Genelgenin konusu, 17 Aralık operasyonundan sonra çok tartışılan, “Adli kolluğun görev, yetki ve sorumlulukları.”

Tarihi 18.10.2011.

Genelge hâlâ HSYK'nın sitesinde durmaktadır ve yürürlüktedir. 

Genelgede başta 5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve ilgili yönetmeliklere atıflar yapılmış olup, genelge hükümleri ile başta CMK olmak üzere diğer mevzuat hükümlerinin uyumlu olduğu görülmektedir.

İşte size bu genelgeden birkaç kesit (Aşağıdaki alıntıların bir kısmı genelgede kanun ya da yönetmelik hükmü olarak yer almaktadır):

“5271 sayılı Kanunun! 161 inci maddesinde! “

“Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.”

 “Soruşturma işlemleri, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adli kolluğa yaptırılır. Adli kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının adli görevlere ilişkin emirlerini yerine getirir.”

“Adli kolluk, adli görevlerin haricindeki hizmetlerde, üstlerinin emrindedir.”

 “Gerektiğinde veya Cumhuriyet savcısının talebi hâlinde, diğer kolluk birimleri de adli kolluk görevini yerine getirmekle yükümlüdür.”

 “Adli kolluk görevlilerine, adli görevi bulunmayan üstleri tarafından, yürütülen soruşturma ile ilgili emir ve talimat verilemez.”

“hükümleri yer almaktadır.”

“B-En üst dereceli kolluk amirlerinin hukuki durumu ve adli kolluk sorumluları”

“Bilindiği üzere, Adalet Bakanı ve valilerin hazırlık soruşturmaları ile ilgili emir verme ve talepte bulunma yetkileri, Avrupa Birliğine uyum yasaları çerçevesinde yapılan mevzuat değişiklikleri sonucunda kaldırılmıştır! Bu kanuni düzenlemeler karşısında, Adalet Bakanı ve mülki amirler de dâhil olmak üzere Cumhuriyet savcıları dışında hiçbir mercinin adli soruşturmalarla ilgili talepte bulunma ve kolluğa emir verme yetkileri kalmamıştır.”

“C-Vukuat raporu bildiriminin soruşturmanın gizliliğine etkisi

Bu itibarla;

1- Adli kolluk görevlilerinin; el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek, Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda ! tüm delilleri! toplamak, muhafaza altına almak ve bunları bir fezleke ile Cumhuriyet savcısına sunmak zorunda olduklarının bilinmesi,”

7- Adli kolluğun, sıralı amirlerine ve mülki makamlara, meydana gelen bütün adli olayları en ince ayrıntısına kadar bilgi ve haber verme zorunluluğu bulunmadığından önleyici kolluk görevi ile güvenlik ve asayişin sağlanması bakımından genel ve bilgilendirme amacına yönelik düzenlenecek vukuat raporunun, soruşturmanın gizliliği ile masumiyet karinesinin ihlaline ve delillerin kaybına sebep olmamak koşuluyla verilmesi, aksi bir durumun tespiti hâlinde, derhâl Cumhuriyet savcısı tarafından ilgililer hakkında soruşturma açılması!”

Genelge oldukça uzun. 

Özetlemek gerekirse genelgede;

1. Adli kolluğun doğrudan doğruya Cumhuriyet Savcısına (Başsavcıya değil!) bağlı olduğu, adli kollukla ilgili konularda kendi amirlerinden emir alamayacağı,

2. Gizlilik arz eden konularda sadece emir aldığı savcıya bilgi vereceği, kendi amirlerine bilgi veremeyeceği, aksine davranışın soruşturmayı gerektirdiği,

3. AB uyum kanunları çerçevesinde “Adalet Bakanı ve mülki amirler de dâhil olmak üzere Cumhuriyet savcıları dışında hiçbir mercinin adli soruşturmalarla ilgili talepte bulunma ve kolluğa emir verme yetkileri kalmadığı” açıkça düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeler;

1. Adli kolluğun ya da savcının başsavcı ya da bakana bilgi verme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Özellikle soruşturulan kişi bakanın kendisi ve çocuğu ise bilgi verilmesi soruşturmanın gizliliğinin ihlâli anlamına geleceği için suçtur.

2. Adalet Bakanı'nın savcıya emir ve talimat verme yetkisi yoktur. 

3. Adli kolluk savcının emrini yerine getirmek zorundadır. Kendi amirleri aksine bir emir verseler dahi savcının emrine uymak, gerekirse bakanın emrini yerine getirmemekle yükümlüdür. Aksine bir davranış yine suç teşkil edecektir.

4. Gerek bu genelge gerekse genelgenin dayandığı kanun ve yönetmelikler 17 Aralık'tan çok önce, AK Parti hükümeti döneminde çıkarılmıştır. 

HSYK'nın yapısı aynı hükümet tarafından 2010 Anayasa değişikliği ile bu hale sokulmuştur. 

HSYK üyelerinin seçimle belirleneceği hükmünden sonra YARSAV'ın listesinin karşısına Adalet Bakanlığı'nın listesi çıkarılmış, Bakanlığın tarafsız olması gerektiği yönündeki itirazlar kulak ardı edilmiş ve sonuçta seçimi Bakanlık listesi kazanmıştır. Bugün paralel yapı olmakla suçlanan HSYK üyeleri Bakanlık listesinden seçilen üyelerdir.

Kısaca, Sayın Başbakan'ın, “böyle bir şey olabilir mi?” diye şikâyet ettiği her şey kendi eseridir.

Fazla söze gerek var mı?