibullah, Hâtem-ül Enbiyâ ve Rahmeten lil Âlemin olan ey benim Efendim… 

Yüce Allah’ın, insanlığı yarattığı günden itibaren yeryüzüne gönderdiği 124 bin Peygamberin hiç birisine nasip etmediği İsra ve Miraç olayını büyük bir mükâfât olarak lütfettiği ve bir gecede Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya oradan da semaya ve kendi katına yükselterek nice sırlar bahşettiği Nebiler Nebisi ey benim Efendim…

Kâinatın Yüce Hükümdarının huzurunda dahi ümmetini unutmayan ve Yüce Allah’ın; “Ey Peygamber! Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun” şeklindeki hitabına karşılık; “Selam bizim ve Allah’ın bütün iyi kulları üzerine olsun” diyerek en büyük, en muhteşem, en muazzam huzurda iyi ve salih kulları anan, onlara dua ve niyazda bulunan, Yaratıcının sevgilisi ey benim Efendim…

En yüce, En mükerrem ve en mübeccel huzurdan namaz hediyesi ile ayrılan, ümmetini de miracın rahmet ve faziletinden mahrum bırakmak istemeyerek, “Namaz Mü’minin miracıdır” buyuran ey sevgili, en sevgili ey benim Efendim…                               

 En güzel kul ve en büyük Rasûl olan Mü’minlerin efendisi ve önderi, ey Muhammed (s.a.v) ! Senden sonraki yüz yıllar içinde gelip geçen çağın Nemrutları, Firavunları ve Deccalları Seni bize unutturamadılar, Unutmadık Seni Ya Rasûlullah… Emirlerini yeterince yapamasak da, bıraktığın Kur’an ve Sünnet yolundan sapmalar yapsak da unutmadık Seni… Senin getirdiğin hayat nizamına ve koyduğun ölçülere tam riayet etmesek de, unutmadık lâtif, lasîf ve ruhumuza huzur veren ismini…

Senin kurduğun saadet nizamından uzaklaşmış olsak da unutmadık kutsal yolculuğun olan miracını… Senin hayat sistemini uygulamasak da unutmadık kutsal yürüyüşün olan hicretini…

Zamanımızda her ne kadar Senin sünnetini ve mübarek sözlerini unutturmak isteyenler, sünnetlerine ve hadislerine karşı olanlar olsa da Senin ilkelerine bağlı olan bizler unutmadık Seni Ya Rasûlullah.

Unutmadık seni, unutmadık, unutmayacağız Ya Rasûl… Şefaatine muhtacız, “Ümmeti” diyen sesine ve Rahmet dolu yüreğine muhtacız. Tut elimizden ey sevgili… Sancağının altına al bizleri de ey Rasûl, ey Nebi, ey benim Efendim…                                             

          

 ŞEREF VERDİN EFENDİM

1452 yıl önce bir kutlu doğum gerçekleşti. Bütün âlemin karanlıklara büründüğü yıllar idi. Yeryüzünün huzur ve saadetten mahrum, insanlığın hak, adalet ve faziletten yoksun olduğu dönemdi. Güçlü olanın haklı olduğu, kuvvetli olanın sözünün geçtiği, maddi bakımdan zengin olanın her dediğinin yerine geldiği, zayıfların ezildiği, zulmün ayyuka çıktığı, insanların vahşileştiği ve küfür, şirk, cehalet bataklığına gömüldüğü bir dönemdi.

İnsanlar köle olarak kullanılıyor, mal gibi alınıp satılıyor, kız çocukları diri diri toprağa gömülüyorlardı. İnsanlar kendi elleriyle yaptıkları putlara tapıyor, batıl inançlar halk arasında kol geziyor, tefecilik ve faiz yoluyla zayıflar ezildikçe eziliyor, cehaletin, bilgisizliğin ve zilletin her türlüsü topluma hâkim oluyordu.

