Zor ve meşakkatli günlerden geçiyoruz. Ülkenin içinden geçtiği buhran ve yoğun gündem ortada.  Fetullahçı Terör Örgütü ( FETÖ ) / Paralel Devlet Yapılanması ( PDY ) ile devlet kanadında amansız bir mücadele başlamış durumda. Birçok kurumdan, kuruluştan bu yapının elemanları temizlenmeye çalışılıyor. İbret ve şaşkınlık içerisinde izliyoruz, takip ediyoruz. 

Bunlar, malum yapı, zamanında kimleri kandırmadı ki! En önemli silahları, milletin, vatandaşın gönlüne giriyorlardı. Ev ise ev, yemek ise yemek, ikram ise ikram, rahatlık ise rahatlık. Bir şekilde nefsin hoşuna gidecek derecede birtakım aktivitelerle kendilerine sempatizan topluyorlardı. Belki defaatle bilvesile çeşitli yazılarımda da zikretmişimdir. Bendeniz de zamanında bu yapının içerisinde üniversiteyi kazandıktan sonra yer almıştım Konya'da. Ama çok şükür, fazla bulaşmadan, onlara bağlı yaşamadan, mesafeyi koruyarak üniversiteyi bitirdim. Yine çok şükür, tabirimi lütfen hoşgörün onlardan gebe kalacak hiçbir faaliyetim olmadı. Zaten 17-25'ten sonra hepten uzaklaştım, soğudum. Bağlarımı kopardım. 

Gâvur kime denir? Acıma duygusu olmayana. Merhametsiz olana. Bunlar gâvurdan beter çıktı. Duyguları sinelerinde bile kalmamış. İnsan ve İslâm olmanın şartlarını kaybetmişler. Utanma hissinden ve pişmanlıktan uzaklar. Bütün kötü şeyler kıyafetleri haline gelmiş. Şehit edilen müminlere bir bakalım. Kimi boynundan vurulmuş, kimi göğsünden. 

Köprüde ve en önde bulunan kardeşlerimden biri, “ilk başta kuru sıkı mermi kullanıyorlar sandık” diyor. Ne yazsak yetersiz kalır, az olur.

İnsanlık, bir nasip meselesidir. Bu nasipten pay almamış olan üniformalı teröristler, sadece devleti değil, milleti de ele geçirmek istediler. 'Kardeşliğin tesisi için' masum insanları katlettiler. Sormadan edemiyoruz: Millet ve memleket kimlere emanet edilmiş? Yazmayacaktım ama yazayım: Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ın da iyi bir çevre temizliği yapması gerekiyor, zira yapıyor da.

Milletin ve ümmetin başına bela olan bu karanlık yapının tamamen tasfiye edilmesi şart olmuştur. Her türlü fenalığı yapabilecek tıynette olduklarını gördük. Cinnet hali, karakterleri, ruhları olmuş. Sapkınlık ve ihanet içindeler. Kâfir için kullanışlı bir şeye dönüşmüşler. Bundan daha acı ve tehlikeli ne olabilir?

İşgal girişimi sırasında şu ifadeyi çok sık duyduk: “Ordu içinde küçük bir grup.” Küçük veya büyük, bu ayrı bir tartışma konusu. Tartışılmayacak olan, daha doğrusu artık tartışılması gereken şudur: Bu grubun arkasında hangi ülke var? Soru ve sorun neredeyse, cevap da oradadır.

İçerdeki hainler, “vatandaş tarafından etkisiz hale getirildi” diyelim. Dışarda olanları bulup getirmek ise bu devletin milletine borcudur. Türkiye'nin büyüklüğünü görelim, gösterelim.

Yazmıştık, yine yazalım: Bu toprakların hain kontenjanı her zaman yüksek olmuştur. Kaderimiz ve imtihanımız böyle.

Vatan, namus demektir. Bu vatansızlara rahatlıkla namussuz diyebiliriz.

Kalbinde zerre kadar millî ve dinî duygu olan biri, kendi milletini / memleketini bombalar mı?