Evlatlar, anne babaların kendilerinden sonra devam eden parçalarıdır. Bu yüzden anne babalar, onların hayatları boyunca mutlu ve huzurlu olmalarını arzu ederler. Yine onların rahatı ve huzuru için gecesini gündüzüne katar; kendi yemez, evladına yedirir; kendi giymez, evladını en güzel şekilde giydirmeye çalışırlar. Yavruları hastalandığında başında bekler, şefkat ve merhamet kanatlarıyla onun etrafında adeta pervane olurlar. İşte bu evlatlar, büyüyüp evlenecek yaşa geldikleri zaman anne babalar, onların saadetinin ömür boyu sürmesi ümidiyle, yaşadıkları tecrübelerden de hareketle birtakım nasihatlerde bulunurlar. Aldıkları terbiye ve sahip oldukları edep, görgü ve ahlaki seviyeye göre kendilerince en güzel yolu göstermeye çalışırlar. Fakat ne yazık ki günümüzde manevi hassasiyetleri zayıflayan birçok anne baba, evlenecek evlatlarına evvela sevgi, saygı, sabır sebat ve fedakarlık faziletlerini tavsiye etmek yerine; aman kendini ezdirme, sana bir şey söylerlerse sakın ha altta kalma, sen de iki mislini söyle, düğününün en lüks yerde olmasını ısrarla diret, sana bu yakışır gibi telkinlerde bulunarak onların istikbaldeki mutlu günlerine zehir saçabilmektedirler.

Daha yolun başında gönülleri menfi şartlanmalarla dolduran bu nevi telkinler, aile müessesesinin hayat bulması yerine, bilakis tarumar olmasına sebebiyet verebilmektedir. Günümüzde artan geçimsizlik, hırçınlık, ruhi bunalımlar ve boşanmaların bir sebebini de bu ve benzeri telkinlerin şuuraltında bıraktığı izlerde aramak gerekir. Mesela; salih babalar ve saliha anneler gelin olacak kızlarına: Kızım, evimizden beyaz gelinlikle çıktığın gibi kocanın evinden de beyaz kefenle çıkasın şeklinde sadakat ve fedakarlık telkin edip gideceği aileye karşı gönlünü ısındırırlar. Ayrıca hayatın acı sürprizleriyle karşılaştığında da sabretmesini tavsiye ederek: Kızım ağzından kan gelse, kızılcık şurubu içtim, diyesin gibi telkinlerde bulunurlar. Nasıl ki yavru kuşlar palazlanıp irileşince doğdukları yuva onlara dar gelmeye başlar, mecburen temiz ve elverişli bir dal bulup ayrıldıkları yuvanın bir benzerini yaparak hal ve yaşayışlarını aynı karakteriyle orada devam ettirirlerse; tıpkı bunun gibi faziletli bir aile ocağından gelen çiftler de ayrıldıkları ocağın sıcaklığını yeni yuvalarında devam ettirirler.

Doğup büyüdüğü aile ocağından ayrılıp yeni bir yuva kuracak olan gençlere yapılacak nasihatler, o yuvanın huzur içinde devamını temin eden temel taşları olacaktır. Bizler de ecdadımızdan bugüne kadar intikal eden, bu İslami saadet örfünü gelecek nesillere güzelce aktarmak mecburiyetindeyiz. Gelin hep birlikte tarihin derinliklerine seyahat edelim ve ömür boyu teşekküre layık, eli öpülesi, saliha bir annenin kızına verdiği nasihatleri can kulağıyla dinleyelim: Ümame binti Haris, kızı Ünası evlendirirken ona şöyle nasihat etmiştir: Bak yavrum! Bir kimseye nasihat ve tavsiye, eğer o kimsenin edebine, terbiyesine, asaletine ve haysiyetine bakılarak terk edilecek olsaydı, benim de şimdi sana bu tavsiyelerde bulunmama ihtiyaç olmazdı. Lakin tavsiye, bilene hatırlatma, bilmeyene anlatıp öğretme demektir. Bundan dolayı da herkes için faydalıdır. Kızım eğer bir kız, ana babasının servet ve zenginliğinden dolayı kocaya muhtaç olmasaydı, senin herkesten ziyade müstağni olman lazım gelirdi. Fakat öyle olmayıp erkekler bizim için yaratıldığı gibi biz de onlar için yaratılmışızdır. Kızım sen ana babanın evinden, büyüyüp yürüdüğün yuvadan çıkıp, bilmediğin ve şimdiye kadar alışmadığın bir kişinin evine gidiyorsun. O halde o kimsenin rızasını gözetip hizmetçisi gibi kendisine itaat eyle ki, o da sana kul köle olsun, seni sevsin ve hoşnut olman için elinden gelen her şeyi yapsın. Sana şimdi on şey söyleyeceğim. Bunları ezberle ve gereğince hareket et ki, kocanla güzel geçinmeye muvaffak olasın: Sana yiyecek ve giyecek her ne getirirse onu canı gönülden kabul etmelisin; Emrettiği şeyleri yapmalı, yasaklayıp yapma dediği şeyleri de yapmamalısın. Sözünü dinleyip kendisine itaat etmelisin; Üstünü başını ve evini temiz tutmaya dikkat etmelisin; Görüldüğünde veya kokusu alındığında hoşlanılmayan şeylerden kaçınmalısın ki, kendinden iğrendirip kocanın gözünden düşmeyesin; Kocanın uyuyacağı, yemek yiyeceği vakitleri iyi takip etmelisin. Yani bunları hangi vakitte yapmayı alışkanlık haline getirmişse, o vakitleri gözetip yemeğini ve yatağını hazır etmelisin. Zira açlık insanı ateşlendirir, uykusuzluk da öfkelendirir; Kocanın malını muhafaza edip israf ve teleften korumalısın; Kocanın itibarını gözetip onun akrabayı taallukatına hürmet etmelisin; Hiçbir şeyde ona isyan ve muhalefet etmemelisin; Aile sırrını kimseye ifşa etmemelisin. Eğer emrine isyan edersen kendine kin bağlatırsın, sırrını ifşa edersen gadru cefasından emin olamazsın; Kızım, sakın ola ki kocan kederli iken yanında ferah ve neşeli durmayasın, onun ferah ve neşeli vaktinde de keder göstermeyesin.

