Hafiflik, insanın düşüncesinde, davranışlarında ağırlığın, olgunluğun olmaması, davranışlarının kemale ermemesi halidir. Bu durum insanların zaafları arasındadır. En ciddi insanların, en otoriter simaların bile bir zaaf ve hafiflikleri bulunabilir. Hafiflik belirtileri insanların arasında sulu şakalardan, seviyesiz hareketlerden ortaya çıkmaktadır. Bu hafifliği sergileyen insanlar samimi olabilirler ancak yaptıkları hareketler sonuç olarak yanlış anlaşılabilir ve hoş karşılanmayabilir. İslâm'da zorluk ve katılık yoktur. Cenabı Hak, dinini herkes için kolayca uygulanabilir nitelikte kılmış, insan karakterini ve zaaflarını yok sayan ya da onu değiştirip yok etmeyi hedefleyen yaratılışa aykırı anlayışlara izin vermemiş, ibadetler ile emir ve yasaklarda taşınması zor bir ağırlık asla konulmamıştır. Ancak hareketlerinin belli bir seviye ve olgunlukta olmasını istemektedir. Teslimiyet yoluna giren, dinini yaşayan bir mümin; bu yolda hafiflik ve tekellüfsüz, yapmacıksız olma gibi fıtrata uyumdan kaynaklanan bir kolaylık bulur. Bu durum kadın-erkek ilişkilerinde de seviye ve sınır konulmazsa ortaya çıkmaktadır. Yaygın bir şekilde açıklığın geçerli olduğu bir kültürde alışkanlık ve olayın sıradanlığı yaşanan çirkin ve ilkel istismarın mahiyetini değiştirmez. Çoğunluktaki kültürün yapısı ve alışkanlık çizgisi ne olursa olsun açıklıkta karşı cins ile, cinsel değerlerin sürekli dahil bulunduğu bir iletişim ortamı vardır ve her zaman cinsel istismar gündemdedir, serbesttir. Karşı cinsin zaaflarına ve ahlâkî hafifliklerine meydan açıktır. Bunun ise insanlar arasındaki iletişimin ve ilişkilerin soylu, medeni bir düzeyde değil, ilkellikle özürlü bir ortamda kurulmasına meydan vereceği ortadadır. Toplumda cinsel cazibeyi olağan ve sıradan bir olay halinde serbest bırakmak her tür ilkelliğe uygun bir ortam hazırlamaktır. Hudeybiye'de yapılacak antlaşma şartlarını müzakere için Kureyş'li müşrikler Benî Sakîf kabilesinin reisi ve Mugîre'nin amcası Urve İbni Mes'ud'u elçi olarak Peygamber (s.a.v.)'in yanına gönderdiler. Urve, konuşma esnasında cahiliyle adetinde olduğu gibi Efendimiz (s.a.v.)'in sakalını tutup okşamak istedi. Orada bulunan ve yeni Müslüman olan Mugîre amcası Urve'ye derhal müdahale etti. Onun Efendimiz (s.a.v.)'e karşı hafif meşrep hareketine gönlü razı olmadı. Bu sebepten sakalına dokunmasına engel oldu. Amcası onun bu hareketine şaşırdı. Nasıl bir sevgi idi bu? Kısa bir zamanda bu muhabbet ve bağlılık nasıl gerçekleşmişti? Hayretler içerisinde kaldı. O, Tâif'lilerin küfür karanlığından kurtulmasına vesile oldu. Kendi kabilesi Müslüman olunca Tâifli'ler zulüm ve işkence yapmaya başladı. Durumu Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'e anlatınca Efendimiz onu Taif üzerine gönderdi. Mugîre (r.a.) oradaki bütün putları kırdı. Putların acizliklerini gören Tâif halkı da bu vesile ile Müslüman oldu. Hz. Peygamber Efendimizin hayatında böyle bir zaaf ve hafiflik hiçbir zaman görülmemiştir. İstikamet ve edebi her yerde ve her an muhafaza edebilmek keskin kılıcın üzerinde yürümeye benzer. Bu ancak kemal ehli, tevfik-ı ilâhiye mazhar kimselerin işidir. Allah Resûlü (s.a.v.) Efendimiz'in “Emrolunduğun gibi istikamet üzre ol!” ayeti beni ihtiyarlattı, buyurması, bu işin güçlüğüne en güzel delildir. Genellikle unutkan insanlar hafiflikler yapmakta ve gülünç durumlara düşmektedir. Hafiflikten kurtuluş yolu; vakar ve olgunluğu elde etmektir. Allah Teala müminlerin hafif meşrep bir karakterde değil de olgun ve vakarlı olması gerektiğini belirtmektedir. Müminlerin tanımı Kur'an'da şu şekilde yapılmaktadır: “Yeryüzünde yürüyüşleri ve hareket tarzları yumuşaktır; gurur ve kibirden uzak, tevâzu ve vakar içindedir. Câhiller kendilerine çatsalar dahi selâmetle neticelenecek söz söylerler. Etraflarına hesaplı, merhametli ve mütehammil olarak güven ve huzur verirler. Geceleri ibadetle ihya ederler. Yatışları ve kalkışları hep Allâh için olur. Şöyle duâ ederler: 'Ey Rabbimiz! Bizlerden cehennem azâbını defet! Çünkü onun azabı geçici bir şey değildir.' Harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Allah'tan başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Yalan yere şahitlik etmezler; boş bir şeye rastladıkları vakit vakar ile (oradan) geçip giderler.” 

