Seyahat kadim kültürümüzde, inancımızda teşvik edilmiştir. Kulluk kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yer alan birçok ayet-i kerimelerde de yeryüzünün dolaşılması ve ibret alınması istenmektedir.(Neml /69-Rum/42)
Yine "Seyahat edin, sıhhat bulursunuz."(Ahmed b. Hanbel, Müsned 2/380.) Hadisini de bilmeyenimiz yoktur. Yola çıkmadan önce eskiler, ”önce refik sonra tarik” ilkesine vurgu yapmışlar. Bizde Konya’dan Evlad-ı Fatihan’ı ziyaret, Balkanlar’ı keşfetmek niyetiyle yola çıkan bir guruba son anda katıldık. Kafilemizi oluşturan arkadaşlarımız ağırlıklı olarak eğitimcilerden oluşuyordu. Doktor arkadaşlarımız ve hukukçu kardeşlerimiz ve din görevlisi kardeşlerimizde bize yoldaş oldular.
Çoğunlukla aile olarak yolculuğa iştirak edenlerin yanında bizim gibi piyade 3-4 arkadaşımız vardı. Arkadaşların büyük kısmı birbirini tanıyan kişilerdi. Kapalı ve homojen bir guruptuk. Bu yazımızda bir hafta süren ve 8 ülkeyi kapsayan “Büyük Balkan Turu” olarak isimlendirilen gezimiz ilginç notları inşallah sizinle paylaşacağız.
YOLDAYIZ
Otobüs ile gerçekleştirilen Avrupa turlarının ilk kalkış noktası Kadıköy Belediyesi Evlendirme Dairesi’nin önü oluyor. Konya’dan hızlı tren ile Söğütlüçeşme’ye gelen kardeşlerle Kadıköy’de otobüsün önünde buluştuk.İstanbul’a hem kardeşimi ve yeğenlerimi ziyaret etmek hem de İstanbul’da okuyan uluslararası İHL’den mezun öğrencilerimle buluşmak için hareket gününden bir gün önce gelmiştim. Elhamdülillah. Kardeşim ve yeğenlerimle ve de öğrencilerimle hasret giderdim. Hatta fırsat bulduk. Ayasofya Camii Kebir’de öğle namazını cemaatle kıldık. İmam efendi ile birlikte bir resim karesine de sığdık.
Her ne kadar şair “Yolculuk başladı Haydarpaşa’dan “diyorsa da bizim ki, saat 21 de Kadıköy’den başladı. Yolculuğumuzda rıhtımdan mendil sallayanlarda yoktu. Meşhur “Han duvarları” şiirinde Faruk Nafiz Çamlıbel,” Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı” mısraı ile yola çıktıklarını ifade ediyor. Şoförümüzün kontağı çevirmesi ve marşa basması ile harekete geçtik.
Avrupa yakasından binenler ile eksik yolcular tamamlandı. Rehberimiz Hüseyin Harmancı kendini tanıttı. Tecrübeli ve donanımlı bir rehber olduğunu yolculukta daha iyi farkına vardık. İlk mola Tekirdağ’ı geçtikten sonra. Dinlenme tesisinde. Tekirdağ köfte ve çorbalar menüyü oluşturuyor.
İpsala sınır kapısına bir an önce varmak, ilk hedefimiz. Sonradan öğrendik, tur otobüslerinin arkasına kalırsak, işlemler birkaç saat gecikecek. Meriç nehri Türkiye-Yunanistan arasında sınır. Köprünün yarısı bizde diğer yarısı Yunanlılarda. Nöbetçi askerlerin arasında 2-3 metre bir mesafe var.
Buna karşılık hem Maarif Vakfı’nın hem de Hüdai vakfının da çalışmaları hız kesmeden devam ediyor.
KARADAĞ
Balkanların en küçük devletlerinden biri olan Karadağ isminden anlaşılacağı geçekten de ormanlarla kaplı bir dağlık bir ülke. Yüz ölçümü 13.878 km² ve yaklaşık 700 bin nüfusu var.
Balkanların en güzel yerlerinden biri olan Karadağ, Vizesiz Balkan Ülkeleri arasında yer aldığı için oldukça cazip. Türkiye’ye yakın konumda olması ise arabayla gelen turistlerin bile sayısının çok olmasını sağlıyor. Biz de buna şahit olduk.
Her ne kadar bir dönem Osmanlı egemenliğinde kalsa da bugün Osmanlıya ait kültür izlerine sıkça rastlamak pek mümkün değil.
Özellikle bölgenin İtalya’ya yakın olması nedeniyle mimari ve kültürde İtalya etkisi görülüyor.
Kotor’a giderken yolumuzun üzerinde Bar‘ın içinden geçtik. Osmanlının bir üssü konumunda olan Bar şehri plajları ile ünlü.
Özellikle Budva bölgenin Miami’si olarak adlandırılıyor. Hollywood yıldızlarının tercih ettikleri bir tatil beldesi.Cruise gemileri ile gelerek tatillerini yapıyorlar.