Bu kıymetli nasihatleri biraz izah edecek olursak şunları söyleyebiliriz: Cenabı Hakkın varlıklar arasına koymuş olduğu denge icabı, hanımlar da erkekler de birbirlerine muhtaçtır. Birbirlerinin tamamlayan boyutlarıdır. İnsan neslinin ve dolayısıyla hayatının devamı, kadın ve erkek arasındaki bu birlikteliğe, yani aile müessesesine muhtaçtır. En alt kademeden en üst tabakaya kadar her çift, aile yuvasının saadetine muhtaçtır. Allah Teala, erkekleri kadınlar, kadınları da erkekler için bir huzur ve sükun kaynağı olarak yaratmış ve toplumun devam ve saadetini buna bağlamıştır. Öyleyse bu iki cins arasında kurulacak yuva, hangi esas ve kaidelere riayet edilerek kurulmalıdır ki, arzu edilen huzur ve saadete ulaşılabilsin? Bu hususta en çok riayet edilmesi gereken esas, Cenabı Hakk’ın koymuş olduğu emir ve nehiylerine riayet etmektir. Zira saadeti ihsan edecek olan, Cenabı Hak’tır. Yuvalar, ne kadar Allah Teala’nın koyduğu kaideler dahilinde şekillenirse, o kadar mesut ve huzurlu olur. Dolayısıyla her iki cinsin de hayatları boyunca Allah Teala’ya karşı kulluk vazifelerini unutmamaları icap eder. Hatta evlilik, bu kulluk vazife ve şuurunun bir parçası olarak görülmeli ve bu minval üzere devam ettirilmelidir. Ailede riayet edilecek en mühim hususlardan bir diğeri de erkek ve kadının kendi mesuliyet ve vazifelerinin şuurunda olmalarıdır. Herkes kendi hak ve mesuliyetlerini bildiği nispette ailede ahenk ve nizam devam edecektir. Eğer taraflardan biri, kendi vazifelerini terk ve ihmal eder yahut hudutlarını aşarak diğerine zulmetmeye başlarsa, bu yuvada huzursuzluklar baş gösterir. Aile yuvasının en büyük düşmanı, fedakarlığın hep karşı taraftan beklenmesidir. Herkes gücü nispetinde ve gerektiği kadar fedakarlıkta bulunmuş olsa, bu büyük ve ulvi yapı, sadece aile fertlerine değil, çevresine de mutluluk menbaı haline gelecektir.

