Her üretim dalında olduğu gibi tarımda da karşılığı elde edildiği sürece üretim yapmak anlamlı ve mantıklıdır. Sürdürülebilir tarımsal üretim için olmazsa olmaz kural üreticinin yaptığı işten para kazanmasıdır. Üretici kazandığı sürece, toprağında kalıp üretmeye devam edecektir. Üretici kazandığı sürece, sektörün diğer paydaşları da kazanmaya devam edecektir. Aksi halde, asıl kazanması gerekenin kazanmadığı bir sektörün dengeli, planlı ve sürdürülebilir bir geleceğinden bahsetmek oldukça zordur. Türk tarım sektörü zaman zaman böyle durumlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bitkisel ve hayvansal üretim açığını ithalat ile kapatmaya çalışmak; kolaycı, geçici ve gündelik bir yöntem olmanın yanı sıra sorunları ötelemekte ve daha da büyütmektedir. Üretim yapmazsanız öyle bir an gelir ki paranız olsa da satın alacak ürün bulamayabilirsiniz.

Yıllara göre değişmekle birlikte yaklaşık olarak değişik sektörlerde kullanılmakta olan buğday ihtiyacının %30, ayçiçeği ihtiyacının % 50, mısır ihtiyacının %25'i, pamuk ihtiyacının %66'sı ve soya ihtiyacının %95'i ithaldir. Bazı ürünlerde ihtiyaca göre açık görülen ürün miktarı bu ürünlerde ihraç yapmamızın da etkisi vardır. Ülkemiz bütün tarım ürünlerinde olmasa bile birçok üründe hem kendi hem de ihraç edilen ürünlerde ihtiyacı karşılayabilecek toprak, iklim, insan kaynağına ve ekipmana sahiptir. Bu imkânlara sahip olmamıza rağmen ilgililerce bu konuda hedef iyi belirlenmeli ve doğru planlama yapılmalıdır. Bu eksikliği tamamlayacak planlama yanında çok şeyi bildiklerini iddia eden bazı çiftçilerimizin eğitimlerine de devam edilmelidir. Tarımdaki gelişmeler ve bilimsel doğrular üreticilere zamanında anlatılmalı ve aktarılmalıdır.

Tarım ve Orman Bakanlığının üretici ve ülke ihtiyaçlarını karşılayabilecek planlama ve uygulatma imkânları vardır. Türk tarımında yığınla yapısal sorun vardır. Parçalı arazi, işletme büyüklüğü, altyapı sorunu, su ve girdi temini, kentlere göç, çiftçi örgütlerinin etkin olmaması, tarımda çalışanların yaş ortalaması, kayıt dışılık vb. gibi önemli problemler çözüm beklemektedir. Tarım bilimi doğrultusunda ve liyakat sahibi bürokratlarla planlama iyi yapılmalı, günlük değil uzun vadeli ciddi, tutarlı bir üretim modelini hayata geçirilmelidir.

Bazı ürünlerin üretiminde yıllık değişimler tarım sektöründe çalışanların bazı yıllar ektiği üründen yeterli para kazanamamasından dolayı olmaktadır. Tarımla uğraşan üreticilerin yıllık kazançları birçok ülkenin yayınlarında yer aldığından bu rakamları günümüzde herkes okumakta ve bilmektedir. Ülkemizde farklı sektörlerde çalışanların aylık veya yıllık gelirleri ve refah düzeyleri de bilindiğinden tarım sektöründen kaçış devam etmektedir. 

Tarımda sürekli gündeme gelen girdi maliyetlerinin fiyat artışlarıdır. Gübre, ilaç, akaryakıt, yem, ekipman vb. gibi başlıca girdi maliyetleri devamlı yükselmektedir. Girdilerde kullanılan birçok hammaddenin ithal olması nedeniyle fiyatları da çoğunlukla dövize bağlı olarak açıklanmaktadır. Girdi satış rakamları belirli dönem aralığında sanayi ve tarım ürünlerindeki girdilerde oluşan fiyat artışlarına bakılarak kolayca görülmektedir.

Girdi maliyetleri ve ürün satış fiyatında pazarlık ve/veya söz hakkı olmayan Türk çiftçisi için para kazanmanın yolu daha fazla ve ekonomik üretmekten geçmektedir.  Kooperatifler veya birlikler yoluyla yeterli seviyede örgütlü hale gelemeyen Türk çiftçisi sadece girdi alımlarında ve finans desteğinde değil ürün satışlarında da söz sahibi olmalıdır.

Çiftçi, kar elde edemediği ürün yerine ertesi yıl başka ürünü tercih etmektedir. Tarımsal üretim temelde iklim ve ekolojiyle çok yakından ilgilidir. Bir yöredeki iklim şartları üretim desenini ve miktarını, büyük ölçüde etkilediğinden bunun dışındaki müdahale ve yöntemler çoğunlukla finans gücüyle ilgilidir. Elinde parası olan üretici istediği kadar girdi temin edip üretim yapabilirken finans gücü ve girdi temin kanalı olmayan çiftçi üretimi kendi haline bırakmakta veya üretimden kaçmaktadır.  Bunun açık göstergesi de kırsalda yaşayan genç nüfusun kentlere göç etmesidir. Böylece tarımsal üretimde yer alan üreticilerin yaş ortalaması 55’e yaklaşmıştır. Tarım konuşulurken bu gerçek göz önünde bulundurulmalı, köyde kalma ve köye dönüş cazip hale getirecek projeler uygulamaya konulmalıdır.  

