Bu hafta  farklı bir konu ile karşınızdayım.

Bir nevi hayat  yolculuğunda öğrenme idrakimin gelişime süreci, danışan olma serüvenim diyebilirim.

Çocukken çok meraklıydım. Bir balıkçı köyü olan memleketimde, balıkçıları izlemek, onlara yardım etmeye çalışmak, yaptıklarını dikkatlice izleyerek öğrenme gayretim bu merakımın sonucu idi sanırım.

Annem ilkokulda okumamı geliştirmek ve öğrenmemi teşvik etmek amacı ile üniversite bitirmiş en büyük dayımın okuma gayretini örnek verirdi. Okumayı çok sevdiğini yolda bulduğu gazete küpürlerini, takvim yapraklarını nasıl okuduğunu anlatırdı.

Ama ben daha çok başta balıkçıların  ağ ve sandal tamiri, bakımı ve yeni takım yapma biçimleri olmak üzere, Demirci Mesli Mehmet amcanın demiri yüksek ısıda şekillendirme biçimini,  Kalaycı Tahir amcanın bakır kapları kalayla parıl parıl hale gelmesini ilgi ile izlerdim.

Okumaya ilgim çok olmadı aslında. Okuyarak öğrenmeden çok görerek öğrenmek çok daha zevkli geliyordu.

İlk okuma zevkini Orta okulda okuduğum Reşat Nuri Güntekin’inin  Çalı Kuşu kitabında tattım. Benim için yaşama daha derinden katılmak için ilk kapı oldu.

Lisede  Yakup Kadri’nin Yaban’ı, Nezihe Araz’ın Yunus Emre’yi anlatan ‘’Dertli Dolab’ı’’ gönül  yolculuğumun, bu yoldaki arayışımın başlangıcı oldu.

Elbette daha çocuk yaşta iken üç dört gazetenin eve gelmesi  merakımı besleyen önemli bir kaynaktı.

Ama Dertli Dolap’ta öğrenmenin arayışı, öğrendikçe ‘’Hiç’’lik yolunda var olmanın erdemini daha çok merak eder oldum.

Üniversite’de ikinci yılımda baktım ki hayatta bir arpa boyu yol gitmişim. Söyleyecek çok şeyim var ama ifade edecek araçlarım çok yetersiz.

Çok erken yaşta iş dünyası ile tanışmam, yaşam ile iç içe olmam bana çok önemli bakış açıları katmış ama ifade etme konusunda kendimi çok zayıf hissetmiştim.

Orta okulda ve lisedeki münazaralarımız ve özellikle amcamın oğlu Hüsnü  ile yapmış olduğumuz tartışmalar muhakeme kabiliyetime çok şey katsa da,  söyleyeceklerim dilimin ucuna geliyor, kelimelerin eksikliği ifademi güçsüz hale getiriyordu.

Üniversitede derslerim, arkadaşlarımla fikir tartışmaları beni okuma konusunda kamçıladı, sonra da okumayı benim için zevk ve ihtiyaç haline getirdi.

Elbette bazı üniversite hocalarımın çok önemli zamanlardaki hayatıma dokunuşları ile çok farklı yollara girdiğimi hissettikçe içimdeki keşif ruhunun da mana kazanmaya başladığını görmem bendeki arayışı hayatı anlamlandırma gayretini daha da kaliteli hale getirdi

Üniversitede ikinci önemli kişi yaşamıma girdi. Egosu çok kuvvetli olan arkadaşımla geçen zamanlarda kendimin de yaşamda çok önemli bir varlık olduğunu idrak ettim.

Bizim okuldan mezun çok önemli ahbabımız okulu bitirince iş ve normal hayatta kendisine güvenebileceğin bir insan bul dediği anda, bendeki tarif edemediğim bir eksikliği tanımlamış oldum.

Yaşamda herkese olduğu gibi bana da bir danışman lazımdı. Bir koç ya da mentör. Hayatım boyunca birçok defa keşke sorular sorabileceğim bir abim olsa dediğim şey buydu.

Bir danışmanın olacaktı ve ben de iyi bir danışan olacaktım.

Bundan sonra kitapları seçerken bile yazarını bir danışman gibi görüyordum.

Bir gün Gaziantep’te birlikte çalışmayı teklif eden Cengiz Abim hayatıma tam bir Usta olarak girdi. Girişimciliği  merakım, üstelik Gaziantep eşrafından tecrübeli, muhakemesi güçlü, pratik düşünceli ilgi ile izlediğim Cengiz abi bana iş verdiğinde aradığım tam bu dedim.

Tıpkı Ahilik düzeninde olduğu gibi çıraklığa başladım. 

Oradan öğrendiklerimin ışığında artık tam bir danışan oldum. Benden biraz bilgisi olanın önünde diz çöktüm adeta.

Tabir caizse elimde bardak,susamış vaziyette, iş ve yaşam içerisinde kaynak arıyordum. Kaynak bulunca da kana kana içiyordum.

Payas’ta tel ve çivi fabrikasındaki arkadaşlarım, danışan olma şeklimi metotlaştırıyordu. İş hayatımdaki yol arkadaşlarımı oradan edindim

Demir çelik fabrikasında hurdanın eriyip inşaat demiri haline gelmesini izlemek bile artık bana öğretmen olmuştu.

Öğrenmek benim için bir açlık haline geldi .

Otelde yöneticilik yaparken artık gerek iş hayatında, gerek siyasette gerek manevi hayatın kaynakları benim misafirim oluyordu.  Ben yine o ehil insanları bulur bulmaz bir fırsatını bulup bir sohbet ortamını hazırlıyordum. Yılların birikimlerinin sahipleri , iş adamı, yazar, gazeteci, din adamı, bilim adamı benim hayatımın en değerli varlık oluyordu.

Ayrıca otelde bir akademi olarak da öğrenen insan olmamla, öğrenen işletmeyi de oluşturma konusunda çok önemli paylaşımlar yaşadım. Belki de danışan ve danışman olma özelliğimi otelde ortaya çıkardım.

Bir başka işim madenciliği izlerken , cevherin zenginleştirme işlemi ile konsantre hale gelme süreci ayrı bir dünyanın kapısını araladı. Yaşamı zenginleştirmenin yani özleşmenin yolunda yürümeyi tanıdım.

Ve bir kimya fabrikasında değişik maddelerin reaksiyona girmesi ile yeni bir maddenin oluşmasını izlerken yaşamın kimyası ile de tanışmış oldum.

Öğrendikçe bilmediklerimi tanıyor, tanıdıkça öğrenmek istiyordum.

Öğrenmek istedikçe, danışan oldukça hayatta her şey öğretmen haline geliyor, her varlık bir danışman, abi oluyordu.

Öğrenme yaşamla ilgimi arttırırken, çeliğin yolculuğunu izlerken,sabırla yürünürse yaşamda insanın kendine yaklaştığını gördüm. Madeni zenginleştirme ile yaşamı olumsuz etkileyen  varlıkları azatlıkça olumlu hayatın geliştiğini, anladım. Kimyanın reaksiyonu ile doğru istişareler ve doğru muhakeme ve ilişkilerle doğru amaca ulaşılabileceğini fark ettim.

Ve daha  kaliteli bir danışan oldukça, daha fazla ben oldum.