Bir ölüp, bin dirilenler,

Hz. Mevlâna mana alemine,

Göçtü, vuslata erdi, hasreti son buldu,

Lâkin, yeniden Mevlâna’lar olacaktı.

Hz. Mevlâna'nın postuna sırasıyla,

Has talebesi Hüsamettin Çelebi,

Oğlu Sultan veled,

Torunu, Ulu Arif Çelebi gelecekler,

Yerini boş bırakmayacaklar.

Burası post değil,

Dost makamıydı.

Mevlâna'nın canları, dostları,

Mevleviliğin temel taşlarıydı.

Hz. Mevlâna hani şöyle der ya;

“Yere hangi tohum ekildi de bitmedi?”

Toprağa atılan tohum kendisiydi,

Onun gibiler de yeniden,

Toprağa atılan tohum gibi ardından bitecekti.

Mevlâna’nın düşünce ve fikirleri

Her gönülde yeşerdi, filizlendi,

Ariflerin gönlünde,

Şairlerin şiirlerinde,

Dervişlerin zikrinde,

Okyanusların ötesinde duyuldu çağrısı…

Ney’in nağmesinde,

Sema'nın ulviyetinde,

Aşıkların hayalinde,

Hep Mevlâna yaşıyordu.

“Mevlâna hüsn-ü cemâl denizi,

Kemâl içinde kemâl idi,

Peygamber değil ama kitabı var,

Ne şeyhlik tasladı, ne de pirlik davası.

İnsani duygulara sahip ve huzur doluydu,

İnsan ve yaratılan her şeye sevgisi çoktu,

Dili globaldı, sevgisinin sınırları yoktu

Yaratılanı hoş görürdü, yaratandan ötürü..

İmanlı, mana aleminde yol gösterici, kutup yıldızıydı,

Mürşitlik etmişti, her gönüle ulaşmıştı,

Müslim, gayri müslim, yaratılan her şeye gel diyor,

Hakka ve birliğine davet ediyordu;

“Görmedik bir er ki, ölüp gitmedi.

Ol Celâleddin cihandan gitmedi,

Ol Celâleddin cihandan gitmedi.”