Osman ibni Affan (r.a) ashabı kiramın önde gelenlerinden olup, ilk Müslümanların dördüncüsü ve Hulefayi Raşidin’in de üçüncüsüdür. Fil Vakasından altı sene sonra veya 574 senesinde Mekke’de dünyaya gelmiştir. Soyu Abdi Menafta Resulullah (s.a.v) Efendimiz’le birleşir. Kureyş kabilesine mensup olup Emevi soyundandır. Annesi Erva binti Küreyz, Allah Rasulünün halası Beyza’nın kızıdır. Hz. Osman (r.a.), iman ettiğinde pek çok sıkıntı ve çilelere katlandı. Amcası Hakem ibni Ebil As onu sıkıca bağlayarak hapsetti ve eski dinine dönmezse asla serbest bırakmayacağını söyledi. Hz. Osman (r.a.) dininden kesinlikle dönmeyeceğini bildirince, kararlılığını gören amcası onu serbest bıraktı.

Resulullah Efendimiz (s.a.v.) ve yanında bulunan Müslümanlar İslamı açıkladıkları zaman, Mekke’de İslamı duymayan kimse kalmadı. Hz. Ebubekir, Said ibni Zeyd ve Hz. Osman (r.a.) gibi sahabiler, insanları İslam’a gizlice davet ve teşvik etmeye koyuldular. Daha sonra Hz. Ömer, Hz. Hamza ve Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a.) gibi sahabiler de açıkça davet etmeye başladılar. Hz. Osman (r.a.) Müslüman olunca, Allah Resulü (s.a.v.) Efendimiz kızı Rukıye’yi onunla evlendirdi. Bu evlilikten ilk çocuğu Abdullah dünyaya geldi. Cahiliye döneminde Ebu Amr künyesiyle çağrılan Hz. Osman (r.a.) artık bundan sonra Ebu Abdullah künyesini aldı. Sonra kızı Leyla doğunca da Ebu Leyla künyesiyle zikredildi.

Osman (r.a) iki defa Habeşistan’a, daha sonra da Medine’ye hicret etti. Hz. Osman (r.a), ikinci defa hicret ettiğinde Habeşistan’da bir müddet kaldı, sonra Mekke’ye geri döndü. Resulullah (s.a.v), Medine’ye hicret etmekle emrolunduğunda, Hz. Osman (r.a.) diğer Müslümanlarla birlikte Medine’ye hicret etti. O, Medine’ye ulaştığında Allah Resulü’nün şairi Hassan ibni Sabit’in kardeşi Evse misafir olmuştu. Bundan dolayı Hassan, onu çok severdi.

Allah Resulü (s.a.v.) onu Mekke’de Abdurrahman ibni Avf ile kardeş yaptı. Hicretten sonra Medinei Münevvere’de gerçekleştirilen kardeşlik akdinde ise Evs ibni Sabit (r.a.) ile kardeş ilan edildi.

Hz. Osman’ın kılıcı Hz. Osman (r.a.), hanımı Rukıye (r.a.) ağır hasta olduğu için, Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in izniyle Bedir Gazvesi’ne katılmamıştı. Hz. Rukıye (r.a.), ordu Bedir’de bulunduğu esnada vefat etmiş, zaferin müjdesi Medine’ye ulaştığı gün toprağa verilmişti. Fiili olarak Bedir’de bulunmamış olmakla birlikte Rasulullah Efendimiz (s.a.v), Hz. Osman’ı Bedir’e katılanlardan saydı ve ganimetten ona da pay ayırdı. Hz. Osman (r.a.), Bedir hariç, bütün savaşlara katıldı. Rasulullah Efendimiz (s.a.v), Zatür Rika ve Gatafan seferlerinde onu Medine’de yerine vekil olarak bıraktı.

