Ermenek'teki maden faciasının üzerinden hayli bir zaman geçti... İçeride kalan işçilerden sadece 2 tanesi çıkarılabildi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, halen olay yerinde.
Ayrılmıyor bölgeden...
Helal olsun, süreci iyi bir şekilde yönetmek için var gücü ile çalışıyor. Bir bakan olarak görevini sonuna kadar yerine getiriyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı Halil Etyemez de aynı şekilde. Olayın meydana geldiği ilk günden bu yana olay yerinde. Hemşerimizdir kendisi. Konya'nın yetiştirdiği ve şimdi önemli görevlerde bulunan bürokratlarımızdan biridir.
Peki bu adamların bakanlıkta hiç mi işi yok, neden yaklaşık bir ay önce meydana gelmiş vakanın ardından halen Ermenek'teler?
Elbette ki, Ermenek'teki olayın vahameti ortada. Küçümsenecek hiçbir yanı yok. Ama bu adamları da burada tutan belli başlı sebepler var.
18 maden işçisinden sadece 2 tanesi kurtarılabildi. Diğerleri ile ilgili bir gelişme yok. Yerin altında çalışılıyor, yerin üstünde umutla bekleniyor.
Canlı olarak kurtulma şansları yok. Orası aşikar... Ama madenci yakınları en azından içeride kalan madencilerin cesetlerini almak istiyorlar. İşte bakan ve bakan yardımcılarının bu bölgeden ayrılmamalarının en önemli gerekçelerinden biri de bu.
Ortalıkta korkunç diyebileceğimiz bir iddia dolaşıyor.
İddiaya göre madencilik, yeraltı kaynakları, jeoloji gibi bölümlerde uzman profesörler geçtiğimiz hafta facianın meydana geldiği alanı incelemişler.
Konunun kitabi uzmanları, yaptıkları incelemelerde, daha önce maden ocağı olarak kullanılan ve sonrasında kapatılan alanda 1 milyon metkerüp civarında bir suyun biriktiğini belirlemişler.
Madenlerde yoğun bir metan gazı olur. Hatta zaman zaman adına grizu denen patlamalar meydana gelir. Grizu patlaması olduğunda o madende o an bulunan maden işçilerinin kurtulma şansı neredeyse yoktur.
Madendeki metan gazı zehirlediğinde ise belirtileri kulaktan ve gözden kan gelmesi şeklinde olur.
Allah kimsenin başına vermesin.
Ermenek'te 18 işçinin mahsur kaldığı bu madende ise, yine iddialara göre cesetleri çıkarılan 2 işçi, diğer 16 işçi ile aynı alanda bulunmuyordu. Daha derin ve ulaşılması güç bir alanda bulunan diğer 16 madenciye ise hiç ulaşılamayacağı, ulaşılabilirse de cesetlerinin parçalanmış halde olacağı da bu profesörlerin iddiaları arasında bulunuyor.
Basit bir iddia değil ki, bunu nereye dayandırarak söylüyorlar?
İzah edelim...
Daha önce kullanılan ve şimdilerde kullanılmayan, içerisinde yaklaşık 1 milyon metreküp suyun bulunduğu ocakta, metan gazının uyguladığı basınç ile su, bulduğu en zayıf yerden patlamış.
Öyle sıradan bir patlama değil. 6 bin barlık bir basınçtan söz ediyorlar. Afaki bir rakam. Bu basınca maruz kalan 16 işçinin cesetlerinin parça pinçik olduğundan söz ediyorlar.
Bu iddia şayet doğruysa, madenden geriye kalan 16 işçinin cesedine ulaşılamayacak. Ya da ulaşılırsa bile bu işçilerin cesetleri tüm halde olmayacak.
Aslında yukarı anlattıklarımı resmi kanallar da üstü kapalı bir şekilde açıkladı. Madende, kazının yapılmaması gereken bölümde kazı yapıldı ve daha önce kazı yapılmış olan, içerisi su ile dolu madene yaklaşılınca bu acı olayın meydana geldiğini bakanlar da söyledi.
Olayın bu boyutunu, patlama sonucu işçilerin çalıştığı bölümlere akan suyun basıncını kimse söylemedi. Bu iddia, sanki bilinen ancak söylenemeyen gerçekleri birilerinin 'kral çıplak' dercesine haykırması gibi.
Mesnevi'den:
Denizin dibinde inciler, taşlarla karışık olarak bulunur. Övülecek şeyler, ayıplar, kusurlar arasında olur.