Bu bölgede özellikle Rus yatırımcıların inşa ettikleri oteller göze çarpıyor. Âmâ yollar sıkıntı. Çünkü tek gidiş ve geliş var. Zaman zaman kaplumbağa bizden hızla gider diyoruz.
Stevi Stefan Adası
Karadağ’ın en çok resimlerde ve fotoğraflarda yer alan turistik yeri. Adayı Singapurlu bir multi milyarder satın almış. Adaya girebilmenin iki şartı var. Ya otelde kalacaksınız, ya da restoranda yemek yiyeceksiniz.
Yok, bizim gibi hem zamanı olmayan hem de o kadar çok parası olmayan birisi iseniz, yolda adayı gören bir yerde verilen fotoğraf molasında, çektiğiniz resimlerle yetinirsiniz.
Erken Hristiyanlık dönemlerinde baskı gören din adamları buralarda sarp yerlerde yaptıkları manastırlarda yaşamışlar. Tıpkı, Türkiye’deki Sümela Manastırı (Trabzon).
Karadağ Hristiyan ve ağırlık olarak Ortodoks mezhebinde. Müslüman nüfus %20 oranında. Gerçi. Ne Budva’da ne de Kotor’da mescide rastlamadık. Podgariçe ‘de, Arnavut, Boşnak ve Türk nüfusun olduğu yerlerde olmalı.
KOTOR
UNESCO Dünya Mirası Alanı olması sebebiyle dikkat çeken Kotor, her köşesinde insanı büyüleyen manzaralara sahip. Dağları, inşa edilmiş surları ile Karadağ sahillerinin incisi olan Kotor kırmızı kiremitli çatıları ile kartpostalları andıran bir görüntü oluşturuyor. Kotor peri masalı diyarı olarak da biliniyor.
Merakla beklediğimiz Kotor’a indiğimizde bizi bir yağmur karşıladı. Limanda içinde binlerce yolcuya ev sahipliği yapan Cruise gemileri. Güç bela, otobüsü park ettik. Etrafımızdaki güzellikler karşısında dilimiz tutuldu. Eski şehire girmek istiyoruz. Dur! Diyorlar. Kişi başı bir Euro ödeyeceksiniz. Yağmur şiddetini artırdı. İç şehir, çok iyi korunmuş bir Ortaçağ kasabası. Malikâneler, kiliseler ve meydanlar arasında dolaştık.
Yağmurdan Ortodoks Kilisesine sığınmak istedik. Hoppala! Giriş 4 Euro. Bir arkadaşımız “kilisede bir namaz kılayım da şahidim olsun” düşüncesiyle girişimde bulundu ise de sonuç alamadı. Yağmur nedeniyle surların tepesine çıkıp fotoğraf çektirme imkânımız da olmadı.
Öğle namazını nerede kıldık? Pazar yerinde bir kenarda. Allah’ın arzı mescit anlayışıyla, yanımızdaki seccadeleri serdik.
Pazar yerinde olmanın bir faydası daha oldu. Pazar dan aldığımız meyve sebze ile boğazımıza baktık. Hangisini yiyebiliriz, acaba helal mi, sorularının zihnimizi işgal etmesine engel olduk.
Körfez bir sekizgen ise bir köşesinde Kotor yer alıyor.
HIRVATİSTAN
Balkanlar’daki ziyaret ettiğimiz ülkeler arasında en gelişmişi Hırvatistan diyebiliriz.2013 yılından beri de AB üyesi. Adriyatik sahili boyunca uzanan ülkenin yüzölçümü 56.594 km² ve nüfusu da 4 milyona yakındır.
Diğer Balkan ülkeleri gibi tamamıyla Osmanlı hâkimiyetine girmemiştir. Ülkenin bir kısmı zaman zaman Osmanlı egemenliğini tanımıştır.
Hırvatlar Balkan ülkeleri arasında Katolik mezhebinin baskın olduğu tek ülkedir. Hristiyanların oranı % 90 civarında bununda % 80 kısmı Katolik’tir. Müslümanların oranı sadece %2 dir.
DUBROVNİK YA DA TAHT OYUNLARI
Osmanlı zamanında bir şehir devleti olan ve İstanbul’a vergi ödeyerek himaye altına giren Ragusa (Dubrovnik) Cumhuriyeti, Osmanlıyı ve Venedik’i birlikte idare etmişler. Çift taraflı casusluk yapmışlar. Bu ikiyüzlü davranış gerçeğin farkında olan Osmanlıyı pek rahatsız etmemiş. Ticaret ve eğitimde çok ileri olan Ragusalılar da Osmanlı egemenliğinden şikâyetçi olmamışlar.
Bugün Dubrovnik ya da Osmanlı’daki adıyla Ragusa Hırvatistan’ın dünyaca meşhur turizm şehri.
Ortaçağ kokan şehre adım attığımızda adım atacak yer bulmada zorlanıyorsunuz. Ümmet-i Muhammed hemen ikindi namazlarını cemaatle denize nazır bir alanda kıldı. Öğrendik ki kalenin içinde çok güzel bir mescit varmış. Namazı orada kılanlara da imrendik.
