28 ŞUBAT !...
KİME EĞİTİM-ÖĞRETİM?
28 Şubat postmodern darbenin üzerinden tam 18 yıl geçmesine rağmen, birçok insanın eğitim ve sosyal yaşamını karartan süreç, bu süreci yaşayan insanların zihninde sanki 18 saat önce olmuş gibi taze ve dipdiri.
28 Şubat' ın bildiğimiz anlamda, süreç ve sonuçları itibariyle tam olarak anlaşılabilmiş bir darbe olup olmadığıdır. Zira konu tanımlanırken süreç, muhtıra, darbe, postmodern darbe gibi kavramlarla tanımlanıyor, bu ifadeler çok zaman birbirinin yerine kullanılıyordu. Ayrıca sürecin ne zaman başladığı ve hatta daha da karmaşık olan ne zaman bittiği sorusuna cevap bulmak o kadar kolay değildir.
Söylem bir pratik ifade ise işlevde etkin olduğu için ifade şekli, içerik kadar önemlidir. Bir konu, belirli bir ifadeyi ortaya koymak için belirli bir pozisyon benimsemek zorundadır. Bir konuda tavsiye mi veriliyor, ikna çabasında mı bulunuluyor yoksa otoritenin inşası mı oluşturulmaya çalışılıyor; ifadeler ve dolayısıyla söylemler buna göre pozisyon almaktadır.
Yorum düzeyinde bilginin algılanması gerçekleşir, ki bu bilgi metnin içinde vardır veya okuyucuda/dinleyicide mevcuttur. Arnheim, Görmek ve algılamak, gerçekte meydana gelenlerin pasif biçimde kaydedilen veya üretilen bir süreci değildir. Görmek ve algılamak, aktif yaratıcı anlamadır. Şöyle düşünelim: Bir şeye baktığımızda, ona uzanırız, alanda hareket ederiz, eşyalara dokunuruz, yüzeyleri ve konturlarını dokunarak buluruz. Bizim algılamamız ise bu eşyalardan alınan bilgileri belirli formlar şeklinde yapılandırır ve düzenler. Anlamamızın nedeni, bu yapılandırma ve düzenlemenin bizim gerçekle olan ilişkimizin bir parçası olmasındandır. Düzen olmasa anlamak mümkün olmazdı.
İşte hakim olan bir zihni düzenin yapmaya çalıştıklarının o dönemi bizzat yaşayanlar tarafından yorumlanması ve anlaşılması 18 yıl öncesinden başlamışken, bu kesimi ötekileştirenlerin anlaması uzun yıllar almıştır. Düzene karşı gelmeme/gelememe eşyanın doğasında mı vardır? Umarım 28 Şubat'ı bizzat yaşayanların acısını, sinirini, çaresizliğini vs. sadece yaşayanlar değil, mağdurlar değil, mağdur edenler ve destekçileri de en azından bugün anlayabiliyordur.
28 Şubat süreciyle birlikte, -özellikle- dinle ilgili konularda yapılan düzenlemelere baktığımızda, bu baskının boyutlarını görmek mümkündür. Ancak, bu süreci, sadece dinsel alana müdahale ile sınırlandırmak yanlış olur. Her darbe gibi, 28 Şubat darbesi de, insana, insan fıtratına karşı yapılmıştır! 28 Şubat, bütün insanların, egemen iradenin belirledikleri doğru etrafında hizaya getirilmeye çalışıldığı bir süreçtir. Bu dönemin en belirgin özelliği, sivil inisiyatifin sahip olduğu her türlü imkânın, devlet ve bürokrasi/ordu lehine azaltılması olarak tanımlanabilir. Daha farklı bir deyimle, millete giydirilen dar gömlek, bu defa, kıpırdayamayacak kadar daraltılmıştır.
28 Şubat'ın toplum mühendisliği operasyonlarının sosyolojik verilerden, değerlendirmelerden yoksun olduğu için halkta ciddi bir travmaya, ciddi bir kırılmaya yol açtığı gerçeği günümüzde daha net anlaşılmaktadır. 28 Şubatta söz sahibi darbe ideolojisi ve stratejistleri, Türkiye toplumunu ve değerlerini doğru okuyamadıkları için orta vadede başarısız olmuşlardır.
