Aslında bu deyim, “bir olay veya durum karşısında sorunun çözümü için, sorumluluk alarak çalışmaya başlamak” veya “sorunların çözümü için, üzerine fedakârca ve cesurca gitmek” şeklinde açıklayabiliriz. Deyimler ve atasözleri, az söz ile çok söz anlatma sanatıdır. Bunlardan biri, “taşın altına elini koyma” deyimidir.
Bu deyim dilimize pelesenk olmuş. Her hangi işe göreve talip olunduğu zaman muhakkak bu deyimi kullanırız değil mi?
Bazıları daha ileri giderek bırakın elimi taşın altına koymayı ben bütün gövdemi korum. İddiasında bulunur.
*
Aşağıda bu deyiminin çıkış hikayesini sosyal paylaşım sitesinde okuyunca bana Çumra'nın caddelerini sokaklarını çağrışım yaptırdı size yaptırmıyor mu?
Kavşaklarda trafik lambası yerine engeller yapılmış sorun halledilmiş.
Kaldırımlarımızda insanlarımızın yürüyeceği yerde ağaçların olması ile övünüyoruz.
Çarşı içindeki Caddelerde ise her dükkanın önünde dükkanın içinden çok mal var.
Ya levhalara ne demeli?
Dükkanı sahibi arabasını dükkanın önüne sabahtan park ediyor. Bir şey alacak olsan duracak arabayı park edemiyorsun. O dükkan müşteri kaybediyor ama kendi arabası sağlamda..
Hak hukuk hak getire..
Belediye Zabıtaları uyarmadan ve ceza yazmaktan bıktılar...
Bazı Caddelerimizde de meydan ağacı olan ÇINAR ağacı ekilmiş kökleri kaldırımların kamburunu çıkarıyor. Her yıl kaldırımlar sökülüp tekrar yapılıyor.
Başka da var. Geçmiş yıllarda emek emek bizden önce belediyede görev yapanlar ve bizlerin konumuna durumuna cadde ve sokaklara ad verildi. Her bir cadde ve sokak adının muhakkak taşıdığı değer vardır. Daha ötesinde ahde vefa vardır.
Malesef geçtiğimiz yıllarda sokak adları rakamlarla değiştirdiler. O yıllarda ben gazetede köşemden "RAKIM ÇUMRA'DAN, RAKAMLI ÇUMRA'YA GEÇTİK! Başlıklı yazı yazmıştım.
Rahmetli Halit Oflas ve sonrasında Recep Candan kıytırık yaptık yapacağım sözleriyle güya avutulduk. Bir sonuç alamadık.
Sokak adlarının değişmesi Çumralı hemşerimiz nezdinde kabul görmediği halde hala gelişme yok!..
Bakalım Mehmet Aydın Başkan ne yapacak? Hep beraber göreceğiz.
Hiç mi güzellik yok? Derseniz var tabi Ulu Caminin çevre düzenlemesi şadırvan genel manada yenilemesi çok güzel oldu.
Çumra Şehir Stadyumu yürüyüş yolu çevresinde IHLAMUR AĞAÇLARI göze hoş görünüyor ve yıllar sonra hayırla yad olunacaktır..
**
Şimdi gelelim "elini taşın altına koyma hikayesine;
Sultan, yolun ortasına büyük bir taş koyuyor.
Pencereden seyrediyor ne yapacak insanlar diye…
Vezir geliyor taşı görüyor…
Aklına taşı yoldan kaldırmanın sadaka olduğu gelmiyor bile…
Taşın etrafında dolaşıyor ve diyor ki;
- Sultanımla konuşayım, yolun ortasından taşı kaldırması için bir adam bulalım, bir kadro ihdas edelim…
Vezir gidiyor Asker geliyor…
Askerde taşın etrafında dolaşıyor, aklına gelmiyor taşı kaldırmak…
O da diyor ki;
- Vezirle konuşayım, yolun ortasına taş koyana ne ceza vereceğiz onu kararlaştıralım…
O cezadan anlıyor tabi..
Şair geliyor, o da yolun kenarında oturup taş hakkında sultana şiir yazayım deyip gidiyor…
Sonra oradan geçen bir köylü taşı görüyor ve diyor ki; yoldan taşı kaldırmak sadakadır…
Önce taşa tebessüm ediyor…
Kaldırayım yolun ortasından da kimsenin ayağına, arabasına, hayvanına takılmasın…
Elindeki eşya sepetini, küfeyi yere koyuyor ve taşa “Ya Allah Bismillâh” deyip sarılarak, sağa sola sağa sola derken taşı kaldırıp bir kenara koyuyor…
Sonra bir bakıyor ki; taşın altında bir kese altın…
Kesenin içinde bir not…
Sultan şöyle yazmış;
” Bu kesedeki altınlar, elini taşın altına koymayı becerebilenler içindir”
Bu taşın altına elini sokma hikayesi buradan doğmuştur.
Ama gerçek şudur ki, İnsanlar yolların üzerindeki taşları, kalplerinin içindeki taşları, akıllarındaki taşları, hayatlarındaki taşları ayıklamadıkları sürece güzelleşemiyorlar.
Eğer şehirler güzelleşecekse, insan güzelleşecekse, mekanlar ve yürekler güzelleşecekse içimizdeki ve dışımızdaki yol ortası taşlarını kaldırmak zorundayız.
Kimsenin ayağına, arabasına, hayvanına takılmasın diye yolun ortasından kaldırılan taşın açtığı kapılara bakar mısınız?
Yolda meydana gelebilecek birçok belanın yaşanmasına engel olunduğu gibi, sadaka niyetine kaldırdığınız taşın üzerinizden de birçok belayı da def edecek olması…
Yolun ortasındaki taşı kaldırmak adına harcadığınız emeklerin de karşılıksız kalmaması.
Yani maddi manevi muazzam bir kazanç var ortada.
Hikâyeyi geniş bir perspektifle anlayabildiğinizde, aslında anlatmak istediği çok şey var bize…
Hayatın bizi nerede, ne zaman, nasıl bir sürprizle karşılayacağı belli olmaz.
Zorluklar karşısında; “kaderimiz bu” gibi yanlış bir düşünceye kapılmamalı, olduğumuz yerde saymamalıyız.
Her daim ilerisi için mücadele etmeliyiz. İnancınızı, azminizi ve umudunuzu asla kaybetmeyin…
Bu hafta size, belki çoğunuzun bildiği bir hikâyeyi hatırlatmak istedim.
Hikâyeden bize düşen hisseyi almak dilek ve temennisiyle…