Cenabı Hak şöyle buyurur: Sen öğüt ver (vaaz ve nasihatte bulun)! Çünkü nasihat (ve hatırlatma) müminlere fayda verir. (ez Zariyat, 55) Bu vaaz ve nasihatlerin en bereketli zeminleri de tasavvufi sohbetlerdir. “Sahabi” ve “sohbet” kelimelerinin aynı kökten gelmesi de, bu hususun ehemmiyetini açıkça ortaya koymaktadır. Zira sahabeyi sahabe yapan en mühim vesilelerden biri, onların Peygamber Efendimizin sohbetinden istifade etmiş olmalarıdır. Bu sebeple Sohbet, bir Sünneti Müekkede’dir. diyebiliriz. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, her sahabinin eline birer kitap defter vermedi. Bunlardan ziyade, sohbete ve kalbi beraberliğe ehemmiyet verdi. Ashabı kiram da manevi hallerini doğrudan doğruya Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in sadır aleminden aldılar. Manevi inikas ve insibağ neticesinde, gönülleri ruhaniyeti Rasulullah ile doldu. Yani sahabeyi kiram, 23 sene boyunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in rahleyi tedrisinde, adeta hakka yakın mertebesinde bir siyer tahsilinde bulundu. Allah Rasulünü yakından tanıdıkça O’na hayran oldu. O cahiliye insanı, hodgam insan, nadan insan eriyip yok oldu; onun yerine ince ruhlu, hassas, zarif bir asrı saadet insanı geldi. Efendimizin gönül dokusundan hisse alarak yetişen bu toplum, eşsiz bir faziletler medeniyeti inşa etti.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, sahabeyi sahabe yapan en mühim sırlardan biri, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in bu feyizli sohbetlerine mazhar olmuş bulunmalarıdır. Zira huşu içinde icra edilen sohbetlerde, söz ve bilginin beraberinde, gönüllerden gönüllere bir enerji transferi, yani feyz ve ruhaniyet akışı da vaki olmaktadır. Nitekim sohbetin bu hususiyeti sebebiyledir ki, sahabeden sonra gelen salih zatların hiçbiri onlardan daha fazla ibadet etse bile Peygamber sohbetine nail olmuş bulunan sahabi derecesine yükselemez. Peygamber Efendimiz den sonra da sohbet, hemen hemen bütün tarikatler de ve bilhassa Nakşilikte, kalpten kalbe feyz nakli için hususi bir ehemmiyete sahip olmuştur. Nitekim Şahı Nakşibend rahmetullahi aleyh: Bizim terbiye yolumuz, sohbet üzerine kuruludur, buyurmuştur.

            Sohbet ve zikir meclisleri, ilahi rahmet ve sekinetin adeta sağanak halinde yağdığı, dünyadaki cennet bahçeleridir. Ebu Hüreyre ve Ebu Said el Hudri radıyallahu anhuma, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğuna şahitlik ederler: Bir topluluk, Allah azze ve celle Hazretleri’ni zikretmek üzere oturduklarında, mutlaka onları melekler kuşatır, ilahi rahmet kaplar, üzerlerine sekinet iner ve Allah Teala onları, katında bulunan üstün kulları (nebiler ve büyük melekler) arasında zikreder. (Müslim, Zikir, 39) Burada zikredilen sekinet hususunda Cenabı Hak şöyle buyurur: İmanlarını bir kat daha artırsınlar diye müminlerin kalplerine sekineti indiren O’dur... (el-Fetih, 4) Cenabı Hak, üzerlerine sekinet indirdiğinde, sohbete gelen müminlerin, din, iman, hidayet ve basiret üzere sebatları artar, vakarları ziyadeleşir, manevi bir heybet kazanırlar. Böylece İslami emirlere karşı itaat ve bağlılıkları kuvvetlenir, Allaha ve Rasulü ne olan tazim ve muhabbetleri daha da ziyadeleşir. Neticede manevi huzur, sükun ve yakine ererler.

O halde sadık ve salihlerin böyle meclislerini ganimet bilmek gerekir. Sohbet meclislerinin en bereketli neticelerinden biri de, orada bulunanların müsbet hissiyatının birbirine sirayet etmesidir. Zira manevi sohbetlerde, fizikteki birleşik kaplar kânunu misali, kalpler birbirinden istifade eder. Hal transferi ve tesir alışverişi gerçekleşir. Zamanla kalbi keyfiyetler de birbirine benzemeye başlar. Zevkler, nefretler, duyuşlar ve görüşler aynı hale gelir. Fakat bu istifadenin şartı da, sohbetlere bir ibadet vecdiyle katılmak; muhabbet, hürmet ve edep duygularıyla dinlemek; kalbi alıcı ve uyanık hâlde tutmaktır. Zira gerçek bir sohbet, muhataplarının durumuna göre şekillenir. Muhatapların kalbî durumuna göre zuhurat vaki olur. Yani makbul bir sohbetten, herkes kendi kusur veya noksanını anlayıp telafi ve tedavi reçetesi alır. Böylece Hakk’a yakınlık yolundaki şevk ve gayretini artırır. Bu neticeleri hasıl etmeyen bir sohbet ise, dört duvar arasındaki faydasız bir beraberliğe dönüşür.

Sohbetlere ne kadar ibadet vecdiyle iştirak edilirse o kadar manevi istifade artar. Nitekim ashabı kiram, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in sohbetlerinde büründükleri huşu ve edep halini: Sanki başımızın üzerinde bir kuş vardı da kıpırdasak uçuverecek zannederdik, şeklinde ifade etmişlerdir.