Mevlüt, Ben gazetecilik mesleğine âşık bir mimardı. Biz onu mesleğe başlamadan evvel okuduğumuz spor yazılarından biliyorduk. Meslektaş olup yolumuz kesiştiğinde de Mevlüt ağabeyin spora ve gazeteciliğe olan sevdasından ötürü spor sahalarının tozunu yutmaya gönüllü olduğunu müşahede ettik. Üstelik entelektüel bir kişiliği vardı, mesela mevzu musikiden açıldığında, müellifiyle birlikte eserin varoluş hikâyesini de anlatıverirdi.

1950 yılında Konya’da dünyaya gelen Mevlüt Ben, imam Hatip Okulunu bitirdikten sonra Üniversite sınavına girebilmek için fark derslerini de verip Gazi Lisesi’nden de mezun oldu. Konya Mimarlık Mühendislik Akademisini bitirerek mimar olduğunda ailesi ondan mezuniyetine uygun bir iş yapmasını bekliyordu ama o öğrencilik yıllarında gazeteci arkadaşı İbrahim Yıldırım’ın da teşviki ile matbaanın gizemli mürekkep kokusunu teneffüs edip bağımlılığa doğru yol almıştı bile. Üstelik Türkiye’de Yarın gazetesinde araştırma ve spor yazıları yayınlanırken, yazı işleri müdürü İbrahim Yıldırım askere gidince patron Ziya Tanrıkulu, genç mimar adayına bu görevi tevdi etmişti.

9 1-7

FOTO ALTI: Mevlüt Ben aynı zamanda iyi bir çizerdi.

Bir yandan gazetecilik yaparken diğer yandan tahsiline devam ederken, gazetenin Yazı İşleri Müdürü İbrahim Yıldırım askere gidince bu görev Mevlüt Ben’e verildi. Gazetede yönetim değişikliği yaşandığında da “Kapı gibi diplomam var, işime bakarım” diye düşündü ama öyle olmadı. 1980’li yılların başında Konya basınının yüksek aksiyon sahibi patronlarından Durmuş Alagöz onu Konya Postasında yazı işleri müdürü olmaya ikna etti. İki yıl süren Konya Postası macerasında, basın sektörünün düşük maaşlı meslek profilinden kurtulamayacağını ön görüp, mimarlık yapmak üzere medya defterini kapatma kararı aldı.

Fakat gazetecilik ruha işleyen bir meslektir, “bıraktım” demekle bırakılmıyor işte. Bir ara Yeni Meram’da yazsa da; Konyaspor’un sıra takımı olmaktan kurtulup Süper Lige çıkmak üzere şampiyonluk kovaladığı ilk yıllarda “Konya’da Spor” adlı ilk yerel spor dergisini yayına hazırladı. Mimar olmak gazeteciliğe olan sevdasına engel olmamıştı. Konya’da Spor’un yayın hayatı on yedi sayı sürdü ve ekonomik sebeplerle yayını durdursa da, Mevlüt Ben, sektörde bir ilke imza atmış olması sebebiyle “duayen” unvanını almıştı bir kere.

9 2-5

1990’lı yıllarda Yeni gazetenin spor müdürü olduğumda onunla da yolumuz kesişti. Mimar Mevlüt Ben’de yazar kadromuzdaydı. Üstelik işlerinden fırsat bulup gazeteye geldiğinde demliğin dibini, sohbetin zirvesini buluyorduk. Bir gün radyo arka planda kendi kendine çalıyorken başlayan melodiye tempo tutup, konuyu değiştirdi. “Sakın geç kalma erken gel” diyordu sanatçı ve Mevlüt Ben, Ahmet Rasim’in bu eseri, meyhane yolunda, hanımının tembihini hatırlayınca nasıl yazdığını anlatıyordu.

“Kalemin de kelamın da güzel, derunun zengin; sana spordan başka bir köşe verelim, edebi muhabbetler yaz” dedim. Elini değirmen taşı gibi döndürüp, “Bu meslek beni içinde tutamadı ama ben onu içimde tutuyorum” diye karşılık verdi. Yazmaktan başka güzel de resim çizer, mevzuları bazen karikatürize ederdi.

