Vatan sevgisi, insanın doğup büyüdüğü köy, şehir ve ülkesi için kalbinde duyduğu yakınlık ve sevgiye denir. Vatan sevgisi, üzerinde doğup büyüdüğü ve hayatını geçirdiği bu topraklar için gerektiğinde hayatını feda edebilme, tüm sosyal ve ekonomik haklarından feragat edebilme duygusu olarak da tanımlanabilir. Vatan sevgisi, en asil, en yüce sevgilerden biridir. Gerektiğinde vatan için savaşmakta vatan sevgisinin bir tezahürüdür. Bizler vatan uğrunda kanlarıyla destanlar yazan, şehitler ve gazilerle dolu bir milletin çocuklarıyız. Ecdadımızın bu vatan topraklarını bizlere nasıl emanet ettiğinin bilinci içerisindeyiz. Vatan, uğrunda her fedakârlığı göstereceğimiz en değerli varlığımızdır.

Türk Milleti'nin vatanına olan sevgisi ve bağlılığı tarihsel bir gerçektir ve milletimizi diğer milletler arasında üstün kılan en asil özelliklerden birisidir. Bununla birlikte her Türk, milletinin menfaatlerini kendi menfaatlerinden, milletinin geleceğini kendi geleceğinden üstün tutan bir anlayışa, derin bir millet sevgisine sahiptir. Türklerin, diğer tüm milletlere örnek olması gereken vatan ve millet sevgisi, bize şanlı tarihimizin en önemli miraslarından birisidir. Vatan ve millet sevgisi, çok asil sevgilerdir ve Türk Milleti için kutsal değerlerdir.

Bu sevgi, vatanın yalnız hava, su ve toprağının güzelliğinden, dost ve akrabalarının orada bulunmasından olmadığı gibi yalnızca geçimin kazanıldığı yere de indirgenemez. Vatan, içinde yaşayan toplumun huzur ve güvenini içine alan ve düşünülebilen bütün milli faktörlerle gelişen bir histir. Herkesin doğup büyüdüğü vatanın kendine has bir güzelliği ve ayrı bir yeri vardır. Peygamber Efendimiz hicret için Mekke'den ayrılırken Kâbe'ye doğru bakarak; “Vallahi biliyorum ki, sen hiç şüphesiz Allah'ın yarattığı yerlerin hayırlısı ve Allah'a en sevgili olansın” dediği nakledilir. Yine vatanından kendi isteği dışında çıktığını şöyle ifade eder: “Eğer senin halkın, beni senden çıkarmamış olsaydılar çıkmazdım. Beni, beldelerin sana en sevgili olanında yerleştir."

Peygamber efendimizle ilgili rivayet edilen şu hadiste vatan sevgisini ortaya koymaktadır:

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferden dönünce, Medine'nin duvarlarına bakar, develerini hızlandırırdı. Eğer bir bineğin üzerinde ise, onu tahrik ederdi. Bu davranışı Medine'ye sevgisinden ileri gelirdi."

Seyredilmesi insana huzur veren güzel çiçekler bile doğduğu topraktan ayrıldığı ve kendisini yetiştiren fidandan koparılıp yabancılar eline düştüğü zaman isterse altın vazolara konulsun solar ve ölürler. İnsan vatanından ayrıldığı zaman yaşlı gözleri ardında, akıl ve fikri çocuklarında, ailesinde, tarlasında ve bahçesinde kalır da gittiği yerlerde gördüğü büyük saraylar, köşkler, bağlar ve bahçeler gözünde sıradan şeyler görünür. İşte bunlar hep 'vatan sevgisinin ürünüdür.

Bu hususa en güzel örneklerden pek çoğu Çanakkale Savaşlarında yaşanılan olaylardır. Ey bülbül! Git de aşkı pervaneden öğren. Kendini alevin içine attı, yandı. Sevgilisi uğruna can verdi, sesi çıkmadı" diye tarif ettiği insanlar pervaneden daha fedakâr idiler. Zira gönüllerinde canlarından daha aziz bir vatan sevgisi vardı. 

İşte bu sevgiyi aksettiren eşsiz bir tablo: 18 Mart 1915 Deniz Harekâtı'nda üstün başarılar gösteren Hasan-Mevkuf Batarya Kumandanı Yüzbaşı Hasan Bey'in kızı dünyaya gelmişti. İstanbul'dan Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığına telgraf çekildi. Bu telgrafı alan Cevat Paşa atı ile bataryaya geldi ve Yüzbaşı Hasan Bey'e: "Evlâdım Hasan, bir kızın dünyaya geldi; Allah bağışlasın, izinlisin" dedi.

Hasan Bey'in verdiği cevap erinden kumandanına kadar Çanakkale muhariplerinin gönül dünyalarını aksettirmeye kâfi bir fedakârlık ve feragat ile doluydu:

"Kumandanım! Vatan daha mukaddes, gidemem.

Bildirebilirseniz, ismini Dîdar koysunlar!"

O gece bütün batarya ile birlikte Yüzbaşı Hasan Bey de şehit olanlar arasındaydı. Gözlerini, yeni doğan kızını bir kere bile göremeden bu dünyaya yummuş, elini ona sallayamadan elveda demişti...

Zira sevginin en tabiî neticesi fedakârlıktır. Seven, sevdiğine karşı, sevgisi ölçüsünde fedakârlık yapmayı zevk ve vazife olarak telakki eder. Bu, âşığın maşukuna can vermesine kadar dayanır. Can ve malın Allah yolunda,  vatan ve millet uğrunda feda edilebilmesi de, kulun Rabbine karşı muhabbetinin en güzel bir tezahürüdür. Bunun içindir ki Allah Resulü (sallâllâhü aleyhi ve selem): " Vatan sevgisi imandandır..." buyurmuşlardır.

Bir şeyin ne kadar sevildiği ise, gerektiğinde onun için yapılabilen fedakârlık ve göze alınabilen risk ile ölçülür. Bu bakımdan Çanakkale'de yaşananlar, her yönüyle müstesna bir vatan sevgisinin en canlı tezahürlerini sergilemiştir. Her yiğit:

Toprak, alın teriyle gülistan olur, civan,

Candır sonunda bağrına en makbul armağan!

Yurdumuzu, coğrafyamızı sevelim. Çünkü üzerinde yaşadığımız coğrafya, üstünde yaşayanları, kültürel dokusu ve yapısı, tarihi, üzerinde taşıdığı tarihi eserleri, tabii görünümü, iklimi ve birçok zenginliği bakımından sevmeyi hak etmektedir. Sevgili Peygamberimiz, " Vatan sevgisi imandandır" buyurmuştur.

Bu yurt, dedelerimizin kanlarıyla, terleriyle, elleriyle, emekleriyle, ilmek ilmek ördükleri desenleriyle ve motifleriyle yurt olmuştur. Şair ne güzel demektedir;

Toprakları toprak yapan üstündeki kandır,

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa, vatandır.

İnsan vatanını sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı vatan sayesinde kaimdir. (Namık Kemal)

Vatan sevgisi imandan gelir. (Hz. Muhammed)