Toplumsal Yapımızın Lawrence'si: Türk Sinema ve Dizi Sektörü

Milletçe televizyon izlemeyi çok seviyoruz. Hatta o kadar çok seviyoruz ki Türkiye olarak günde ortalama 4.5 saat televizyon izliyoruz. Bu oran çocuklarımızda ise 6 saati rahatlıkla bulmakta. Bu oranlarla birlikte Avrupa'da televizyon izleme alanında 3. sıradayız. 

Televizyon izlerken ise en çok dizileri seviyor ve izliyoruz. Yapımcılar bizi o kadar çok düşünüyorlar ki ülkemizde yılda ortalama 80 dizi, 70 film vizyona giriyor. Bu dizi ve filmler içinden ise bizi cezbedecek renkli yaşantıları içerisinde bize kendimizi unutturacak dizi ve filmler bulmaksa işten bile değil. Hal böyleyken bizi bu kadar kendisine bağlayan dizi-film sektörünün hem dışardaki hem de kendi ülkemizdeki geçmişine ve işlevine bir göz atalım.

Sinema tarihi 20. Yüzyılın ilk 10 yılında sanayisini oluştursa da; devletler nezdindeki işlevi 'Propaganda' amacıyla 1. Dünya Savaşı'ndan sonra özellikle Sovyetlerle birlikte başlayarak zamanla birçok Devlet tarafından kullanılır hale gelmiştir. Devletler böylece hem kendi uluslarına fikirlerini aşılamış oluyorlardı hem de bu yapımları başka devletlere ihraç ederek savaşmadan düşüncelerini empoze etmiş oluyorlardı. Bunun ülkemizdeki en bilinen örneklerinden birisi 1985 yılında çekilen Rocky 4 filmi daha sonraki yıllarda ülkemizde gösterime girdikten sonra; filmin sonunda Amerikalı kahramanımız Rocky'nin, Rus Ivan Drago'yu dövdüğü sahne sonrası hepimiz sanki kendi kahramanımız yenmiş gibi sinema salonlarında filmi ayakta alkışlamamızdır. Sinemanın bu propaganda işlevinin biz farkında olmasak eskisi gibi abartı tepkiler vermesek de günümüzde de devam ettiğini biraz dikkatli bakarsak 10 Hollywood filminin 8'inde görebiliriz.

Bizim ülkemizde ise yapımcı ve yönetmenlerin sinema anlayışı diğer devletlerden biraz farklı gelişim göstermiştir. İlk yapımlarımızda milli birlik ve düşünceleri yayma amacından ziyade; batıcı-aydın (Kuvâ-yi Milliye) - gerici-doğucu (padişahçı-hilafetçi) çevreler arasında ki mücadeleler ülkede bir iç savaş yaşanmış gibi yansıtılarak hocalara gerici ve güvenilmeyen tarafta sürekli yer verilmiştir. Bu gelişim kendisini 'Vurun Kahpeye' filminin farklı yıllarda ki üç farklı çekim versiyonunda da iftiracı hoca imajıyla devam ettirmiş; hepimizin sempatisini kazanan 'İnek Şaban' filmleriyle tavan yapmıştır. Hatta İnek Şaban filmleri bizlere kendisini o kadar sevdirmiştir ki bu filmlerin her birine hem en az ikişer üçer kez gitmiş olmamıza ve şimdiye kadar her bir filmi 8-9 kez televizyonlarda izlememize rağmen hala her görüşte, hocaları ve din âlimlerini sahtekar, açgözlü, gerici ve tekinsiz göstermesini gülerek izleriz.  

Televizyonun yaygınlaşmasıyla birlikte sinema filmlerinin yerini, fazlaca dizilere bırakması sonucu televizyon yapımları haftalık hale gelmiştir.  Ülkemizde dizi sektörü ise birkaç örnek dışında 'Türk Sinema'sının gelişim sürecinden pek sapmamış sadece artık hocaları değil; bizim aile yapımızı hedef alarak yapılmaya başlanmıştır. 

Özellikle son beş yılda çekilen dizilerin %90'ında ki ana düşünce ise geleneksel aile yapımızı bozmaktır. Biraz dikkatli incelersek hemen fark edeceğimiz üzere yayınlanan dizilerin birkaçı hariç hemen hemen hepsinde alkol sıradan, evlilik dışı ilişki normal, örf ve adetler gereksiz, aile fazlalık, tarihimiz ise gerçeklikten uzak, şehvet ve ihtiras üzerine kurulu gibi anlatılmaktadır. Yapımların birçoğunda sürekli bir zengin yaşam ve üretmeden tüketim anlayışı ön plandadır. 

Burada dikkat çekici bir diğer husus ise bizim sinema ve dizi sektörümüz yapım kalitesi olarak olmasa bile içerik olarak sanki anlaşmışlar gibi Hollywood yapımlarıyla benzerlikler göstermiş ve göstermeye devam etmektedir. Hollywood filmleri Amerika'nın başka ülkeleri işgali ve sömürgesini insanların hafızasında doğal ve gerekli bir hale getirmek için nasıl ki dizi ve filmlerinde sürekli olarak Müslümanları terörist olarak gösteriyorsa bizim sinemacılarımızda sürekli olarak hocaları sahtekâr, aile yapımızı bozulması gerekli, örf ve adetlerimizi ise gerici olarak göstermektedir. 

Günde ortalama 4.5 saat bizleri esir almış bu şekilde yapımlar sonucunda, hepimiz kültür endüstrisi tarafından esir alınmış halde olmamıza rağmen, her ne kadar geç kalınmış olsa da ülkemizde sinema ve dizi sektörü açısından sevindirici gelişmelerde yaşanmıyor değil. Özellikle devletin son yıllarda içinde bulunduğumuz bu acı durumun farkına vararak TRT'de yayınlamaya başladığı milli birlik ve beraberliği arttırıcı, tarihimizi doğru yansıtıcı, İslami yapımıza, örf ve adetlerimize uygun yapımlar Türk dizi ve sinema sektörü açısından hala bir ümit olduğunun göstergesidir. Bu yapımların zamanla özel kanallarda da çoğalması sadece milli birlik ve beraberlik düşüncelerimizi arttırmayacak aynı zamanda da şuan yaşadığımız kültür erozyonunu da azaltacaktır.