Kin, insanlar arasında doğmuş olan düşmanlıklardan dolayı kalpte tutulan hiddet ve kızgınlıklara, başkasının zararını gizlice arzu etmeye denir. Hiddetlenen insan o anda kızgınlığının yenemeyince hiddetini içe döndürmekte ve orada karar kılınca bu kin adını almaktadır. Sürekli kin tutan kimseye ise kindar denir. Kin kalpte bulunan bir hastalıktır. Bu hastalık zamanla vücudun tümüne sirayet eder bir hale gelir. İnsan bu hastalığa yakalanınca kolay kolay ondan kurtulamaz. Bunun için insan daha baştan önlemini almalı ve kendini bu hastalığa karşı dirençli hale getirmelidir. Haset, küçük görmek, alay etmek gibi bir takım kötü huylar kinin çirkin ürünleridir. Akıllı insana yaraşan, kin tutmamaktır. Affetmek nimetinin zevkini bilenler öyle zehirli ve zararlı şeyleri yutup da sıkıntı çekmezler. Kin tutmak her zaman insana kötülük getirmiştir. Çünkü kin tutan insan hiçbir zaman rahata ve huzura eremez. Sürekli bir şeylerin peşinde koşar. Bir takım küçük hesaplar peşindedir. Bu da onun hayatını çekilmez kılar. Ayrıca kindar insan bazı kimselere daima düşman gözüyle bakar. Ve onların kötülüğü için içten içe istek duyar. Fakat unuttuğu bir şey vardır ki o da, bu tutumuyla kendi hayatını boş yere heba etmektedir. Bir ayette şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan bir davranıştır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir (MâideSûresi, 5/8).”  Müslümanların kalbinde diğer Müslümanlar için kin ve haset türünden kötü düşünceler olmamalıdır. Müminleri birbirine bağlayan şey imandır. Kalbinde taşıdığı imanı her şeyden daha önemli olduğu bir kimse kuşkusuz diğer müminler içinde iyilik ve güzellik ister. Böyle bir kimsenin kalbinde, başka bir Müslüman için, buğza ve kötü niyete yer yoktur. Ancak imanı zayıflayan ve onun yerine kalbini daha önemsiz şeylerin işgal ettiği kimse, artık başka bir mümin kardeşi hakkında kin ve nefret besleyebilir. Bu konuda en iyi örnek Hz. Enes (r.a)'ten rivayet edilen bir hadisi şeriftir. Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.v.) ardı ardına üç gün 'Şimdi buraya cennet ehlinden biri gelecek' der ve her defasında da ensardan bir şahıs gelir. Bunu gören Abdullah b. Amr, bu şahsın Hz. Peygamber (s.a.v.) sürekli kendisini müjdelemesine sebep olacak hangi amelleri işlediğini merak eder. Bu yüzden cennetle müjdelenmeyi gerektirecek ne yaptığını görmek için o kimse ile birlikte üç gece kalır. Ancak onun farklı hiçbir hareketini göremez ve açıkça ona:

-Ey kardeşim! Hz. Peygamber (s.a.v)'in seni devamlı cennetle müjdelemesine sebep olan ne yapıyorsun? Diye sorar. O karşılık olarak:

-Benim ne yaptığımı sen de gördün. Ancak, bir şey var ki, belki de sebep odur. Ben hiçbir Müslümana kin beslemiyor ve Allah (c.c)'ın nimet verdiği kimseye haset etmiyorum, der.

Kuran'da bulunan bir ayet bize mümin kardeşlerimiz hakkında nasıl dua etmemiz gerektiğini şöyle beyan eder: “Onlardan sonra gelenler derler ki; 'Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz sen çok şefkatli ve çok merhametlisin (HaşrSûresi 59/10).”

Müslüman eğer kin tutma hastalığından kurtuluş yolu arıyor, ahiret günü zor durumda kalmak istemiyorsa kin tutmak, haset gibi kötü şeylerden kurtulmasını bilmelidir. Hiç şüphesiz ki bunlardan kurtulmanın yolu da maneviyatı güçlendirmek, Kuran-ı Kerimi iyi anlamak ve Peygamberimiz (s.a.v)'in örnekliğini kendi hayatına uygulamaktır. Zira onun sevgisi de kini de “Allah için” idi. Zira Müslümanın sevgisi de kin ve nefreti de aynı şekilde olmalıdır.