Birkaç ay önce danışanım eşinin kendisine araba almadığından yakınıyordu. Aslında maddi olarak gayet iyi bir durumda olan eşi, karısına araba almayı fuzuli görüyor, kendisine ait olan aracı zaten karısının kullandığını söylüyordu. Danışanım Pınar Hanım, arabayı babasından isteyeceğini söylediğinde bu tutumunu çok doğru bulmadığımı ifade etmiştim. Ama geçen hafta tekrar gelmeye başladığı seanslarımızda bunu yaptığını gördüm. Ve -olumsuz gelişmelere neden olacağını düşündüğüm- tahminlerimin gerçekleştiğini de…

Üst gelir düzeyine sahip bir ailenin kızı olan Pınar Hanım, babasına araba istediğini söylediğinde (evin iki erkek çocuğundan uzun yıllar sonra doğan kıymetli, gözbebeği kızına) hemen araba seçenekleri sunulmuş ve tercih ona bırakılmış. Bunu duyan Nihat Bey ise karısının beğendiği aracı kayınpederinden önce davranarak almıştı karısına.

Ne güzel, isteği yerine getirilmişti Pınar Hanım’ın… İstediği olmuştu, "kendini mutluluğuna inandırmıştı o bir an". Ama arabadan hevesini alınca işler -bana ilk geldiği dönemden daha da çok- sarpa sarmıştı. Morali çok bozuktu Pınar Hanım’ın. Aklında epeyce soru vardı. Liste yapmış, teker teker soruyordu. Acaba;

- Nihat Bey karısı istediği için mi o aracı almıştı?

-Ya da kayınpederinden çekindiği için mi?

-Ya da iç güveysi dedikodularına fırsat vermemek için mi?

-Yoksa erkeklik gururuna dokunduğu için mi?

-Yahut Pınar Hanım’ın ailesinden gelecek olan böyle hediyelerle kendi ailesine müdahale etme hakkını onlardan esirgemek, samimiyet adına uzak durmak için mi?  V.s., v.s.

Kafanız karıştı değil mi… Pınar Hanım’ın da kafası oldukça karışmıştı ve hangi seçenek üzerinde durursa dursun eşine karşı asabileşiyordu. Yoğun öfke duygularıyla dolu olarak gelmişti bu sefer.

Daha önceki gelişlerinde, ilişkilerindeki sorunlar (önce çift olarak gelmişler, sonra Pınar Hanım tek başına devam etmişti) daha kolay irdelenip, üzerinde tartışılabilecekleri konulardı. Çünkü evliliğin ne demek olduğunu, birlikte yaşamayı, sorumluluk almayı tam olarak nasıl başaracaklarını bilmiyorlar, öğrenmenin yolunu arıyorlardı.

Ama şimdi işler değişmişti. Evliliğin genel kaidelerindeki bilmezliklerinden kaynaklanan, kendilerinde eksik gördükleri yönlerini tamamlayabilme gayretlerinin yerini, daha karmaşık bir durum almıştı.  Eşine karşı tarif edemediği bir hınç duyuyordu.

Aracın geldiği ilk birkaç gün bunun sevinciyle durumu çok da irdelememiş; ama o ilk hevesi geçtikten sonra, bu sorular onu buhran noktasına sürüklemişti. Nihat Bey’e direkt bunu sormamış, belki de alacağı cevabın korkusuyla soramamıştı. Dolaylı yollardan ağzını aramaya çalışmış ve “ İsteyip duruyordun, aldım işte” cevabıyla karşılaşmıştı. Pınar Hanım kendi değerinin ikincil plana atıldığı fikriyle kavruluyordu.

Nihat Bey bu araba mevzusunda nerede duruyordu. Gerçekten Pınar Hanım istediği için aldıysa niye babasına konu açılmadan önce almamış, karşı gelmişti ki?

Pınar Hanım’ın babasından ya da ailesinden çekindiği için aldıysa, kocasının gözünde, önemli olan demek ki Pınar Hanım’ın isteği değildi…

İç güveysi dedikodularını engellemek içinse de durum aynıydı.

Hele ki Pınar Hanım’ın ailesinden uzak durup, onları kendi ailesi samimiyetinde bulmuyorsa, her türlü maddi-manevi yakınlıklarına geri durmak içinse yaptığı, bu daha da vahimdi onun için. Çünkü Pınar Hanım’ın ailesi her şeyin üstünde bir değerdeydi.

Pınar Hanım’ın şu anda yaşadığı kaosa “evlilikteki paradoksal ilişki” diyoruz. Eşlerden birinin diğerinin istediği şeyi yapması; ama yaptığı şeyi, eşine verdiği değer sebebiyle mi, o istedi diye mi, yoksa başka farklı sebepler nedeniyle mi yapıldığının bilinememesi durumu. İçinden çıkılması güç bir durum bu. Paradoksal ilişkiye örnek her zaman buradaki gibi uç olmayabilir. Basit, karı koca tartışmaları sonrasında oldukça sık rastlanılmakta. “Kocam arkadaşlarıyla bu akşamki buluşmaya benim çok sinirlenip kavga çıkartacağımı bildiği için mi gitmedi, yoksa gerçekten çocuklarıyla ve benimle vakit geçirmeyi mi istedi?” gibi.

Paradoks, görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki oluşturması veya sezgiye karşı bir sonuç oluşturmasıdır. Ya da başka bir ifadeyle; başı, sonu ve aynı zamanda sonu da başı olan kısır döngüsel olaylar zincirine verilen addır.

“Bir şeyi istediğimde kendimi bu isteğe öyle kaptırıyorum ki, bütün o beklentim içinde adeta neler olduğunu fark edemiyorum” diyordu Pınar Hanım… Sonrasında ne olmuştu? O coşkun beklentinin karşılanıp rutine indirgenmesiyle daha kompleks düşünceler sistematiğiyle boğuşurken buldu kendisini.

Öyleyse mutluluğun ve zevkin peşinden koşmak yerine, birlikte sürdürülmesi gereken bir birlikteliğin farkında olup, makul fedakârlıklara dayanan, anlamlı ilişkiler yaratmaktan bahsedebiliriz... Uyum çabası, kimi zaman fedakârlığın, kimi zaman da vazgeçmenin bir diğer adı zaten. Bu çaba gerçekçi ve taraflar arasında dengeli olduğu sürece, evlilik bir anlam kazanacak ve taşlar yerine oturmuş olacaktır...