Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh şöyle dedi:  Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Bana Kur’an oku! buyurdu. Ben: Ey Allah’ın Resulü, Kur’an sana indirilmişken ben mi sana Kur’an okuyayım? dedim. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: Kur’an’ı başkasından dinlemekten pek hoşlanırım buyurdu. Bunun üzerine ben kendilerine Nisa suresini okumaya başladım. Her ümmetten bir şâhit getirip seni de bütün bunlara şahit tuttuğumuz zaman onların durumu nice olur? anlamındaki ayete [Nisa suresi (4), 41] geldiğimde: Şimdilik yeter! buyurdu. Bir de baktım Resulullah, iki gözü iki çeşme ağlıyordu. (Buhari, Tefsiru sure (4), 9, Fezailül Kur’an 33, 34;  Müslim, Müsafirin 247. Ayrıca bk. Ebû Davud, İlim 13; Tirmizi, Tefsir 5)

Allah Teala’ya karşı gönülden duyacağımız haşyet, saygı ve iştiyak, ilahi, beyan ve hikmetleri düşünmekle mümkün olur. Bu da çoğunlukla Kuranı Kerim’i anlamaya çalışarak, mânalarını düşüne düşüne okumak veya dinlemekle gelişir. Hiç şüphesiz sevgili Peygamberimiz’in haşyeti de iştiyâkı da herkesten  ileri ve üstündü. Onun böyle olduğu bu hadîs-i şerîfle bir kere daha ortaya konulmuştur. Çok tatlı Kur’an okuyan Hz. Peygamber, Abdullah İbni Mes’ûd’dan kendisine Kur’an okumasını istiyor. Gerekçesini de “Ben Kur’an’ı başkasından dinlemekten pek hoşlanırım” diye ifade ediyor. Onun bu davranışı, bir taraftan İbni Mes’ûd’u takdir ve teşvik anlamına gelirken bir yandan da dinlemenin, tefekkür için daha uygun  olduğunu  göstermektedir. Hz. Peygamber dehşetli kıyamet sahneleri ve insanların karşılaşacakları zor durumlar karşısında herkesten çok daha duyarlı, duygulu ve hatta kaygılı idi. Bunun için de gözyaşlarını tutamazdı. Zira uhrevî maksatlarla ağlamak, iç olgunluğunun, tefekkür yoğunluğunun işaretidir.

Hz. Peygamber’in diğer ümmet ve peygamberlere şâhit tutulması, âlimlerimiz tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. İşin keyfiyeti tartışılmış ama prensibi asla tartışma konusu yapılmamıştır. Hz. Peygamber’in, bütün ümmetlerin halinden haberdâr edileceği  anlaşılmaktadır. Çünkü şâhitlik bunu gerektirir. O halde Allah Teâlâ, Peygamberini dilediği şekil ve vasıtalarla bu konularda bilgilendirecektir. Bu, Peygamber Efendimiz’in, diğer peygamberlerden farklı olduğu noktalardan birini meydana getirmektedir. Bütün bunlara rağmen o ağlıyorsa, müslümanların Allah korkusuyla ve rahmet ümidiyle sürekli düşünceli, kaygılı ve saygılı davranmaları elbette uygun ve isabetli olur. Sevgili Peygamberimiz, diğer konularda olduğu gibi, Allah korkusu  ile ağlamakta da bizim için  en güzel örnektir. Kur’an okunurken can kulağı ile dinlemek ve âyetlerin anlamlarını düşünerek  ağlamak güzel bir davranıştır. Dinlemek, bizzat okumaktan daha fazla düşünmeye imkân sağlar.  Üstün niteliklere sahip olanlar, çevresindekileri hayırlı işlere teşvik etmeli ve onlara gönül alıcı şekilde davranmalıdır. Hoca ve üstadların, öğrencilerini başarılı oldukları konularda öne çıkarmaları, güzel bir davranış olup  iyilerin ve başarının takdiri anlamına gelir.