Geçtiğimiz Cumartesi gününü Ankara’da geçirdim…

Ankara seyahati başlangıcı biraz sıkıntılı, daha doğrusu trenimiz 35-40 dakika rötarlı olsa da yolculuk esnasında hiçbir sıkıntı yaşamadan Ankara’ya ulaştık…

Ancak…

Sabah 9.10’da hareket etmesini beklediğimiz trenimizin tekerleri, 9.45’de dönmeye başladı…

Olabilir…

Arıza olabilir, temizlenmemiş olabilir, treni kullanan makinist abinin şekeri düşmüş olabilir vs…

Eyvallah…

İtirazım; tren gözünüzün önünde aslan gibi dururken, herhangi bir işlem görmezken ve insanlar eksi 18 derece Sibirya soğuğunda “zekat keçisi gibi” titrerken bir Allah’ın kulu yetkilinin açıklama yapmaması tuhafıma gitti…

Ve…

Coranavirüs nedeniyle, bu illet hastalığa yakalanmamız için sürekli bizleri uyaran  doktorlarımız ve bilim kurulu üyelerimiz,  maske, mesafe ve hijyen diye gırtlak patlatırken, tren garının bekleme salonundaki insanları burun buruna 35 dakika tutmak nasıl bir yönetici aklıdır ki, benim aklım almıyor…

O insanları 100, bilemediniz 150 metrekarelik bir mekanda insanları balık istifi  tutmak yerine, bir kısmını 40-50 metre ilerideki VİP salonunda  misafir etmek çok mu zordu…

Ya da orada kıymetli abiler mi vardı!?

Rahatsız olmasınlar diye düşünmüş olabilir misiniz?

Bilemem…

Şunu da belirtmeden geçersem, haksızlık etmiş olurum; tren hareket ettikten sonra, en ufak bir sıkıntı yaşanmadı ve güvenli bir şekilde Ankara’ya ulaştık…

YHT’den memnun muyum?

Kesinlikle memnunum…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Allah razı olsun…

Konya-Ankara, Konya-İstanbul, Konya-Karaman, ilerleyen günlerde Konya-Adana, Konya-Gaziantep seferleri de hizmete girecek.

xxx

Hızlı trene ilk defa Fransa’da binmiştim…

95’li yıllarda…

Kombassan Basketbol takımını takip ediyorduk…

Paris’ten Nancy’e, 300 ya da 350 kilometrelik mesafeyi 1,5 saatte almış ve “İnşallah bizim ülkemize de böyle bir hizmet gelir” diye dua etmiştim…

Dualarımız kabul gördü ki, hızlı tren ülkemizde Ankara-Eskişehir’den sonra 2011 yılında Ankara-Konya olarak hizmete girdi…

Büyük nimet…

Bunu da inkar edersem çarpılırım.

ANKARA SOKAKLARI

Yukarıda da belirttiğim gibi, Cumartesi gününü Ankara’da geçirdim…

Saat 12 gibi Ankara topraklarına ayak bastım!

Şaka bir tarafa, gardan dışarı çıktım, beni karşılayan TSYD Ankara emektarımız Bekir abiye “Abi buraya kar yağmadı mı?” diye sordum…

“Yağmaz olur mu Başkanım, hem de Konya’ya yağan karın aynısı buraya da yağdı” dedi…

“Peki yollarda bir cimbit kar yok, bu nasıl oluyor?” diye sordum…

Önce “Cimbit ne ki Başkanım?” diye sordu Bekir abi, izah ettim “Cimbit”in Konya dilinde “azıcık” olduğunu…

“Anladım” dedikten  sonra da “temizlediler” dedi…

“Kim temizledi” dememe kalmadı, “Belediye” dedi…

Açıkçası şaşırdım…

Ankara tren garından, Samsun yolundaki Gençlik ve Spor Bakanlığı arasındaki 10 kilometrelik mesafede sadece bir dükkanın önünde küçük bir kar yığını gördüm, hepsi o kadar…

Oyumuzu kullandık, Bakanlıktan çıktık, Kızılay, Ulus, Maltepe ve Çukurambar’ı dolaştık, yani ana arterlerde bir gram kar göremedim…

Kendimce “Acaba Ankara Başkent olduğu ya da Cumhurbaşkanı ve Bakanlar orada olduğu için mi şehrin ana arter caddeleri pırıl pırıl” diye söylendim…

Kafam karıştı…

Bakın bu resim dün çekildi…

Yollar tertemiz…

Dedim ya, Ankara Başkent olduğu için, sanki torpilli gibi!

Konyamız da büyük sıkıntı yaşanmadı…

Dolayısıyla yazının sonuna geldiğimde camdan dışarı baktım, her taraf bembeyaz bereket…

Allah, beyaz bereketin eksikliğini, yönetenlerin de eksikliklerini göstermesin.