Aile yuvasının en büyük gayelerinden biri de İslam fıtratı ile doğmuş yavruları hayırla donatarak salih ve saliha nesiller olarak yetiştirmektir. Bir anne ve babayı en çok düşündürmesi gereken husus, evlatlarının manevi istikbalidir. Evlatlar, bilhassa çocukluk ve ergenlik devrelerinde anne babanın manevi terbiyesine muhtaçtırlar. Bu terbiyeyi güzelce vererek ardında salih ve saliha evlatlar bırakabilen anne babalar için şu hadisi şerif ne güzel bir müjdedir: Allah Teala, cennetteki salih kulunun derecesini yükseltir de hayrete düşen kul: Ya Rabbi, bu terfi bana hangi sebeple verildi? diye sorar. Allah Teala da: Çocuğunun sana yaptığı istiğfar ve dua sebebiyle… buyurur. (Ahmed, II, 509; İbn-i Mace, Edeb, 1) Fakat bunun zıddına evlatların maneviyatları ihmal edilmiş ve bu sebeple onlar da batıl mecralara kapılmışlarsa, kıyamet günü o evlatlar anne babadan davacı olacaklardır. Ayeti kerimede buyrulur: Ey iman edenler Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz. (et Tahrim, 6) Bu ayeti kerimeyi izah sadedinde, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuşlardır: Onları, Allah’ın sizi nehiy ettiği şeylerden uzaklaştırır ve emrettiği şeylere teşvik edersiniz. İşte bu, onları cehennemden muhafaza etmektir.

Günümüzde bilhassa televizyonların menfi programları ve internetin yanlış adresleri, gençleri nefsani bir cazibe kıskacına almakta ve bunun neticesinde yaşanan ahlaki erozyon ile toplum sanki bir kurtlar vadisini andırmaktadır. Bu badireli hayat şartları da bilhassa kız evlatlarının manevi terbiyesi ve geleceğe hazırlanması üzerinde daha büyük bir ihtimam göstermeyi gerekli kılmaktadır. Zira zamanın menfi şartlandırmaları ve anne babaların manevi ve ahlaki noktadaki noksanlıkları, evlatların eğitim ve terbiyesinin yanlış adreslerde aranmasını beraberinde getirmektedir. Dünyevi diploma ve apolet kaygılarıyla sadece zahir planında olgunlaşmaya ve gelişmeye öncelik verilmekte, böylece huzur ve saadet, çıkmaz sokaklarda aranmaktadır. Halbuki müminin en mühim eğitim kitabı, Kuranı Kerim’dir. Gönüllerin öncelikle Kuranı Kerim ve onun fiili olarak izah ve şerhi demek olan Sünnetin feyz ve ruhaniyetiyle olgunlaşması şarttır. Cenabı Hak, alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimizi biz müminlere üsveyi hasene yani en güzel ve emsalsiz örnek şahsiyet kılmıştır. Dolayısıyla kız çocuklarımızın eğitiminde de örnek alacağımız en büyük rehberimiz, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemdir. Bu meyanda Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin Fatıma validemizi ne şekilde yetiştirdiğini iyi anlamamız icab eder. Aile fertleri içinde kızı Fatıma’ya apayrı bir muhabbet duymasına ve onu aziz tutmasına rağmen, onu dünya nimetlerini asgari seviyede ve bir riyazat hali içinde kullanmaya yönlendirmesi, daima takva hayatına sevk ederek uhrevi saadetini düşünmesi gibi hususlar, bizler için çok mühim ölçülerdir. Bu nebevî eğitimin bereketiyledir ki, cennet seyyidesi Fatıma validemiz, Ehli Beytin ve Altın Silsilenin annesi olmuştur.

Yine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kızların eğitim ve terbiyesi hususunda şöyle buyurmuşlardır: Her kim üç kız çocuğunu veya kız kardeşlerini himaye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir ve onlara lutuf ve iyiliklerini devam ettirirse, o kimse cennetliktir. (Ebu Davud, Edeb, 120-121/5147; Tirmizi, Birr, 13/1912) Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben yan yana bulunacağız. (Müslim, Birr, 149) Her kim kız çocuklarını yetiştirme yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onları cehennem ateşinden koruyan bir siper olur. (Buhari, Zekat 10, Edeb 18; Müslim, Birr 147) Bu hadisi şeriflerde açıkça kız evladının zikredilmiş olması, hem o devrin cahiliye örf ve adetlerinde kızlara karşı takınılan çirkin tavrı ortadan kaldırmak içindir, hem de kız evladının yetiştirilmesinin toplumun kemali için çok ehemmiyetli olmasındandır. Zira kız evladı, tek bir fert değildir. O, yeni neslin yuvası, mektebi ve muallimidir. Gelecek nesiller, olgun ve yetişmiş saliha kızların şefkat ve merhamet dolu yüreklerinde filizlenirler. Şayet anne babalar, kızlarının manevi kabiliyet ve hassasiyetlerini inkişaf ettirmez ve onları sokakların insafına bırakarak hoyratça heder ederlerse, onlarla birlikte kendi istikballerini de mahvetmiş olurlar.