9 3-6

Son yıllarda meslekten ziyade bazı meslektaşlarına gönül koymuş, rotasını gazetecilikten ötelere çevirmişti. Üstelik görev yaptığı firmadan da emekli olup, yazı-çizi işlerine yoğunlaşabileceği bu dönemdeki kırılmayı onarmak mümkün olmadı.

Yenigün gazetesinin hazırladığı Onlar dergisi için kendisiyle röportaj yapmak istediğimi söyleyince, “boş ver” dedi. “Tarihe kayıt düşmeyi ihmal edemeyiz” dediğimde, kabul edip aldığı kısa notları Aydınlar Ocağı’nın Salı Sohbetine getirdi. Dergi yayımlandıktan sonra da memnuniyetini “yüksek volümde” ifade etti. Son görüşmemizde “İstanbul’a gidiyorum, birkaç ay görüşemeyiz. Allah sana sağlık versin, ölünceye kadar yaz” diye dua etti. Aradan çok zaman geçmedi, Behzat Altunbaş Hoca 4 Kasım sabahı, Mevlüt ağabeyin vefat ettiğini haber verdi. İstanbul’da rahatsızlanıp hastaneye kaldırılmış, orada dünyaya gözümü kapamıştı. 4 Kasım 2023 günü Şeker Tekke Mezarlığında ebedi âleme yolcu edildi.

9 4-6

Mevlüt Ben’i, en iyi anlatacak olanların başında eski çalışma arkadaşı, halef-selef oldukları Cengiz Dönmez gelir. Talebimiz üzerine bakın neler yazdı:

“BEYEFENDİ MEVLÜT…

Gazeteci-Yazar Cengiz Dönmez de merhum Mevlüt Ben’le ilgili şunları söylüyor;

“Kimdi bu beyefendi Mevlüt diyeceksiniz şimdi…

Bir süre önce aramızdan ayrılan Mevlüt Ben’den bahsediyorum…

Gazeteci, Mimar, İşadamı, bugünkü tabirle CEO…

Kendisini, Türkiye’de Yarın Gazetesi’nde muhabir olarak çalışırken tanımıştım.

Cıvıloğlu’ndaki Mimarlık bölümü mezunuydu. Okulun o zamanki adı, DMMA, yani Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi idi…

Genç bir mimar olarak gazetemize uğrar, özellikle mimarlıkla ilgili akademik yazılar yazardı.

Mimar Mevlüt Ben, bir anda gazetemizin (Türkiye’de Yarın) Yazıişleri Müdürü olmuştu…

Konya öğrenci şehri Konya öğrenci şehri

9 5-6

FOTO ALTI: Gazeteci Cengiz Dönmez.

Nasıl mı?

O zamanlar gazetede Yazı İşleri Müdürü olarak (rahmetli) İbrahim Yıldırım görev yapıyordu. Yine (rahmetli) İbrahim Sur da Spor Servisi Şefi ve Milliyet Gazetesi’nin Konya temsilcisi idi…

İbrahim Yıldırım askerlik görevi için ayrılınca, gazeteye bir Yazı İşleri Müdürü lâzım oldu.

İbrahim Sur da, bu görevi kabul etmedi... Sanırım gazetenin yayın politikasıyla kendi düşünceleri uyuşmamıştı…

Bu görevin verileceği diğer seçenek bendim...

Ama mevzuata göre yaşım tutmuyordu. Yazı İşleri Müdürü olmak için diğer şartların yanında 21 yaşını doldurmuş, 22 yaşından gün almış olmak vardı. Maalesef üç ayla kaybediyorduk. Acil de birinin Yazı İşleri Müdürü olması gerekiyordu.

Gazetenin esasında gerçek sahibi (rahmetli) Ziya Tanrıkulu idi.

9 6-8

FOTO ALTI: Merhum Gazeteci Mevlüt Ben, Gazeteci Cengiz Dönmez’le.

