Önceki hafta site bahçesinde tanıştığım 8 yaşındaki arkadaşım büyük bir ders verdi bana.
Kısa kısa sorularla Sena ile sohbet etmeye çalışıyordum.(Öyle diyelim adına) Kaçıncı katta oturuyorsunuz, kaç kardeşsiniz, gibi.
Kardeşlerinle iletişiminiz nasıl Sena’cığım, dediğimde yüzüme boş boş baktı. Sorumu tekrarladım:
-Kardeşlerinle iletişiminiz nasıl Sena’cığım?
-Ben bilmiyorum ki.
Anlayamadım ne söylemek istediğini. Bu sefer ben boş boş baktım Sena’ ya. Neyi bilmediğini bilemedim o an; ve sordum.
-Neyi bilmiyorsun?
-İletişim ne demek, ben onu bilmiyorum…
Sena, iletişim kelimesinin anlamını bilmiyordu. -Kendime içimden kızıp söylenerek- sorumu, kardeşlerinle iyi anlaşıyor musunuz? Şeklinde değiştirdim.
O yaştaki bir çocukla daha doğru şekilde, onun daha kolay anlayacağı kelimelerle iletişim kurmalıydım.
Bakın bu cümlemde bile “iletişim” kelimesi geçti. Yaşamımızda ne çok yer edinmiş bir kavram bu “iletişim kurmak”.
Ve ne çok öneme sahip; aile hayatında, okul hayatında, iş hayatında kısacası tüm toplum hayatında doğru iletişim kurmak…
Çok düşündüm o akşam Sena’ yı. Ne de güzel söylemişti tüm masumiyetiyle “Ben bilmiyorum ki, ben o kelime ne demek bilmiyorum ki…”
Peki, bu kelimenin ne demek olduğunu gayet iyi bildiğimiz(i düşündüğümüz) bizler ne anlama geldiğini hakikaten biliyor muyuz?
8 yaşındaki Sena ne demek olduğunu bilmiyor, peki markette kuyruk kavgasına tutuşan 40 yaşındaki Ali Bey Amca ile 37 yaşındaki Nurgül Hanım Teyze biliyorlar mı?
Ya da sabahları bir selam dâhi vermeden, işçilerinin arasından geçip odasına kapanan 62 yaşındaki Patron Nuri Bey ,
Ödev yapmadığı için tembel diye azarladığı Mehmet’ in aslında o hafta anne babasının çok kötü kavga ettiği evde, bir nebze gürültü patırtının dinmediğini bilmeyen öğretmen Mümtaz Bey?
Veyahut, “doktor benimle yeterince ilgilenmedi, bu kadar ağır bir hastalığım var, adamın umurunda değil ki” diye nitelendirilen Doktor Murat’ ın -aslında- babasının da aynı hastalıktan mustarip olduğu, bu durumla birlikte hastalık hakkında fazlasıyla tecrübeli olup hastasına hizmet etmeye çalıştığını bilmeyen Arif Bey…
Örnekler her şekilde çoğaltılabilir.
Her gün, yataktan çıktığımız andan itibaren iletişim kanallarımız devreye girmekte. O gün hiç kimseyle görüşmesek bile kendi kendimizle iletişime geçmekteyiz. Ama çoğu zaman iletişimin ne olduğunu unutarak.
Bizim anladığımız iletişim dili sanırım şu:
Herkes beni dinlesin, herkes beni anlasın, herkes beni hoş görsün, hep benim işim görülsün, ben, ben ve yine ben…
Peki ya diğerleri ve onların ben’ leri….