 İşte böyle bir dönemde gerçekleşti kutlu doğum…  Hz. Allah (c.c.) karanlıklar içinde bunalan dünyamıza adı Muhammed (s.a.v.) olan bir kutlu güneş gönderdi. Karanlıklardan, zulmetten kurtardı ve aydınlattı bütün yeryüzünü bu kutlu güneş… Nur saçtı, ışık saçtı bütün âleme… Nuruyla ısıttı bütün dünyayı ve insanlığı… Nur-i ayn oldu, nur-i çeşm oldu bütün insanlığa… Nur-i iman ile hakikata, doğruya, iyiye, güzele ulaştırdı bütün kâinatı…

Çöküşe ve batmaya doğru gitmekte olan dünyamıza yeniden hayat verdi bu kutlu güneş… İnsanlık yeniden neşvü nema buldu. Cehalet ve zulüm bataklığında boğulmaya mahkûm olan mazlumlara umut oldu. Hüzünlü, kederli ve gamlı gönüller yeniden yeşerdi, canlandı bu kutlu doğumla…

Âlemlere rahmet oldu, arşa nur oldu, yaratılmışların en şereflisi, kendinden öncekilerin ve sonrakilerin en soylusu, mevcudatın efendisi oldu bu kutlu güneş…

Peygamberlerin sonuncusu, Allah’a iman edenlerin önderi, elçilerin en hayırlısı, günahkârların şefaatçisi, Allah’ın üstün kıldığı, seçilmiş bir kul, yüce bir nebi, ulu bir Rasûl oldu, Muhammed’ül emin oldu bu kutlu güneş…

Öyle bir kul, öyle bir Peygamber ve öyle bir devlet başkanı idi ki; herkesin en yakını oldu, insanlara en büyük dost oldu. Vefalıydı, kapısından kimseyi geri çevirmezdi, hiç kimseyi umutsuzluğa düşürmezdi, herkese değer verir, insanların dertlerini dert edinirdi.

Dünya işleri için kimseye kızmaz, kimsenin kalbini kırmaz, gönlünü yıkmazdı. Gönüller yapardı. Ağzından kötü söz çıkmaz, kimseyle çekişmez, boş şeylerle uğraşmazdı. Kimsenin kusurunu araştırmaz, hiç kimseyi kınamazdı.

Konuşurken çevresindekileri kuşatır, bambaşka bir âleme götürürdü. Kabalaştığı, bağırıp çağırdığı görülmemişti. Fakirlerle birlikte yer içer, onlardan ayırt edilmezdi. Bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmaz, gösterişten hoşlanmazdı.

Güzel ahlâkı, hikmeti, takvası, aklı, sabrı, cesareti ve dirayeti ile inananların lideri, önderi oldu. Kavminin hidayete ulaşması için gece gündüz uğraştı. İnsanların hem dünya hem de ahiret mutluluğu için büyük gayret ve çaba gösterdi.

Bir yandan tebliğ görevini yerine getiriyor ve kendisine inananları eğitiyor, diğer yandan da yöneticilik yapıyordu. İnsanların gönüllerini şirkten, putlardan temizlemiş arındırmış, tevhide yöneltmişti.

Yüzyıllardır süren batıl inanç sistemini yıkmış, yerine tertemiz olan insanlığa huzur, saadet ve mutluluk getiren Hak dinin sistemini getirmişti.

O inananlara en güzel örnek olan bir insan, Allah’tan vahiy getiren büyük melek Cebrail’le konuşan bir Peygamber ve aynı zamanda devletini en güzel şekilde yöneten ve dönemi saadet nizamı olarak tarihe geçen bir devlet başkanı idi.

O’nun dünyaya gelişi ile cehalet, şirk ve küfür ateşi söndü, putperestlik yıkıldı, zulüm ve vahşet sona erdi. Zalimlerin sultası yıkıldı. Mazlumların gözyaşları dindi. Kula kulluk devri bitti. Kalplere tek Allah inancı, yeryüzüne de Hak ve Adalet hâkim oldu. Gönüller huzura erdi. İnsanlık saadete ulaştı. Tevhid inancı tüm dünyayı sardı.