Günümüzde şehirde olan bazı imkânlar haklı olarak köylerde de olsun istenilmekte, bu istekler sosyolojik açıdan incelenerek çözüm bulunulmalıdır. Aksi halde ülkemizde göç, istihdam, üretim, gıda güvencesi, eğitim, güvenlik, sağlık ve barınma vb. gibi diğer problemler büyümeye devam edecektir.

         Üreticilerin geleceği ve kendi yiyeceği ekmeği hakkında söz söyleme hakkı olmalıdır. Bu hak, ülkemiz üreticileri için anayasal ve vazgeçilemez bir hak olduğundan tarımda destekler de yükseltilmelidir.

Fransa da başlayan çiftçi eylemleri Almanya ve Hollanda’ya da sıçrayıp bütün Avrupa’ya yayılmaktadır.  Protesto eylemlerinde bazı yollar kapatılıyor, çamur dökülüyor, gübre ve tarımsal atıklar devlet dairelerinin önüne bırakılıyor ve saman balyaları ortalığa saçılıyor.

Peki çiftçiler neden bu kadar öfkeliler? Olaylar geçen yıl çiftçilerin yol tabelalarını söküp ters çevirmesiyle başlamıştır. Çiftçiler dünyalarının tersine dönmesine atıfta bulunarak 'kafamızın üzerinde yürüyoruz' anlamına gelen sloganları söylemektedirler.

Fransa'nın en büyük çiftçi sendikası FNSEA, protestoların "bu hafta ve gerekli olduğu sürece" eylemlerin devam edeceğini söylemiştir.

Hareketlerin arkasında ki mesele sadece Fransa değildir. İklim krizi nedeniyle zaten ekonomik kayıplarla karşı karşıya kalan Avrupalı çiftçiler, uygulanan tarım politikalarının çelişkili ve adaletsiz olduğunu ve kendilerini gelecek için endişelendirdiğini söyledikleri yeşil politikalara karşı seslerini yükseltmektedirler.

Çiftçiler, Sübvansiyonlar kaldırıldığı için mazotun daha pahalı hale geleceğini, su tüketimi için yılda 47 milyon euro ekstra ücretle karşı karşıya kalacaklarını ve karmaşık düzenlemelerin durumu iyice zorlaştırdığını söylüyorlar. Ayrıca, Avrupa Birliği'nin (AB) Yeşil Anlaşması'nın getirdiği pestisit ve herbisit yasaklarına ve Brezilya ve Arjantin'den daha fazla sığır eti ithal edilmesini sağlayacak AB çapında yeni bir anlaşmaya da itiraz ediyorlar. Çiftçiler, hayvan refahı konusunda katı kurallara tabi olmadıkları için Brezilya ve Arjantin ile rekabet etmenin son derece zor olduğunu iddia ediyorlar.

Fransa'nın AB'den aldığı yıllık 9 milyar euroluk sübvansiyona başvurmak ise daha büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Çiftçilere göre, haftanın en az bir günü bu sübvansiyonlar için evrak doldurmakla geçiyor. Çiftçilere göre, çelişkili politikalar nedeniyle tarım endüstrisi hem gıda üretimini artırmaya hem de tarımın çevre üzerindeki etkisini azaltmaya çalışıyor. Fransa'yı beslemek için gereken gıdayı üretmeye çalışan insan sayısının azalmasıyla birlikte, tarım yapmayı sürdüren pek çok kişi gelecekten endişe duyuyor.

Çiftçilerin bazı istekleri hükümet tarafından karşılık bulması (yeraltı sularının pompalanması ve pestisitlerin salınması için lisans ücretlerini artırma planlarından geri adım atması, sübvansiyonların kaldırılmasından kaynaklanan dizel fiyatındaki artış da askıya alındı ve tartışmalı ot öldürücü glifosat için önerilen yasak kaldırıldı) gibi hususların kabul edilmesine rağmen Fransa’da protestolar sürmektedir.

Çiftçiler, yeşil ve genetiği değiştirilmemiş tarımı desteklediklerini ancak bunun sübvansiyonlarla ya da en azından ürettikleri gıda için adil bir fiyatlandırmayla birlikte gelmesi gerektiğini söylüyorlar. Avrupa'nın dört bir yanında sokaklara dökülen pek çok kişi bu duyguyu paylaşıyor.

AB'nin doğusunda Polonya, Romanya, Slovakya, Macaristan ve Bulgaristan'da çiftçilerin Ukrayna'dan gelen düşük fiyatlı tahılların yarattığı haksız rekabetten şikâyet ettiği protesto gösterileriyle birlikte bıkkınlık da artmıştır. Bu nedenle Romanya ve Bulgaristan'da sınır kapıları traktör ve kamyonlar tarafından kapatılmıştır. Polonya, geçtiğimiz nisan ayında anlaşmazlık nedeniyle tarım bakanının istifasına tanık olmuştur.

Muhakkak ki her ülkenin şartları farklıdır, ancak Avrupalı çiftçilerin ülkelerinde yapmakta olduğu yukarıda verilen bazı eylemler bütün dünya ülkeleri ve ülkemiz ilgileri tarafından iyi incelenmeli, sebep sonuç ilişkileri değerlendirilmelidir.  Ülkemizde bu eylemler olsun istemeyiz. Ancak olan ülkelerin bazı olaylara sebep olan istekleri Romanya ve Bulgaristan’da olduğu gibi kendi dışında ki ülkelerin tarım politikalarıyla da ilişkilidir. O nedenle ilgililerce, ülkemiz tarımının nasıl etkileneceği ve gelecekte nelerle karşılaşacağı doğru öngörüler ile tespit edilerek bunların çözümüne uygun yeni politikalar oluşturulmalı ve uygulamaya konulmalıdır.

Sağlıklı ve hayırlı günler dileklerimle hoşça kalınız.