Birinci hanımı Rukıye (r.a) vefat edince, Allah Resulü (s.a.v) onu diğer kızı Hz. Ümmü Gülsüm (r.a) ile evlendirdi. İnsanlık tarihi boyunca Hz. Osman’dan başka hiç kimse bir Peygamberin iki kızıyla da evlenmemiştir. Bu sebeple Hz. Osman’a, “iki nur sahibi” manasına Zinnureyn lakabı verilmiştir. Hicretin 9. senesinde Ümmü Gülsüm (r.a) da vefat etti. Mekke devrinde Habeşistan’a hicret eden Osman (r.a), Medine dönemi boyunca sürekli Resulullah (s.a.v) Efendimiz’le birlikte olmaya gayret etti.

Hz. Osman (r.a.), zengin bir tâcir, mükemmel ve zarif bir cemiyet adamı idi. Medine’de Müslümanların ihtiyaç içinde bulundukları her durumda onlara yardım eder, bilhassa ordu techizinde hiç bir fedakarlıktan sakınmazdı. Bu sebeple onun zenginliği medhedilmiş ve başkalarına örnek gösterilmiştir. Hz. Osman (r.a.), iffet ve haya yönünden de örnek bir şahsiyettir. Allah Resulü (s.a.v), meleklerin bile ondan haya ettiğini haber vermiştir. Hz. Ebubekir (r.a.) halife seçilince Hz. Osman (r.a.) ona beyat etti. Hz. Ebubekir, halifeliği boyunca onunla hep istişarede bulunurdu. Hz. Ebubekir’in vefatından evvel, Hz. Ömer’i (r.a.) halife tayin ettiğini bildiren belgeyi Hz. Osman (r.a.) kaleme aldı. Ebubekir (r.a.), Hz. Osman’ın (r.a.) yazdıklarını ona tekrar okuttuktan sonra mühürletti. Osman (r.a.), yanında Hz. Ömer ve Üseyd bin Said (r.a.) olduğu hâlde dışarı çıktı ve oradakilere “Bu kâğıtta adı yazılan kimseye beyat ediyor musunuz” diye sordu. Onlar da “evet” diyerek bunu kabul ettiler. Hz. Ömer (r.a.), son haccında Allah Resulünün hanımlarının da hacca gitmelerine izin verdi. Yanla­rında da Hz. Osman ile Abdurrahman ibni Avfı (r.a.) gönderdi. Osman (r.a) ara sıra: “Dikkat edin, kimse hanımlara yaklaşmasın ve bakmasın!” diye nidâ ediyordu. Müminlerin anneleri ise, develerin üstündeki hevdeclerde idiler.

Hz. Osman (r.a), 644 senesinde halife seçildikten sonra, Hz. Ömer’in (r.a.) yolunu izleyerek siyasetini devam ettirdi. Onun zamanında ordudaki asker sayısı daha da arttı ve fethedilen topraklar genişledi. Başta Sasani İmparatorluğu’nun son eyaleti Ermeniye olmak üzere, Kuzey Afrika kıyıları ve Anadolu’nun bir bölümü İslâm devletinin hudutları içine dahil edildi. Hz. Osman (r.a), hilafeti devraldığında İslam fetihleri hızlı bir şekilde devam ediyordu. Osman (r.a.), İslami tebliğin girmiş olduğu yayılma sürecini aynı hızla devam ettirmeye çalıştı. Ermenistan, Horasan, Kuzey Afrika, Kıbrıs, Trablus ve Taberistan’ı fethetti, İran’daki ayaklanmaları bastırıp merkezi yönetimin nüfuzunu yeniden tesis etti. İslam ordularının önündeki mâniler kaldırıldıktan sonra Hz. Osman (r.a.), komutanlarına hiç vakit kaybetmeden Cebel-i Tarıkı geçerek Endülüs’e girmeleri emrini verdi.