Game of Thrones (Taht Oyunları) dizisinin burada çekilmesi de Dubrovnik’in popülerliğini arttırdığı gibi turist sayısını da artırmıştır.
Kale gerçekten muhteşem. İçinde Pile kapısını, çeşmeleri, Fransiskan manastırı, Rektör sarayını, dünyanın ilk eczanesini görerek sahile indik. Ortaçağ’dan kalan yelkenlilerle diyenler tura katılıyorlar.
Bir günün sonuna gelmiştik. Batarken denizi renk cümbüşüne çeviren güneşi geride bırakarak, alaca karanlıkta Bosna-Hersek’e doğru yol aldık.
BOSNA- HERSEK
Dubrovnik’ten Trebinje arası 35 km. Trafik yoğunluğundan yolculuk 1 saatten fazla sürdü.
Trebinje, Bosna –Hersek’in Hırvat Kantonu’ unda yer alıyor
Otelimize yerleştik.
Bosna deyince aklımıza ilk olarak elbette ki Evlad-ı Fatihan gelir. Bosna-Hersek 1992-1995 tarihleri arasındaki şanlı direnişi sırasında tarihinde dökmediği kadar gözyaşı dökmüş ve hiç akıtmadığı kadar kan akıtmıştır. Sözüm ona uygar dünya ise üç maymunları oynamıştır. Bosnalıların tek günahı vardı, o da Müslüman olmak. Sırplar, Hırvatlar düne kadar güya kardeşçe aslında kalleş birlikte yaşadıkları Boşnak komşularının boğazlarına sarıldılar.
Hâlbuki yakın zamana değin birbirlerinden kız alıp veriyorlardı, sohbetler yapılıyor, kahveler içiliyordu. Bosna eski Yugoslavya döneminde de o kadar dini hayatın yoğun yaşandığı bir yer değildi. Ama Sırpların kendileri için kutsal saydıkları topraklarda bir Müslümana bile hayat hakkı yoktu.
Hele BM’nin mavi bayraklı sözüm ona barış gücünün Srebnitsa’da binlerce masum Boşnak’ı katiline içki içerek teslim etmesi dramı, dünya durdukça lanetle hatırlanacaktır.
Aliya’nın önderliğinde dünyaya da adalet öğretilerek zaferle biten savaş, Dayton antlaşması ile kadük bırakıldı. Sonuç Boşnakları tatmin etmedi. Ne yapılsın, en kötü barış, savaştan iyidir denmiştir.
Bugün içinde barındırdığı Sırp, Hırvat kantonları ve üçlü başkanlık sistemi Bosna-Hersek’in gelecekle ilgili hayallerine gölge düşürmektedir.
Güzelliklerle dolu, tarihinin farkında ve onunla iç içe yaşayan neşe dolu bir millet olan Boşnakların yurdunu tanımak için olarak bir şelaleye gidiyoruz.
KRAVİÇE ŞELALERİ
Hersek kantonunda, berrak, turkuaz yeşili sularıyla çevrili, çeşitli bitki örtüsüyle süslü bir ortamda şelaleyi doya doya seyredebilirsiniz, Avrupa’daki en önemli yirmi ziyaret yerinden birisi olan Kraviçe’de yüzebilirsiniz. Şelale 26 ve 28 metre yüksekliğe sahip ve civarında 120 metre çapında amfi tiyatro bulunmaktadır.
Mostar’a 40 km uzaklıkta yer alır.
POÇİTELİ
Osmanlı döneminde günümüze kalmış olan karargâh köyü Poçiteli dağın eteklerinde tarihe meydan okumaktadır. Arnavut kaldırımlarından tırmanarak Camiyi ve hamamı gördük. Yol boyunca satıcı teyzelerle sohbet ettik. Dileyenler hediyelik eşyalar aldı.
Buradakilerle Türkçe anlaşma imkânı var.
MOSTAR
Hüzün ve hazanın yaşandığı yer. Mostar köprüsünün savaşta yıkılması, tekrar inşa edilmesi. Hırvat tarafında dağın tepesinde devasa haç.
Mostar’a inince ilk işimiz Cuma namazını Osmanlı hatırası bir camide eda etmek oldu. Rehberimize bu konuda teşekkür ettik. Ancak dışarıda yer bulabildik. Ümmet oradaydı. Afrikalısı, Asyalısı, Avrupalısı.
Namaz sonrası tanıştığımız birisine Türk-Konya dediğimizde aldığımız cevap bizi derin derin düşündürdü. “Osmanlı”!
Şehrin tarihi bölümünü gezdik. Neretva nehri şehri Müslüman-Hırvat bölgesi olarak ikiye ayırıyor. Tarihi şehir kısmı o kadar kalabalık ki, adım atmakta zorlanıyorsunuz.
Bosna’da bal ucuz ve çok çeşitli. Hem de doğal. Bazı arkadaşlarımız aldılar.
Mostar’ın dondurması meşhurmuş. Biz de test ettik.