Kureyş kabilesinin reisi olan Abdulmuttalip torununun adını;  beynine ve gönlüne hâkim olan bir  ilhamla, üstünlük ve meziyetleri anılarak çok övülen anlamına gelen  “Muhammed”  koymuş ve torununun doğumu şerefine verdiği ziyafette, “torunuma Muhammed adını verdim, dilerim ki gökte Hakk, yeryüzünde halk  onu hayırla yâdetsinler”  demişti. Annesi de Cenab-ı Hak’kı yüce sıfatları ile öven, hamdeden kimse anlamına gelen “Ahmed” dedi O’na…

Efendimizin dünyayı teşrif ettiği gece bir takım olağanüstü olaylar meydana geldi. O gece aynı anda bir yıldız doğdu ve bilginler bu gece Ahmed doğdu dediler. İran Hükümdarının Medâyin şehrindeki sarayının 14 sütunu yıkıldı,  mecûsilerin İran Istahrabat şehrinde bin yıldır yanmakta olan ateşgedeleri söndü, Save (Taberiyye) gölünün suyu çekildi, bin yıldan beri kuru olan Semâve deresinin suları taştı, Kâbe’deki putlar yüz üstü devrildi.      

Hz. İbrahim’in büyük oğlu Hz. İsmail’in neslinden gelen Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz,  henüz dünyaya gelmeden 2 ay önce babası Abdullah’ı, 6 yaşında iken de annesi Âmine’yi kaybetmiş, böylece hem yetim hem öksüz kalmıştır. 8 yaşına kadar dedesinin yanında kalan Efendimiz, Abdulmuttalip’in ölümünden sonra da öz amcası Ebu Talib’in himayesine girdi ve gençliğini amcasının yanında geçirdi.

Daha Peygamberlik görevi verilmeden önce “Emin” sıfatını aldı. Herkesin güvenini kazandı. Doğruluğu, dürüstlüğü ile ün yaptı. Zalimlere set olmak için gayret gösterdi. Mazlumların yardımcısı oldu. Çocukluğundan itibaren şerlerden uzak kaldı, putlara hiç ilgi duymadı, onlardan yüz çevirdi, tiksindi.

Sık sık Hıra mağarasına çıkıp yalnızlığı tercih ediyor, dalâlet, şirk ve cehâlet kokan Mekke insanlarından uzaklaşıyordu. Yine mağarada yalnız olduğu bir zamanda düşünceler içerisinde iken vahiy meleği Cebrail (a.s) ötelerin ötesinden ilk mesajı getirdi. “Yaratan Rabbinin adı ile oku!”  Böylece, Peygamberlik süreci başlamış oldu. 

Ey Allah’ın Rasûlü; Bir güneş gibi doğuverdin üzerimize… Şan verdin bütün âleme… Şeref verdin bütün kâinata… Huzur ve saadet getirdin bütün insanlığa…

Senden 14 asır sonra yine cahiliye dönemine döndük Ya Rasûl. Senin getirdiğin ilkeleri unuttuk. Büyük sıkıntılara düçar olduk. Karanlıklar içine daldık. Yolumuzu kaybettik. Senin getirdiğin saadet nizamına, senin hayat sistemine ne kadar da muhtacız şimdi… Dünyada senin ilkelerine, ahirette de şefaatine muhtacız efendim...

EN BÜYÜK ÖRNEKTİR O…

                               

         Son Elçi, son Rasûl Hz. Muhammed (SAV) dir. O en büyük insan, en büyük önder, en büyük örnek, en büyük imam, en büyük Devlet Başkanı ve en büyük Peygamberdir O… İzinden gidilecek tek rehberdir O…Yılmadan verdiği mücadelesi ile batılın hükmünü ortadan kaldıran ve Hak’kın hakimiyetini tesis eden en büyük komutandır O…Sevgisi ve merhameti, engin hoşgörüsü, sabrı ve şefkati ile en güzel öğreticidir O…Samimiyeti, kardeşliği, dostluğu, vefalı olmayı, zulmetmemeyi emreden ve ümmetinden bu hasletlerden asla vazgeçmemeyi isteyen Nebiler Nebisidir O… Adı güzel kendi güzel Muhammed’dir O…

