Güzel Türkistan sana ne oldu 

Seher çağında güllerin soldu 

Çemenler berbad, kuşlarda feryad 

Hepsi bir mahzun olmaz mı dilşad. 

Bilmem niçin kuşlar ötmez bahçelerinde

 *

Birliğimizin sarsılmaz dağı 

Ümidimizin sönmez çerağı 

Birleş ey halkım gelmiştir çağı 

Bezensin şimdi Türkistan bağı

 Uyan halkım bitsin artık bunca zulümler

*

 Bayrağını al kalbin uyansın 

Kulluk, esaretin her şeyi yansın 

Kur yeni devlet düşmanlar ürksün 

Yüce Türkistan göklere değsin 

Yayıl yeşer öz vatanın gül bağlarında 


Yukarıda sözlerini okuduğunuz Türkünün sözleri beni her seferinde duygulandırır ve alıp başka diyarlara sürükler. 

Bu Türküyü en iyi ve yürekten söyleyenlerden birisi de İbrahim Dülger’di. Onun sesinden dinlemek bana ayrı bir heyecan verir, çoğu zaman gözyaşlarımı tutamazdım. Geçen yılın sonlarına doğru Ahde Vefa Turan Derneği tarafından Doğu Türkistan’da yapılan Türk Soykırımına dikkat çekmek için düzenlenen bir panele gittiğimde İbrahim Dülger ile kapıda karşılaştık. “Azizim yine hüzünleneceğiz.” dedikten sonra kısa bir sohbet yaptık ve içeriye girdik. 

Programın sonunda kürsüye çıkan İbrahim Dülger, “Güzel Türkistan…” Türküsünü seslendireceğini söyleyince salon alkıştan adeta yıkıldı. Ama İbrahim Dülger kendisinden önce yapılan konuşmalar sırasında anlatılanlardan o kadar etkilenmişti ki gözyaşlarını tutamıyordu kürsüde. Konuşmasının devamında kardeşlerimize yapılan zulmü duyduktan sonra saz ve benzeri bir enstrüman çalmanın saygısızlık olacağını belirtip “Güzel Türkistan” Türküsünü hep birlikte söylememizi teklif etti. Ve istediği gibi salonda bulunanlar İbrahim Dülger’in öncülüğünde Türküyü seslendirdiler.

Bu meğerse bu Türküyü o güzel insandan son dinlememizmiş!.. Elbette biz bunu bilemezdik. Bu güzel insan 27 Ocak 2019 günü bu fani âlemden o hep hasretini çektiği baki âleme göç etti. Ve sevenleri tarafından Uşak’ta ebedi istirâhatgâhına uğurlandı.

Fark etti iseniz Prof. Dr. İbrahim Dülger’den bahsederken Prof. Dr. tabirini kullanmadım. Kendisi de bu dünyevi unvanı fazla kullanmazdı zaten. Tanıştığı kişilere kendisini takdim ederken “Ülkücü İbrahim” derdi. Çünkü onun için Ülkücü olmak bütün rütbelerin üzerinde bir makamdı. Ve bu rütbeye ulaşmanın güç olduğunu söyler, insan bir kez Ülkücü olduktan sonra bunu taşımanın sorumluluğuna sahip olmalı derdi. Ülkücü olmanın ayrıcalığını ve lezzetini tattığı için hiçbir faninin kulu olmaya yanaşmamış, doğru bildiğini konuşmuş ve doğru bildiği yoldan yürümüştü hayatı boyunca. Taşıdığı bu kimlik yüzünden ülkenin en iyi Ceza Hukukçularından birisi olmasına rağmen Devlet Üniversitelerinde görev verilmemişti. Özel Üniversiteler ise kendisine endişe ile yaklaşmışlardı birilerinin öfkesini üzerlerine çekme korkusu ile…

Yine kendisini davet eden Ülkücülerin düzenlediği konuşması engellenmişti Ülkücü İbrahim’in bizim çocuklar dediği kişiler tarafından. Asıl bu olaylar yıkmıştı Ülkücü İbrahim Dülger’i. Yetişmeleri için hayatını adadığı gençler birileri tarafından yönlendirilerek Ülkücü İbrahim’in karşısına çıkarılmışlardı. Onlar gençti, onlar bilmiyordu, ama onları yönlendirenler İbrahim Dülger’i iyi tanıyorlardı. Ne kadar uğraşsalar da İbrahim Dülger Ülkücüler aleyhine tek laf etmezdi, etmedi de. Sadece bizim çocuklar beni engelledi dedi. Ağzından bizim çocuklar için tek kötü laf çıkmadı, çıkmazdı da. O inanmış bir Ülkücü idi. Mevki, makam için birilerinin elini öpmemişti, öpmezdi de. 

O hep o çok sevdiği “Güzel Türkistan” türküsünde geçen “Birleş ey halkım gelmiştir çağı” çağrısını tekrarladı, ama birileri de bu birleşmeyi önlemek için bütün gücünü ve zekâsını harcadı. Şu anda bölünmüş Ülkücüler elbette bir gün oynanan oyunun farkına varacak ve Ülkücü İbrahim Dülger’in çağrısına uyup birliğe koşacaklardır. 

İbrahim Hocam, bu geçici âlemin kargaşasını ve iki yüzlülüklerini bırakıp adam gibi adamların toplantı yeri olan UÇMAĞA vardın. 

Ruhun şad olsun.

*

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun, Atsız’ın ölümü üzerine kaleme aldığı şiirden iki beyit’i İbrahim Dülger için yazmak istiyorum. 

Buradan uğurlarken onu binlerce Bozkurt
Orada karşılayan binlerce Alp-Eren var.

Töredir; konan göçer, doğan gün batar elbet
Tanrı zeval vermesin devlet, din ve KUR’AN var.