Günümüzde potansiyeli çok yüksek ama hak ettiği başarıyı bir türlü sağlayamayan organizasyonları izlerken düşünmeye başladığım bir konuyu sizlerle istişare etmek istedim.

Potansiyel yüksek, insan kaynakları da var ama bu organizasyonlar bir türlü istenen sonucu vermiyor.

Hatta günümüz şartlarında her türlü iletişim ve teknolojik imkânlarla donatılmalarına rağmen istenen sonuç bir türlü doğmuyor.

Günümüzde birçok işletme endüstri 4,0  ve onun yolunda giderek teknolojik akılla zenginleşmelerine rağmen akıllı organizasyonları sağlamış değiller.

Bu organizasyonlar;

Şirketler, İl ve ilçeler, kamu kurumları, devlet…

Zengin potansiyellerini her türlü teknolojik girişime, yatırımlara rağmen bir türlü verimli yaşam üretimine geçemiyorlar.

 İnsan refahına, toplumsal huzura, innovasyona ve dolayısıyla gelişmeye bir türlü ulaşamıyorlar.

Bana göre; her türlü mantıksal zekâya uygun yatırım yapılırken, sosyal ve ruhsal zekâya yatırımda o kadar başarılı değiller.

Akıl; mantıksal zekânın ruhsal ve sosyal zekâyla zenginleştirilmiş hali değil mi?

Yani insan çok zeki olabilir ama kalben zekâsıyla uyuma geçemiyorsa yalın bir mantıksal zekâyla yaşamı fiziksel bir oluşum olarak baş başa bırakmış oluruz. Yani insanı insan yapan, feraseti, vicdanı, muhakemesi, düşünmesi, sevgisi, saygısı, saygınlığı, tefekkürü gibi yeteneklerini karar mekanizmasına yansıtamıyorsa o zaman başarı olsa bile sadece maddi tarafı olur. O da sürdürülebilir bir başarı mekanizması olmaz.

Nitekim günümüzde, işletmelerde belediyelerde, sivil toplum örgütleri ve devlet mekanizmasında potansiyeli yeterince harekete geçiremediğimiz gibi organizasyonların insan öğütme mekanizmasına dönüşmesi sizce neden?

Hatta yetenekleri öğüten organizasyonlar nasıl oluşuyor?

Mantıksal zekânın yapay zekâyla beşeri zekâya yaklaşmaya başladığı şu günlerde örgüt zekâsının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.

Peki, ne yapmalı?

Öncelikle örgütte:

Öncelikle açık bir stratejik vizyon,

Her bireyin fikrine saygı duyan liyakat kültürü,

Bu vizyon ve kültürü destekleyen örgüt yapısı kurulması lazım.

Akıllı örgütün öncüsü örgütsel zekâ, işi yapabilecek yeterlilikte doğru insanlar ancak bu şekilde ortaya çıkabilir.

Bunun için karar mekanizmasına önemli görevler düşmektedir.

Bunu başarabilirsek;

Öncelikle kurumsal zekâ oluşmaya başlar. Aynı zamanda kurumsal kültür filizlenir.

Kişilerin örgütsel ve çevresel adaptasyonu yükselir. Yakın veya uzak,  yerel veya küresel düzeyde örgüt kendisini test etmeye başlar.
Örgüt içinde kolektif duygusal zekâ harekete geçer.

Bu kurumsal stratejik vizyonu ortak payda haline getirir.

Paylaşma, dayanışma ve tamamlama duygusu kurumsal kültürün öznesi olmaya başlar.

Artık organizasyonda var olan kişilerin aidiyeti sadece örgütedir. Hiçi bir kimse ve ekibin üyesi olmak ona fayda sağlamaz.

Kaygıdan uzak,  hedefe kitlenmiş motivasyonu kendiliğinden harekete geçen bireyler ve ekipler kendilerinin bile fark etmediği özelliklerini keşfetmeye başlarlar.

Günümüz örgütlerinde sırtına bas, itibarsızlaştır, sadece kendi kariyerini kolla çalışma sistemini bir düşünün;

Bu yeni ortam dayanışmadan güç alan bunu fark eden ve bunu zenginleştiren bir yapı olmaz mı? Hiçbir şey zorla yapılamaz. Mecburiyetten ve katlanarak yapılan işlerin görüldüğü, örgütsel zekânın gelişmediği ya da sadece faydacı mantıksal yalın zekâ ile çalışan örgütler sürdürülebilir başarı üretemez.

Eğer akıllı örgütsel yapıya ulaşılabilirse;

Amaca ulaşma stratejik vizyonu uygulama gibi örgütsel bir rota olacaktır.

Bu dış ortamı; yerelden evrensele, kendisinden sektörün tamamına anlama gayretine bürünmüş bir harekete dönüşecektir.

Ortak hedefe inanmış örgütte örgütün tamamı hedefi gerçekleştirmek için bütün kaynakları harekete geçirmeye çalışır ve harekete geçirir. Artık örgüt imkânsızı aşmış muhakkak bir çözüm vardır. Noktasına gelmiştir.

Bu arada örgüt Muhasebe ve finansal zekâsının yönetim biçimine dönüştüğü bütçe ile yönetme seviyesine ulaşabilirse ki; bunun anlamı örgütün sosyal, mantıksal ve ruhsal zekâsının sisteme dönüşmesi demek. Yani en ince ayrıntısına kadar veri akımı ve paylaşımın karar mekanizması ile uyumlu hale gelmesi anlamına geliyor.

Sonuç olarak;

Artık fikirler, düşünceler davranışlar projeye dönüşmeye başlar.

Değişim ve dönüşüm harekete geçmiştir.

Yeni ilkelerin alışkanlıklara dönüşmesi ile örgütsel kültür işin gereğine dönüşmüştür.

İnsan kaynaklarının her bireyi kendi kariyeri ile örgüt stratejik vizyonunu uyumlaştırmıştır.

Özellikle organizasyonun her parçası, birey ve ekipler kendilerine düşen her varlığı karar mekanizması ile bütçeyi kullanarak yönetime katılırlarsa birçok aksamanın erken uyarı sistemleri daha problemin başında harekete geçip çözüm arayışını devreye sokacaktır.

Artık iş bir veya birkaç kişinin omuzlarında sorumluluk dağı olmaktan çıkıp akıllı örgütün sorumluluğu altına girecektir.

Düşünelim devlet, belediye, şirketler sivil toplum örgütleri ve oradaki verimsizlik ve kayıpları; organizasyonlar ne kadar düşünen yapılar haline gelirse çözüm o kadar yakın.

 Akıllı örgütler; adı üstünde aklı harekete geçirebilen örgütler… Harekete geçiremiyorsa en teknolojik örgütlerin bile aklı noksan kalır.