Diğer taraftan Muaviye (r.a), Hz. Osman’dan izin alarak, Suriye sahillerinde oluşturduğu donanma ile Akdeniz’e açılmış ve müslümanlar denizlerde de Bizans’a karşı varlık göstermeye başlamışlardı. Bir müddet sonra Muaviye, donanmasıyla denize açılarak, Kıbrıs Adası’na çıktı. Abdullah ibni Sad, Mısır’dan onun yardımına gitti. Kıbrıs, yıllık yedi bin dinar cizye ile İslâm hakimiyetini tanımak zorunda kaldı. (Hicri 28) Bu miktar onların Bizans İmparatoruna ödediği meblağ idi. O günlerle ilgili bir hâtırayı Cübeyr ibni Nefir (r.a) şöyle anlatır: “Kıbrıs fetholununca, ahalisi dağıtıldı. Halk birbirine ağlıyor, üzüntü duyuyordu. O esnada Ebüd Derda Hazretleri’ni, tek başına oturmuş ağlarken gördüm. Ona: «Ey Ebüd Derda! Allah’ın, İslamı ve Müslümanları üstün kıldığı bir günde seni böylesine ağlatan nedir?» diye sordum. Şu cevabı verdi: “Yazıklar olsun sana ey Cübeyr!.. İnsanlar Allahın emrini terkedince, O’nun katında ne kadar da değersizleşiyorlar. Bunlar bir zaman, iktidar ve mal mülk sahibi, güçlü kuvvetli kişilerdi. Allahın emirlerini terk ettikleri zaman, işte gördüğün bu duruma düştüler.” (İbnül Esir, el Kamil, III, 96-97; Ebu Nuaym, Hilye, I, 216-217) Ashabı kiramın, mağlub ettikleri düşmanları hakkındaki bu müşfikane duyguları ne kadar ibretlidir. Gözleri, onların malında mülkünde değil, gönüllerinin Allah’a yönelmesinde… Hz. Osman devrinde Bizans’a karşı kazanılan en parlak ve kesin zaferlerden birisi hiç şüphesiz Zatüs Sevari deniz savaşıdır. Abdullah ibni Sad’ın komutasındaki İslâm donanması, İskenderiye açıklarında Bizans İmparatoru Konstantin komutasındaki büyük donanmayla karşı karşıya geldi. Bizanslıların gemi sayısı hakkında verilen bilgiler, beş yüz ile sekiz yüz arasında değişmektedir. İslâm donanmasının sahip olduğu gemi sayısı ise iki yüz civarındaydı. Yapılan savaşta Bizanslılar büyük bir mağlubiyete uğratıldı. Konstantin, Sicilya Adası’na sığınmak zorunda kaldı. Sicilya ahalisi İmparatorun zulmünden usanmış olduklarından Kostantini öldürdüler. Hicretin 32. senesinde Muaviye (r.a) gemilerini İstanbul’a kadar gönderdi. Osman (r.a) zamanında topraklar çok genişlemiş ve zenginlik iyice artmıştı. Maddi imkanların genişlemesiyle bazı ictimai değişmeler de başladı.

Hz. Osman’ın (r.a.) hilafeti 12 sene sürdü. Hilafeti esnasında yaptığı mühim hizmetlerden biri de, Ebubekir (r.a) zamanında toplanıp Mushaf haline getirilmiş olan Kuranı Kerim’i tekrar kontrol ettirerek çoğaltıp çeşitli merkezlere dağıtması oldu. Önceki halifeler gibi Osman (r.a) da çok hadis rivayet etmemiştir. Onun Resulullah (s.a.v) Efendimiz’den rivayet ettiği hadis sayısı 146’dır. Hz. Osman (r.a), asiler tarafından 22 gün muhasara edildikten sonra 17 Haziran 656 Cuma günü Medine’de şehit edildi. Şehid edilirken Hz. Hasan ve Kelb kabilesinden olan zevcesi Naile binti Ferafisa yaralandı. Hz. Osman’ın naşı, geceleyin hanımı ve birkaç samimi dostu tarafından, gizlice defnedildi. Hz. Osman’ın (r.a.) şehit edilmesiyle başlayan dönem, İslam tarihinde bir dönüm noktası teşkil etmiş, bu tarihten sonra iç karışıklıklar ve fitneler birbirini takip etmiştir.