Bir şehrin otuz yıl, 50 yıl sonrasını kim düşünmeli?

Tabii ki o şehrin sakinleri.

Bu sakinler kimler?

Öncelikle şehri planlamasını yapması gereken, yönetiminde atanmış ve seçilmişlerin bulunduğu kurumlar.

Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Esnaf ve Sanatkârlar Odası, Ziraat Odaları, Belediye, Valilik, kaymakamlık, siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri…

Bu örgütler nasıl harekete geçecek?

Öncelikle kanunla her İl’e ve ilçeye böyle bir hedef kalkınma ve gelişme planları hazırlama zorunluluğu getirilmeli.

İmar planları ile ve değişik projelerle uzun vadeli kısmi planlar yapılıyor ama bunların içi doldurulmuyor. Sürdürülebilir değil.

Bu planlar kapalı kapılar ardında değil şeffaf bir şekilde yapılmalı. Kamuoyu bu planları doğru anlamalı doğru algılamalı.

Sonra on ve otuz yıl gibi orta vadelerde planlarla bu planlar gerçekleştirme hazırlıklarına uygun hale getirilmeli. Gerçeğe yaklaşılmalı. Ve değişen şartlara göre orta ve uzun vade planlar güncellenmeli.

Kısa vadeli planlarla;  bir ve beş yıllık planlarla da  gerçekleşmeler sağlanmalı.

Hal böyle olunca rota çizilmiş olur.

O zaman insan kaynakları da ona göre planlanır.

Halk plan ve gelişmeleri bilirse seçeceği insanları bu hedeflere göre seçer. Seçilmesi için uğraşılır. Aydın kesim, düşünce kuruluşları, düşünen insanlar bu rotaya göre fikir üretirler.

Devlet, bürokrasisini oluştururken de bölgeye atayacağı yöneticileri bu gelişmelere uygun atar.

Şimdilerde bölgenin potansiyeli ve hedefleri ile ilgili alakalı olmayan Vali ve Kaymakamların,  gözü gelmeden gitme yönünde oluyor. Tabii ki; onların açısından da; beklentilerine uygun atamalar yapılmalı.

Okular ve aileler de eğer çocuklarını kendi il ve ilçelerinde kalmalarını istiyorlarsa tercihlerini bu hedeflere göre yapar. Okulların açılmaya yaklaştığı, üniversite tercihlerinin yapıldığı bugünlerde  insan kaynakları planlamasını bir daha düşünmemiz için bu konuyu ele aldım.

Çünkü insan kaynakları talebi bu planlara göre belirlenen projelerin önemli bir parçası.

 Lise, meslek yüksek okulu ve fakülte gibi eğitim kurumları öğrenci planlarını bu hedefe göre planlar.

Aileler çocuklarını bu plana uygun bir şekilde tercih yapmaya yönlendirir.

Bu bölgede gelişecek sektörler yatırım yapmaya karar verirken  kalifiye insan kaynaklarına daha kolay ulaşacakları için bölgeye yatırımda daha istekli olurlar.

Yani ekonomi dinamikleri kendiliğinden harekete geçer. Zaman zaman bu planlar dediğim gibi güncellenir.

Partiler, sivil toplum örgütleri bu hedef doğrultusunda çalışma planları yaparlar.

Gelişmiş ülkeler sadece kendi ülkelerinde değil,  hedef seçtikleri her ülke ve bölgede benzer planlar yapmış ve benzer insan kaynakları yetiştirme metodu uygulamışlardır.

Yönetmek istedikleri hedef ülkelerin insan kaynaklarını kendi hedefleri doğrultusunda ve kendi çalışma ilkelerine göre ve kendi faydalarını sağlayacak şekillerde yetiştirmişlerdir.

1583’te Saint Benoit, 1629 Kapusen Rahipleri okulu, gibi Katolik kilisesine bağlı bu okullar 1839’a gelindiğinde 40 civarına ulaşmış.
1886 Mektebi ecnebiye ve gayrimüslime müfettişliği ile bu okullar kontrol altına alınmaya çalışılmış.

Amerikalılar, İngilizler, Almanlar, Fransızlar ülkemizde ve dünyada bu okullar ve kolejlerini açarken Türkiye’yi geliştirmek için açmadılar değil mi?

Her öğrenci ve çevresi, özellikle devlet kademelerinde çalışan insanların çocukları vasıtası ile devlet kademelerinde işlerini kolaylaştırdıkları gibi, gelecekte bölgeyi ve ülkeleri kontrol etmek için gerekli insan kaynaklarının da alt yapısını temin etmiş oldular.

Burada yetişen insanlar kaliteli,  bilgili, yabancı dil ve birçok yetenekle donatıldığı için devlet sınavlarında da Anadolu gençlerine göre daha kolay devlete yerleştiler.

Onlar gibi düşünen onlar gibi yaşayan ve imkânları çok iyi bu insanlar faydaları ölçüsünde hareket edeceği için daha kolay onların güdümüne girdi.

O zaman da devlet bürokrasisi yapısı daha kolay onların erişebileceği ve kontrol altına alabileceği bir şekilde açık hale geldi.

İşte tam bağımsız Türkiye, istiklal ve istikbal için de uzun vadede milli değerler üretebilecek yatırımlar, milli hedefler koyabilecek ve planlar hazırlayabilecek insan kaynakları için her il, ilçe uzun, orta ve kısa vadeli planlarını yapabilecek olgunluğa eriştirilmeli.

Aileler ve okullar da bu gelişmelere göre evlatlarını yetiştirmeli, tercihler yapmalı…

Yoksa ne yapacağını bilmeyen, yeteneğine uygun tercih yapamayan, milli değerlerden önce kendini kurtarmaya çalışan bir nesil yetiştirmiş oluruz. Şimdi olduğu gibi..

Kendi faydasını düşünen insan da faydasını en iyi sağlayacak işe girer. O zaman başarı ve kazanç odaklı materyalist düşünen bir neslimiz olur.

İnsan böyle olunca da ülkemiz için en kötü güçlerin bile bu insanlara başarı ve fayda vaat etmeleri ile kendi evlatlarımız ülkesi aleyhine çalışan insanlar haline dönüştürülebilir.

Hiç olmazsa milli değerleri üretme gibi bir gayeye sahip olma ihtiyacı duymazlar.

Ülkelerin insan kaynakları şehirlerin insan kaynaklarının kalitesinden geçer.