Dergimizin 19 Şubat’ta çıkacak olan sayısında hangi konuyu işleyelim konusunu tartışırken Cemre konusunu yazmaya karar verdik Anuş hanımla birlikte. Türk kültürünün önemli öğelerinden birisi olan Cemre, gazetecilik mesleği ile uğraşanlar için de farklı anılar taşır. Mesela mesleğe yeni başlayan toy muhabirler Cemrenin suya düşeceği gün boğaza gönderilir ve cemrenin resmini çekip getirmesi istenir. Toy muhabir akşama kadar boğaz kenarında bekler ama bir türlü suya düşen cemreyi fotoğraflayamaz.

Elbette biz işin gırgırında değil esasının peşinde idik ve araştırmamıza 7 Şubattan itibaren başladık. Kaynaklar tespit edip oradan bilgi almaya çalıştık. İlk öğrendiğimiz bilgi de Cemre’nin sözlük anlamı oldu. Cemre “KOR” anlamına gelen Arapça bir kelime imiş…

İkinci öğrendiğimiz de Cemrenin ilk olarak 21 Şubatta havaya düştüğü oldu. Ancak hiçbir kaynakta Cemrenin yüreğe de düşebileceği notu yer almıyordu. 14 Şubatta TV kanallarında yer bulan bir haberde “PKK’nın üst bölgelerinden birisi olan Gara’ya düzenlenen askeri operasyonların sona erdiğini, 53 teröristin etkisiz hale getirildiğini”  dile getiriyordu spikerler. Haberin sonuna da PKK’nın elinde tuttuğu 13 sivili katlettiği yer alıyordu.

Daha sonra cesetlerin Malatya’ya getirildiğini öğrendik. Yapılan otopsiler sonucu kimlikler meydana çıkmaya başladı. Açıklanan her isim sonrası yüreğimize düşen cemre kor misali bizi yaktı kavurdu. Sivil vatandaş olarak açıklananların asker, polis ve istihbarat görevlileri olduğu ve 2015, 2016 ve 2017 yıllarında terör örgütü tarafından kaçırıldıkları anlaşıldı.

13 vatandaşımızın katledilmesi, havaya düşmesini beklediğimiz cemreyi 21 Şubattan tam bir hafta önce 14 Şubatta yüreğimize düşürdü. 4-5 yıldır terör örgütünün elinde rehin tutulan (Esir kelimesini kullanmıyorum. Çünkü esaret devletlerarasında meydana gelen bir savaşta askerin askerler tarafından teslim alınmasıdır…) 13 güvenlik görevlimiz güvendikleri devlet tarafından kurtarılmayı beklerken eli kanlı teröristler tarafından katledildiler. Böylece Cemrenin yüreklere düştüğünü de öğrenmiş olduk.

Bu yürek yangını bana bir zamanlar “Analar Ağlamasın” sloganı ile başlatılan açılım sürecini hatırlattı. Hani o dönemde Akil Adamlar il il gezip açılımın faydalarını anlatıyorlardı. Ve bazıları hızlarını alamayıp ülke bayrağının değişmesini hatta ülkenin isminin değişmesini bile istiyorlardı. Geçekten Türk bayrağı ve ülkenin ismi değişse idi bu gün bu şehitleri vermez miydik?

Hani şair diyor ya…

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,

Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

Mesela o açılım sürecinde Akil Adamların dediği gerçekleşse bayrağımızın rengi değişse idi halen kandan aldığı rengini muhafaza etmek için şehit kanına ihtiyacı olacak mıydı? Ülkenin ismi değişse idi toprak vatan olmak için uğrunda şehadete koşacak evlatlar arayacak mıydı?

14 Şubatta yüreğimize cemre düştü. Bayrak ve vatan için canını veren 13 evladımız yüreğimizi dağladı. Kader deyip geçmeyeceğiz. Bayrak ve toprak istedi diye hoş görmeyeceğiz. Vatan ve bayrak için can veren şehitlerimizi unutmayacağız. Onlara kalbimizde yer vereceğiz ve yüreğimize düşen her cemrede onları hatırlayacağız. Ruhunuz şad olsun, kabriniz nur ile dolsun, mekânınız uçmağ olsun bu toprak için Can’dan geçen Alperenler.