28 Şubat sürecinde üretilen Batı Çalışma Grubu raporları hep temelsiz hem de dayanaksız çıkmıştır. Bu durum ya paranoyadır ya da tasarlanmış, planlanmış bir psikolojik savaş projesidir ve özetle o dönem komutanlarının kullanıldıklarının da acı bir göstergesidir.
Türkiye siyasetinde yaşanan konjonktürel değişim göz önüne alındığında, 28 Şubat süreci olarak tanımlanan siyasal ve toplumsal müdahale döneminde de görülebilmekte ve bu durum gençlik konusunun Cumhuriyet tarihi boyunca siyasal iklimden ne denli etkilendiğine dair bir başka kanıt olarak tarihteki yerini almaktadır. Bu ülkenin gençlerinin ötekileştirilmesiyle elde edilmeye çalışılan bir zihniyet oluşturulmaya çalışılmış ancak unutulan bu ötekileştirilmeye çalışılan gençlerin, bu ülkenin büyük bir çoğunluğunu oluşturduğudur.
Gelinen noktada; Türkiye yakın tarihinin bu sancılı süreciyle yüzleşmiştir. Ancak bu dönem zarfında en temel insan hakları ihlal edilen, ham puan sıralamasında alnının teriyle üniversite sınavında yeterli neti yapmış, ham puan sıralamasında örneğin ilk 10.000 de hatta ilk 3000 de olmasına rağmen bu ülkenin üniversitelerinde sırf İmam Hatip Lisesi mezunu diye tıp fakültesine, iyi üniversitelerin mühendislik fakültelerine katsayı uygulamasından dolayı girememiş gençler, mesleğine son verilen, kamu görevinden çıkartılan, hayatını idame ettirmesi dahi esirgenen pek çok binlerce mağdura olan olmuştur.
Ben bu süreçte lise öğrencisiydim ve üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Yaşananlar, bizi ötekileştirenlerin bizlere bakış açısı, bir anda ne olduğunu anlamadığımız/anlamlandıramadığımız bir süreç. Henüz 16-17 yaşında gelecekleriyle ilgili hayalleri yıkılan gençler!
Aradan 18 yıl geçmesine rağmen o günlerle ilgili herhangi bir diyalog olduğunda gözlerim doluyor, sinirden elim ayağım titriyor. Türkiye'nin her yerinden haksızlığa uğrayan insanlar oldu evet ancak ben kendi yaşadıklarımı biliyorum.
Katsayı uygulamasına geçilecekse bile, bunun duyurusu yapılır, ÖSYM tarafından ilan edilir ve bu ilandan sonraki ilk yıl yani lise 1' e başlayacaklar üniversite sınavına girerlerken bu uygulamayla girerler. Buna denecek birçok şey olmasına karşın en azından sınav sistemi uygulaması adil olarak uygulanmış olur. Ancak sen sırf bir nesli ortadan kaldırabilmek için son sınıf düzeyindeki öğrenciye sınava 3-5 ay kala sınav sistemi değişikliğini duyurur, üstelikte katsayı farkı uygulaması yapacağım dersen bu işte art niyet olur!
Ya üniversite yılları, o yıllar gençliğin en güzel yılları olması gerekirken, bir kısım zümrenin ölü yıkayıcılar diye seslenmeleri ve uygulanan psikolojik şiddet, ne gençliğin yaşanmasına ne de bugün 18 yıl öncesinin unutulmasına engeldir.
Bize yapılan da tam olarak buydu. Eksikleri vardır yazdıklarımın fazlalığı yoktur. Elbette ki rızkı veren Allah'tır. Ve yazılı olan yaşanır ancak o günleri, ben ve benim durumumda olanları düşündükçe sinirlenmemek, üzülmemek de elde değil.
28 Şubat süreciyle başlayan ve 2010 yılına kadar devam eden süreçte acaba KİME EĞİTİM-ÖĞRETİM hakkı tanınmış, kimler ötekileştirilmiş, kimler siz sadece şu ya da şunu okuyabilirsiniz diye etiketlenmiştir?