İkinci dünya savaşından sonra komünizm ve ona karşı güçlerin örgütlenmesi ile iki kutuplu bir düzende dengede tutulmaya çalışılan dünya düzeninden hızla bozulan bir dünyaya doğru yol alıyoruz.
NATO ve VARŞOVA paktlarının yönetimindeki bu düzen SSCB 'nin dağılıp Rusya'nın ortaya çıkması ile büyük bir dengesizlikle NATO'yu da anlamsız hale getirdi. Daha doğrusu bütün çabalara rağmen yeni bir anlam kazanamadı.
O kadar şaşırdılar ki, az kalsın Rusya'yı bile NATO'ya alacaklardı!
Elbette biz o zamanlarda NATO'nun doğudaki jandarmasıydık. Güçlü müttefikiydik. Hala da öyle gözüküyor ama sadece diplomatik bir dilde.
Hiç bir zaman ülkemize yapılan tehdit NATO'ya yapılmış sayılmadı.
Yaptık yapacağız , geldik geleceğiz söylemleriyle avutulduk durduk.
Ülkemizi yönetenler de dilenci misali,bari kredi verin, ya da hibe kredi verirken Yunanistan'dan biraz daha değer veriyormuş gibi yapın da biz de Kamuoyuna güçlü görünelim mantığı ile avutulduk durduk.
İMF'li günlerimizde dayatmacı şartlı kredilerle sözüm ona ülke yönetimimiz onların çizdiği sınırların içinde yönetiliyordu. Biz de yönetiyormuş gibi yapıyorduk.
Ricalarla maden ruhsatlarımız paylaşılıyor, onların sevdiği insanlar askeri sivil yönetimlere geliyordu.
Zaten onlar bir yere gelmesini istediklerini seçiyorlar başarı biriktirmesini sağlıyorlardı.
Onların tezgahında başarıyı tatmış zihinler onların bakış açısı ile projelere imza atıyorlardı. Yakın zamana kadar kelli felli bilim adamalarımız Amerika Avrupa böyle düşünmez diyerek kendini ifşa ediyordu. Kendi düşüncesin ve fikrini ifade edemeden.
İkinci dünya Savaşıyla başlıyan modern sömürge düzeni , Parasal manipülasyonlar, teknolojik bağımlılık, gensel ve mikro biyolojik operasyonlarla yeni bir düzene evirilmişti.
Artık bu ara düzenin de sonu geldi. Dünyadaki gelişmeler aynı zamanda insanlığın da uyanmasına vesile oldu.
Artık yeni bir kontrol düzenine eviriliyoruz.
Başta enerji kaynakları, yeraltı ve yer üstü hatta uzay kaynaklarını daha etkin yönetecek ,kendilerini daha güvende hissedebilecekleri bir düzen.
Onun için bir zamanlar diktatörlere teslim ettikleri bölgeleri parçalayarak daha küçük birimlere emanet edebilecekleri yönetim birimleri kurmaya çalışıyorlar.
Bunun için artık devletlerle değil, terör örgütleri ile işbirliği yapıyorlar. Çünkü bu örgütleri çok daha kolay bertaraf edebilir, çok daha kolay dönüştürebilirler.
İşte böyle bir ortamda ben de varım diyen ülkemizin, sen nerden çıktın bakış açısı ile kabullenilmemesini önce bizler anlamalıyız.
Ne güzel şimdiye kadar bir şekilde biz yönetimleri oluşturuyorduk. Şimdi sen nerden çıktın diye şaşırıyorlar.
Belki başlangıçta şimdiki yönetime çok ümit bağlamışlardı. Ama köprü geçildi artık. Dayı deme zamanı geçti.
Şimdi kendine dönmüş bir milletle karşı karşıyayız.
Hala onların sağladığı mutlulukla şimdiki duruma kızanlar var ama.. Her oluşumun bir bedeli var.
Çanakkale geçilmez diyerek uyanmaya başlayan bu millet, Kurtuluş savaşı ile kendine giden yolu yeniden açtı.
Atatürk inkılapları ile kurumsallaşan bu devlet, Menderes ile millete büründü.
Deniz gezmişle tam bağımsızlık sesleri yükselirken dar ağıcında bağımsızlığın sesi ertelendi .
Özal ile ekonomiyi tanıyan bu millet 15 temmuzla son oyunu bozdu. Şimdi yeni bir dünya düzeninde hak ettiği yeri alacak.
Şimdi tam bağımsızlık için tekrar kendi rotamıza giriyoruz.
Yolumuz çetin.
Bir kere karşımızda binlerce yıllık deneyim biriktirmiş, gizli gizli büyümüş bir eski dünya gücü var.
Tıpkı kurtçuklar gibi devletlerin yapılarına sızarak, devleti içten içe çürüten, yetkili olanlar üzerinde etkili olmuş bir düzenin sahipleri.
Şimdi ifşa oluyorlar. İfşa oldukça çıldırıyorlar.
Ve dünyayı yeni bir kaosa sürüklemeye çalışıyorlar.
Ve binlerce yıllık devletler kurmuş milletimiz bu yeni dünya düzenin nüvesi olarak insanlığı harekete geçiriyor.
Burada yapmamız gereken ;
Hızla her konuda milli ürünlerimiz, teknolojimizi meydan çıkarmak. Öyle onları kopya ederek parasal olarak zenginleşsek bile bir yere gelemeyeceğimizi artık öğrenmiş olmalıyız.
Ülke yöneticilerimiz, kentlerimizin atanmış ve seçilmiş yöneticileri sanayi odalar, esnaf odaları ,ticaret odaları her zamankinden daha bilinçli ve gayretli devletimizle uyumlu politikalar geliştirmek yeni projeleri üretmek için kolları sıvamalılar.
Hatta hükümetlere uzun dönemli bakış açısı için ilham olacak programlar yapmalılar.
Kalifiye insan kaynakları ile şaha kalkacak birçok organize sanayi bölgemiz gelişme ivmesini başlatacak lokomotifi bekliyor.
Üniversiteleri hızla sanayi ile uyumlu hale getirmeliler
Bizler vatandaş olarak böyle bir dönemde ihtiyacımıza göre yaşamalıyız. İsteklerimizi ihtiyaç gibi yorumlayan nefsimizi iyi tanımalıyız.
Belki bu dönemde hala siyasal kinleri ile iktidara nefretlerini besleyen insanlarımız kendilerini yeniden tanımlamalılar.
İktidarı devirecem derken,ülkeyi batıranların değirmenine su taşımayı bırakmalılar.
Elbette yanlışlar ortaya konacak. Eleştiri yapılacak.
Mesela benim eleştirim ; Maliye ve Hazine Bakanlığına ne olursa olsun damat gelmemeliydi.
Bu milletin içinde çok daha becerikli insanlar mutlaka vardır.
Yeni dünya düzeninde alacağımız pozisyonda milli duruş için ülkeyi yönetenlerimiz de kucaklayıcı bir ruha bürünmeliler.
Milli duruşu bir arada tutmanın yolu budur. Dışlamak ötekileştirmek cahil toplumların sürüyü dağıtmama taktiğidir.
Şimdi milletin yükselen birlik bilincini, dik ve canlı tutmak hükümetin görevidir.