Üzerinde yaşam sürdüğümüz sınırlarla çevrili topraklar, bizlere vatan kılınmıştır. Bunun aksini kimse söyleyemez, iddia edemez. Yunus Emre'nin niçin çok sayıda türbesi olduğunu hiç düşündünüz mü? Ona sahip olmakla değil, bu topraklara sahip çıkmakla ilgili özel bir durumdur bu. Dönemin şartlarını göz önünde bulundurursanız, o türbelerin her birinin birer tapu senedi olduğunu görürsünüz.

Bir rivayete göre, Saru Saltuk vefat ettiğinde, evinden yedi tabut birden çıkmış ve her tabut, başka bir yöne götürülmüş, gömülmüştür. Mevzuyla ilgili tefekkür etmekte fayda var. 

Bendenizde düşüneyim: Bu topraklarda daha yeniyiz. Ne olacağımız meçhul. İnsanımız, hiç olmazsa bu kabirlere, türbelere sahip çıkar, buraları kolay kolay terk etmez. İbn-i Haldun, coğrafyanın kader olduğunu söyler. Aynı şekilde Türkiye de bizim kaderimizdir. İslam'a göre burası, Uhud Savaşı'nda okçuların korumak zorunda olduğu, hiç ayrılmamaları gereken tepe gibidir. Buradan bakınca, Mekke'den Medine'ye, Halep'ten Şam'a, Bağdat'tan Kudüs'e, Buhara'dan Semerkand'a, Saraybosna'dan Üsküp'e kadar her yer görünür. Burayı terk etmek yahut zayıf bırakmak, ta oralara yansır, nitekim yansımıştır. O halde, Türkiye'nin 'köprü' olduğunu söyleyenlere 'kale' hatırlatması yapmakta fayda var. 

Burası, ülkelerden bir ülke, topraklardan bir toprak değildir. Burada yaşamanın, kalmanın çeşitli zorlukları vardır. Buna halk dilinde 'bedel ödemek' diyoruz. Unutmayalım ki, insanlar ölür, milletler yaşar. Bazen bir bir, bazen bin bin. Şimdi, yeni bir dönemden geçtiğimiz söyleniyor. “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda” gibi duygular, bayrak gibi kelimeler, bazılarına göre, 'hamaset' kapsamına giriyor. Varsın girsin.

***

Borçtan kurtulmanın iki yolu vardır: Ödemek yahut inkâr etmek. Aynı şekilde bu, doğup büyüdüğümüz topraklar için de geçerlidir. Anadolu'da, hayırlı evlat ile hayırlı devlet, aynı cümle içinde kullanılır. Bu bir dilektir, duadır: 'Allah hem hayırlı evlat, hem hayırlı devlet nasip etsin.' Ne kadar güzel değil mi? Güzel olmayan ise, çok uzun zaman, Türkiye'nin ne anlama geldiğini idrak edememiş insanlar tarafından yönetilmiş olmamızdır. Bu zihniyetin temsilcileri hâlâ içimizdedir. Yüksek kültür, yüksek bir hayat tecrübesiyle elde edilir. Bu, devletler için de böyledir. Selçuklu-Osmanlı aklı, bize bu konuda çok şey söyler. Devlet görgüsünden bîhaber kimselerin devleti yönetmeye talip olması, aziz milletimizin gözünden ve gönlünden elbette kaçmıyor. Bunu unutmayalım: Sadece insanlar değil, milletler de tecrübeden ibarettir. Moğol istilası da, Tek Parti dönemi de, bu tecrübelerden biridir.

Kalp, insanın ana yurdudur, baba ocağıdır. Bu topraklar da, iyiliğin, merhametin, şefkatin ana yurdudur. Anadolu ismi de buna dahildir.. 

Ülkemize sığınan Suriyeli kardeşlerimizi geri göndermeyi seçim vaadi yapanlar, belli ki, Türkiye'nin ne anlama geldiğini idrak edememiş kimselerdir.