BAŞKANLIK MI, PADİŞAHLIK MI?

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Elazığ konuşmasında Başkanlık sisteminden söz ederek 400 Milletvekili talep etti.

Sayın Erdoğan'ın konuşmasının satır aralarına bakılırsa arzu ettiği şeyin başkanlık mı yoksa padişahlık mı olduğu tam olarak belli değil!

Erdoğan konuşmasında, ABD'nin sistemini almak zorunda olmadığımızı ifade etti.

Arı gibi her çiçekten bal alır, kendi sistemimizi kurarız dedi.

Davulun seçilmişlerin boynunda tokmağın başkasının elinde olamayacağını ifade etti.

Meclisteki kavgalara işaret ederek hızlı hareket etmemiz gerektiğini, oysa kendilerini engellemek isteyenlerin olduğunu söyledi.

Arzu ettikleri başkanlık sisteminin adını “Liderlik Sitemi” olarak ilan etti ve bu sistemde istişarenin meşveretin elbette olacağını, Devletimizin binlerce yıllık geçmişi olduğunu, Cumhurbaşkanlığı forsundaki on altı yıldızın on altı Büyük Türk Devletini temsil ettiğini, bu Devletin ağaç kovuğundan çıkmadığını söyledi.

Sayın Erdoğan'ın konuşmasına bakılırsa,  kafasında parlamenter demokrasi yok gibi... Sanki Meclis de yok. Meclis'in yerine bir çeşit istişare heyeti düşünüyor olabilir. Meşveret ve istişare derken sanki buna işaret ediyor. Tıpkı Osmanlıdaki, Selçukludaki hatta diğer Türk Devletlerindeki gibi!

Son zamanlarda hükümet yanlısı medyadaki aşırı Osmanlıcılık ile bu konuşma birleştirildiği zaman acaba Sayın Erdoğan padişahlığa özeniyor da bunun sosyolojik ve psikolojik alt yapısı mı oluşturuluyor diye düşünmeden edemiyor insan.

Bu arada bir AKP Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Devletini Osmanlının reklam arası olarak ifade etmesi de bu fikrin tabana yayılmak istendiğinin açık bir göstergesi.

Yıllardır yapılagelen çok kültürlülük propagandası, Anayasa'dan “Türk” kavramının çıkarılarak yerine “Türkiyelilik” kavramının sokulmaya çalışılması, Türkiye'de yaşayan otuz beş etnik unsurdan bahsedilmesi ve Türklerin bu otuz beş etnik unsurdan biri olarak gösterilmesi, tek millet kavramına karşı çıkılması ve sonra da, Osmanlının milli Devlet olmadığının, her millete eşit yaklaştığının söylenmesi, Osmanlı benzeri bir model geliştirilmek istendiği şeklinde yorumlanabilir.

Ancak bu noktada önemli bir meşruiyet problemi karşımıza çıkıyor:

Eğer Cumhuriyet Osmanlının reklam arası ise, Osmanlı kaldığı yerden devam edecekse ve bu Devletin Lideri Sayın Erdoğan olacaksa, Sayın Erdoğan'ın nesebini Oğuz Han'a kadar dayandırması gerekecektir. Zira Türk Devlet geleneğinde Han olabilmek için Türk olmak bile yetmez: Oğuz Han'ın soyundan olmak gerekir. Bu çok önemli bir meşruiyet temelidir. Bu yüzden tüm Türk Devletleri kendilerini Oğuz Han'a bağlama ihtiyacı hissetmişlerdir. Örneğin Osmanlı, Oğuz'un Kayı boyundandır ve bunu sürekli olarak vurgulamıştır. Selçuklu ise Kınık boyundandır.

Türk Devlet geleneğinde “kara budun” olarak ifade edilen halktan birilerinin han olma hakkı yoktur. Osmanlı Devletinde hanedana mensup olmayan birinin tahta çıkamayışının sebebi de budur.

Onun için Mustafa Kemal, Osmanlı tahtına oturmayı aklından bile geçirememiş, yeni bir Devlet, yeni bir rejim kurmuştur.

Sayın Erdoğan'ın bu problemi de aşması gerekecektir.

Elazığ konuşmasına bakılırsa bunun da işaretlerini görmek mümkündür. Örneğin Fatih Sultan Mehmet'ten söz ederken, “dedem Fatih gemileri karadan yürütmüş” dedi.

“Dedem” vurgusu boşuna yapılmış bir vurgu gibi görünmüyor.

On altı Türk Devletine vurgu yapılması, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'na bu devletleri temsil eden kıyafetler giydirilmesi de boşuna değil!

Belli ki Sayın Erdoğan'ın, nesebini Oğuz Han'a kadar bağlamak gibi bir gayreti var.

Bunu başarabilir mi, zaman gösterecek.

Bu noktada, “halk desteği alındıktan sonra istenilen sistem kurulur; soyun sopun ne önemi var?” diye düşünenler olabilir.

Mesele o kadar basit değil.

Mustafa Kemal'e kurtuluş savaşından sonra verilen destek kime verildi?

Eğer binlerce yıllık bir Devletin devamı olduğunuzu söyleyecek ve Devletin başına tek yetkili olarak (ister başkan deyin, ister han, ister lider) oturacaksanız, meşruiyet problemini de çözmeniz gerekir. Bu problemi sandıkla çözemezsiniz.