Günümüzde yaşananlara bakınca bilincimizi sorgulamak istedim.

Günlük yaşamımızın rotasına bakarsak bunu aslında hep beraber sorgulamamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Sizce?

En başta yaşamımızda insan ve insanlığın hızla değer kaybettiği, insanın;  sistemin yaşam vidasından farksız hale geldiği durumu bir  düşünün.

Mekanizmada insan bir vida, olmazsa sistem işlemez ama vidadan daha fazla da anlam yüklememek lazım.

Bayram da olmasa doğru dürüst kendimize vakit ayıramayacağız. Oda bayramın toplumsal ilişkileri geliştirici yanını kaybederek tabii ki… Çünkü insan bayramda yalnızca kendine vakit ayırınca topluma pek de vakit kalmıyor.

Sistem insanın zamanına tamamen ipotek koyduğu gibi,  boğazına kadar borçlandırmış,  kendine yatırım yapacak kaynağı ve zamanı yok. Borcu borçla ödüyor.

Tasarruf, kendine gelir getirecek birikim bunlar artık insana çok yabancı.

Zengin fakir fark etmiyor hepimiz tüketim değirmenine su taşıyoruz.

Görgüsüzce ve böyle palanmış…

Ve bir birimizi teşvik ediyoruz daha çok satın alalım diye, satın alma fikri olmayanların aklına satın almayı sokuyoruz.

Alamayanları küçük yetersiz hissettiriyoruz.

Aslında belki de tüketim bataklığında yalnızlaşmak istemiyoruz.

Kullanmadığımız alet edevat araç gereç ne varsa alıyoruz.

Reklamlar özendiriyor, bankalar borçlanma imkânları ile satın alam dürtümüzü kamçılıyor.

Satın alıyoruz hiç gelir meydana getirmeden tasarruf etmeden aldığımız paranın katları borçlanarak.

Bir gün nefes alsak diyorum ..

Mesela borçlarımızı ödeyinceye kadar asgari borçlarımızı ödeyinceye kadar!

Ne kaybederiz?

Neye geç kalırız?

Kimden geri kalırız?

Altı üstü el âlem denen varlığı duymayıveririz değil mi?

Bütün bu hengâmeyi bir kenara bırakalım…

Çevremizde durumu iyileşen gelişen kimler?

Alt ve orta sınıf üretiyor, çalışıyor çok az bir azınlık meydana gelen katma değerin çok büyük bir kısmına sahip oluyor.

Üstelik bu sistemi kuranlar ve yönetenler, bu mutlu azınlık…

Acaba bu seçim bir değişim başlatabilir mi?
Yani tercihlerimizle biz kendi refahımızı mı seçtik?

Bir ümit inşallah diyelim.

Daha evvel bir yazımda bahsetmiştim yoksa seçimler bir panayır mı? Diye…

Yoksa çok büyük bir çoğunluk perdenin önünde karagöz Hacivat gölge oyunu mu seyrediyoruz?

Dedik ya insan ve insanlık değer kaybediyor.

Memleketler elimizden kayıp gidiyor.

Çok güçlü çok küçük bir azınlık dünyamızı ne hale getiriyor.

Savaşlar bile bir tiyatro.

Vur beni, ben de seni vurayım/ vurmuş gibi yapayım bölgenin küçük ama etkili oyuncusu olalım.

İsrail İran çocukları Ortadoğu sokağında ip atlasın.

Biz ne yapıyoruz?

Tüketiyoruz gelirimizle yani hangi zorluklar karşısında feda ettiğimiz emeğimizi hiç düşünmeden tüketiyoruz…

Ve üstelik ödediğimiz paraların hangi silahları savaşları finanse ettiğini düşünmeden.

Üstelik ne mi oluyor?

Bayramda komşumuzla bayramlaşamayacak kadar bir birimize yabancılaşıyoruz.

Sudan sebepten çatışıyoruz.

Kimin için kendimiz için mi?

Hayır,  sistem tarafından azdırılan sonsuz isteklerimiz için, bireysel bencil yalnızlıklarımız için.

Okumuyoruz, düşünmüyoruz, algımız kapalı… Fark etmiyoruz, duymuyoruz, görmüyoruz tam istedikleri gibiyiz.

Yaşamı gerçek seyrinde algılayamıyoruz.

Adeta bilincimiz körelmiş.

Bütün dünya vatandaşları ve devletler olarak, sadece belirli güçlerin yazdığı senaryoları kaderimiz gibi kabul etmişiz.

İnanmıyorsak çevremize bir bakalım;

Mahallemiz ne kadar bizim? Ne kadar mahallemizde varlığımızı hissedebiliyor, hissettirebiliyoruz?

Köyümüzde ne kadar varız, ne kadar bizim, yoksa hikâyelerimizde mi varlığımızı hissedebiliyoruz?

Hatta evimiz ne kadar bizim meskenimiz?

İlçemiz ne kadar bizim?  Ne kadar ilçenin sakini olabiliyoruz?

İlimizin ne kadar bize ait olduğunu düşünüyoruz?

Ülkemizin ne kadar sahibiyiz ne kadar devletimizi hissedebiliyoruz?

Ya dünya? İnsan ve insanlık olarak dünyada varlığımız ne kadar değerli?

Memleketimiz ne kadar bizim için keyifli?

Memleketin keyfini kimler çıkarıyor?

Ya kendi yaşamımızın keyfini kimler çıkarıyor?

24 saatin içinde kendimizi ne kadar insan olarak hissedebiliyoruz?

Memleketin elimizden kayıp gittiği hissinden kurtulabiliyor muyuz?

Yoksa biz tatil mi yapıyoruz?

Yoksa biz yokuz da bilincimiz tatilde mi?

Biz ne kadar hayatımızı ciddiye alıyoruz?

Yoksa satın almadan, sahip olmadan öleceğiz diye korktuğumuz isteklerimizin gölgesinde mi yaşıyoruz?