Dinimiz olgunluğu her alanda olduğu gibi ibadetlerde de istemektedir. "Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “İkametin okunduğunu duydunuz mu namaza yürüyün. Sakin ve vakur olmayı unutmayın. Sakın koşuşmayın. Yetiştiğiniz yerden kılın, kaçırdığınız kısmı tamamlayın.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in, 'Müslüman'a derinlik ve olgunluk kazandıran 'iyi Müslüman' tariflerinin bir kısmını bir araya toplayıp değerlendirdiğimizde bu tarif ve tanımlamalarda, ilk ve en güzel Müslüman, örnek kul Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kimlik ve kişiliğinin yansımaları bulunmaktadır. Bu güzellik yansımalarının mümkün olduğunca yakalanıp ortaya konulması, 'olgun insan vakur Müslüman' olmanın yollarını öğrenmek ve göstermek anlamına gelir. Aynı zamanda da 'kendilerine göre' veya 'mensup oldukları gruplara göre' iyilik ve iyi insanı tarif edenlere İslâmî ölçü ve gerçekleri hatırlatmak demektir.

Mâide süresinin üçüncü ayetinde önce Müslümanlara yenilmesi haram kılınmış olan ölü eti, kan ve domuz eti gibi on küsur yasak sayılır. Sonra da, “Bugün sizin için dininizi ikmale erdirdim, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve İslâm'ı sizin dininiz olarak belirledim”  buyurulur. Dinin kemale erdirildiğini bildiren bu ayet, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in vefatından seksen gün önce Veda haccı sırasında nazil olmuştur. Bu ayetin, yasaklar listesi içinde yer almasının hikmeti ya da vermek istediği mesaj şudur: Size konulan sınırlamalar sizi sıkıştırmak için değil, sizi olgunlaştırmak, sizi kemâle erdirmek içindir. Dininizin, dinî hayatınızın kemâli, bu kurallara uymanıza bağlıdır. Yoksa sizin sıkıştırılmak istendiğiniz gibi bir yanılgıya düşmeyiniz. O halde olgunluk, sünnete uygun ve dinî olanı kendisine özgü şekil ve şartlarda yaşamakla elde edilir. Nitekim Allah Teâlâ da dinimizi koyduğu kurallarla emir ve yasaklarla kemale erdirmiş bulunmaktadır. Teslimiyeti tam Müslümanlar olmak, kurallara uymakla mümkündür. Kural tanımazlık ise, Şeytanın adımlarına ayak uydurmak demektir, aldanmaktır. Olgunluğu elde ederken bilmemiz gerekir ki, gurbetsiz ve hicretsiz olgunlaşma olmaz. Oysa cennete girecek olanlar, mutlaka belli bir olgunluk sınavından geçenlerdir. Kur'an diliyle biz bunun için uyarılmıyor muyuz? "Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler, size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” biçiminde. Öyleyse, gurbetin ve hicretin kıymetini bilelim ve kul olarak gereğini yapalım. Sahabe-i kiram olgunluğa ulaşmak için Peygamber Efendimizin vakarını her yönüyle elde etmeye çalışmışlardır. Hz. Ebu Bekir (r.a) vakur ve olgunlukta ashabın hep en önünde bulunmuştur. Kendisine bu fazilete nasıl erdiği sorulduğunda verdiği cevap, tasavvuftaki ruhî yükseliş, ahlaki olgunluk ve manevî kemale erişin esaslarını oluşturmaktadır.