Ziya ağabey, benimle de görüştükten sonra, Mevlüt Ben’in yaşının tuttuğunu, onu Yazı İşleri Müdürü yapacağını, benim yaşımın dolmasıyla da bu görevi bana vereceğini söyledi. Tabi ki ben Mevlüt Bey’i sever sayardım. Kibar, beyefendi bir insandı... Gazeteye uğradığında, “Cengiz Bey... Cengiz Beyciğim…” diye hitap ederdi. Bize değer verdiği için de bizim gönlümüzün sultanıydı. Biz de kendisine saygıda kusur etmezdik.

Ziya Tanrıkulu kendisine bu görevi verdiğinde, “Cengiz Bey’in hakkı ben kabul edemem” demiş ancak Ziya Bey mevzuatı anlatınca kabul etmişti.

Ve böylece bizim Mimar Mevlüt ağabeyimiz, bir anda Yazı İşleri Müdürümüz, benim de Müdürüm olmuştu...

9 8-4

Gazeteye günlük gelir, birlikte çalışırız ancak her zaman, “Ben geçici olarak bu görevi yapıyorum, asıl gazeteci sizsiniz, ben sizin çalışmalarınıza karışamam...” diyerek incelik ve nezaket gösterirdi.

Yaşımız tutunca da bu görevi devralmış ve yedi sene bu gazetenin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini yapmıştım.

Mevlüt Bey’le tanışmamız bu şekilde başlamıştı. Ancak, son yıllara kadar zaman ve fırsat buldukça kendisiyle görüşürdük.

Mimardı ama mimarlığı pek sevmedi nedense… Kimi zaman bir otomobil firmasının Konya Bayiliği’nin Genel Müdürlüğünü, kimi zaman Türkiye çapında bir mobilya firmasının Genel Müdürlüğünü yaptı... Yani bugünkü moda tabirle CEO’luğunu yaptı.

Ne zaman karşılaşıp konuşsak, kibarlığından, nezaketinden, beyefendiliğinden hiç taviz verdiğini görmedim. Karşısındaki insana kim olursa olsun, hep değer verir, saygı gösterirdi. Yıllarca kendisiyle irtibatımız kopmadı, ta ki İstanbul’da yaşamaya karar verinceye kadar. Gerçi, Konya’ya arada bir uğrardı o zamanlar bazen görüşür, ülke sorunları, dünya sorunları, insanların davranışları üzerinde sohbet ederdik.

En son, vefatından yaklaşık altı ay kadar önce yine Konya’ya geldiğinde kendisiyle, bir alışveriş merkezi önünde karşılaşıp, bir saati aşkın samimi bir sohbet etmiştik.

İstanbul’daki hayatın kendisini daha mutlu ettiğini anlattı. Yalnızlığı sevdiğini söyledi.

Anladığım kadarıyla bir yerde insanlardan kaçıyordu. İnsanların birbirlerine saygısız davranışları, küstahlıkları, birbirlerini küçük görmeleri, arkasından konuşmaları, en ufak bir sorunda bile birbirleriyle kavga etmeleri gibi... benzer konulardan şikâyetçiydi…

9 9-4

Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde tepe noktaya gelip kendini gerçekleştiren insanlar, gerçekten de kendilerini yalnız yaşamlarında daha mutlu hissederler...  Bilgi, kültür, hayata bakış, insan davranışlarını yorumlama gibi durumlarda, insanlar biraz daha toplumdan kendilerini soyutlayarak yaşarlar.

“İnsanlar zenginleştikçe yalnızlaşır” derler...

Doğrudur belki...

Bence, insanların eğitim ve kültür seviyeleri, dünyaya üniversal bakışları artıkça da yalnızlaşıyorlar…

İşte Mevlüt Ben böyle biriydi... Maslow’a göre “kendini gerçekleştirmiş” insanlardan biriydi.

Sessiz sedasız bu dünyadan bir Mevlüt Ben geçti gitti…

Allah’ın rahmeti ve bereketi onun üzerine olsun…

Mekân’ı, Cennet-i Alâ olsun…”

Kaynak: MUSTAFA GÜDEN