         Bir Sevdadır Hz. Muhammed…Anlaşılması ve yaşanılması büyük bir ihtiyaç olan bir sevda…Bir aşktır Hz. Muhammed…Bedenimizi ve ruhumuzu bütünüyle kuşatması gereken bir aşk…Bir rahmettir Hz. Muhammed…Kana  kana, yudum yudum içmeye muhtaç olduğumuz bir rahmet...Dünyada izinden yürüyeceğimiz bir önder, bir rehberdir, ahirette ise şefaatına muhtaç olacağımız bir sevgilidir O…Bugün zalimlerin hakim olduğu dünya, ne kadar muhtaç O’na ve O’nun ilkelerine…

         Bu sevdayı, bu aşkı ve bu rahmeti uzaklaştırmayın insanların kafasından ve gönlünden… İnsanlar her dem iç içe yaşasınlar bu aşkla, bu sevdayla…

        

İşte O’nun sözlerinden birkaç örnek:

“Merhametlilere Allah (cc) merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhametli davranınız ki, göktekiler de size merhamet etsin.”

“Ateş nasıl odunu yer yutarsa, haset de iyilikleri yer, yutar, mahveder.”

“Mazlumun bedduasından sakınınız. O dua ile Allah arasında perde yoktur.”

“Dostlukta da, düşmanlıkta da aşırıya kaçmayın. Bir gün birisi ile dost olduğunuzda yarın onun düşman olabileceğini unutmayın.”

“İnsanların en hayırlısı ahlâkı en güzel olandır.”

“Babalarınıza iyilik edin ki oğullarınız da size iyilik etsin.”

“Münafıklığın alameti üçtür:  Konuştuğu zaman yalan söyler, vaad ettiği zaman sözünde durmaz, emanete hıyanet eder.”

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona yardımını kesmez, ona yalan söylemez, ona zulmetmez.”

“Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma.” 

 “Ruhunuzun inceldiği anları dua etmek için ganimet bilin; çünkü o anlar rahmettir.” 

Mevlid-i Nebi Haftası'nın hayırlara vesile olması dileklerimle yazımı, Efendimiz için yazdığım iki Naat-ı Şerif ile tamamlıyorum.

EFENDİM   (NAAT-I ŞERİF – 1)

Allah’ın son elçisi, âlemlere rahmetsin,

Gönüllere şifasın, kalbe nursun Efendim.

Muhammed Mustafa’sın, övülensin Ahmed’sin,

Kalpler hep Senin için çarpıp dursun Efendim.

Hakk ile gönderilen en son uyarıcısın,

Mânevi yaraları şifanla sarıcısın,

Allah'tan kullarına Rasûl’sün, aracısın,

Miraçla şereflenen tek sen varsın Efendim.

Rabb’in emriyle geldin büyük müjdeler verdin,

Hakk’ı üste kaldırdın, bâtılı yere serdin,

Allah’ın davasını yüceltmekti tek derdin,

Senin ulvi mesajın arzı sarsın Efendim.

Karanlık gecelerde en parlak ışık oldun,

Herkesi mutluluğa götüren doğru yoldun,

Zalimlerin elinden tüm mazlumları aldın,

Hakları gasp edilen halka yârsın Efendim.

Hüküm için Allah’tan Kerim Kitap getirdin,

Haksızlığı ve zulmü birdenbire bitirdin,

Tam uyguladın O’nu acıları dindirdin,

O emsalsiz devanı herkes görsün Efendim.

           

Müjdeci, uyarıcı hem de eşsiz şahitsin,

Vahyin tek muhatabı yaşantında zahitsin,

Müşrik düzenlerine en büyük mücahitsin,

Kâinâtı yeşerten bir baharsın Efendim.

Allah’a çağıransın, bir çerağsın nur saçan,

İnsanlığı kuşatan, herkese kucak açan,

Işığına sığınır, karanlıklardan kaçan,

Gönül gözü körlere düşen fersin Efendim.

Senin yoluna uyar doğru yolda oluruz,

Senin nurunla dolar kurtuluşu buluruz,

Senin sevdanla yanar, aşk deryana dalarız,

Üstünde leke tutmaz beyaz karsın Efendim.

 Anarız bizler Seni, Salat-ü Selam ile

Yüreğimizden gelen en güzel kelam ile

Dileriz ki kapında, bir büyük özlem ile

Havz-ı Kevser içmeye izin versin Efendim.

