Son günlerde  İsrail yine barbarlaştı.

Müslümanların kutsal emanetlerine saldırılarını çoğalttı.

Bu onların her zamanki yaptığı iştir zaten.

Mescid-i Aksa'ya yapılan saldırıları hepimiz izledik içimiz yanarak.

Belki çoğumuzun gözünden yaşlar akarak.

Devletimizin en üst kademesinden en alt kademesine kadar tepki gösterdik kınadık sert bir şekilde.

Sokaklarda gösteri yaptık.

Dualar ettik.

Peki hiç düşündük mü bu kadar tepki ve dua ya rağmen neden son bulmuyor bu saldırılar? Evet hep birlikte düşünelim o zaman.

Biraz yaşantımıza bir bakalım.

Acaba kendimizi kurtarabildik mi ki Mescid-i Aksa'yı kurtaracağız diye bir düşünelim.

Geleneklerimizi yaşatabildik mi, İslam'ın şartlarını yerine getirdik mi, sünneti yaşantımıza rehber yaptık mı?

Önce bunları kendimize soralım ve cevaplayalım.

Ama görünen köy kılavuz istemez, içler acısı bir durum içindeyiz!...

İşveren lüks içinde yaşarken evine zor ekmek götüren asgari ücretli işçisi.

Toplu ulaşım araçlarında öğretmenler ayakta yolculuk yaparken kulaklarında kulaklık ellerinde telefonla oynayarak oturan öğrenciler.

Sabah evden, 'okula' diye çıkıp, erken saatlerde parklarda sigara içen kız öğrenciler.

Benim gönül verdiğim partiyi veya futbol takımını tutmuyorsa işe yaramaz adam.

"Komşu komşunun külüne muhtaç" atasözü ortada iken bayramda dahi bir birini görmeyen düşman komşular.

Aynı partiye gönül vermiş koltuk sevdalısı insanlar, bunun için uzun süreli dostluklarını bitirenler.

Trafiğe çıkınca, "yollar benim başkası karşıma çıkmasın" diyen magandalar.

Rüşvet, torpil adamcılık vesaire vesaire...

Sayılacak o kadar olumsuzluk var ki içinden çıkamıyor insan ve morali bozuluyor.

Biz ne yapıyoruz? Bu şekilde nereye gidiyoruz?

Bir birimizi Allah için sevmezsek, hak ve hukuktan, örf ve ananelerimizden uzaklaşırsak dualarımız zor kabul olur!

İsrail de durmadan mukaddesatlarımıza saldırır!

Şimdi soruyorum sizlere.

Biz kendimizi kurtaramazsak, Mescid-i Aksa'yı kurtarabilir miyiz?