Ahlâkı hamidenle geldin o Yüce Kattan,

Çok daha değerlisin yaratılmış her zattan,

Ne kadar övsek Seni, üsttesin tüm naattan,

Kalbim, ruhum, gönlümle, canla birsin Efendim.

Çıkarıldığın Mekke tekrar Sana yurt oldu,

Gönülleri fethettin âlem sevginle doldu,

Tevhid yolunu açtın putperestlik son buldu,

O rahmet denizine herkes girsin Efendim.

İtaati emreder, tek Allah’ımız sana,

Güneş ve ay gibisin, ararız yana yana,

Muhtacız ışığına, ısına ve ziyana,

Kemter ümmetin Senden güller dersin Efendim.

Rabbimden tek isteğim sancağında bir olmak,

Şefaati uzmana mazhariyetle dolmak,

Ebediyen Cennette beraber komşu kalmak,

Salih Sedat yanında sırra ersin Efendim.  

SALİH SEDAT ERSÖZ

 EFENDİM, PEYGAMBERİM (NAAT-I ŞERİF - 2 )

İnsanlığın tümüne gönderilen son Nebi,

Rabbimin sevgilisi Efendim tek rehbersin.

Yaşadığım sürece yüreğim Sana tâbi,

Müjdecim, uyarıcım, seçkin kulsun, öndersin.

Âlemlere rahmetsin, en güzel örneksin Sen,

Kâinatın tek gülü,  benzersiz çiçeksin Sen,

Dünyada, ahirette mü’mine desteksin Sen,

İnsanlığın kemâli, merhametli lidersin.

Allah terbiye etti, güzel ahlakı yaydın,

Isıtan ve ışıtan hem güneş hem de aydın,

Bâtılı göndererek yerine Hakk’ı koydun,

Bütün karanlıkları aydınlatan fenersin.

Yerleştirdin kalplere merhamet, şefkat, ikram,

İlaç oldu topluma tebliğ ettiğin kelam,

Devri cehalet bitti, hâkim oldu Hak nizam,

Tüm insanlık içinde en mukaddes değersin.

Hasta, gafil kalplerin en müessir dermanı,

Kuruyan gönüllere kurtuluşun fermanı,

Yolunu şaşıranın sığındığı limanı,

Devletin hükümdarı, cephede cengâversin.

Sendedir nûrâniyet, güzellik ve letafet,

Sendedir güvenirlik, edep, hikmet, zarafet,

Cesaret ve azminle kurdun Asr-ı Saadet,

Her kesimler bilir ki eminsin, mutebersin.

Zalimlerin elinden kurtardın mazlumları,

Hakkına kavuşturdun mağdur ve masumları,

Engelledin güçsüze her türlü hücumları,

Zayıf, düşkün, yetimle, gariple berabersin.

Diri diri gömülen günahsız kız çocuğu,

Seninle hayat buldu kesilen her soluğu,

Cennete doğru döndü ananın yolculuğu,

Kadına hayat veren pırlanta, mücevhersin.

Getirdiğin adalet herkese huzur verdi,

Yardımlaşma, paylaşma, lezzet ve sürur verdi,

Son kitap yüce Kur’an mü’mine gurur verdi,

Yüreğimizde yerin, en kıymetli cevhersin.

Sevgimiz azalmaz hiç, asırlar geçse bile,

Sensiz geçen tüm yıllar bize onulmaz çile,

Nizamını terk etmek çok büyük bir gaile,

Gönüllerin tabibi, eşsiz misk-i ambersin.

Sünnet-i seniyyene tâbi olmak bir şeref,

Deryandan nasip alan mutlak olur müşerref,

Davan yolunda ölmek olmalı kesin hedef,

Bize nefes aldıran manevi atmosfersin.

En şerefli kulsun Sen, Selat-ü selam Sana,

Tüm mü’minlere oldun kardeş, yâr, baba, ana,

Havz-ı Kevser’den Sen’le içelim kana kana,

Muhammed Mustafa’sın, Rab seçti, Peygambersin.

SALİH SEDAT ERSÖZ