Türkiye'nin şu an iki hedefi var: 2023 ve 2071. İdarecilerin değil, devletin kızıl elmaları bunlar. Kişi ve kurumlardan ziyade milletin tâ kendisini ilgilendiriyor. Birincisi istiklâli, ikincisi istikbali temsil ediyor. Malazgirt'in bininci yılı geldiğinde, yaşayanların çoğu yaşamayacak. Özetle: Evlatlarımız için. Milletin ve memleketin bekâsı adına.

Peki bu hedefler niçin belirlendi? Tehdit görüldü, tehlike sezildi. 'Millî birliği yeniden tesis etmek zorundayız” açıklamaları, bir hakikati ortaya koyuyor. Şunu da biz ifade edelim: İnsan çeşit çeşit, yer damar damar. Herkesi kazanmak asla mümkün değildir. Çoğunluk yeterlidir. Madem varlık mücadelesinin içindeyiz, o halde düşük bir yarışma programının şehit haberlerinden daha fazla ilgi görmesini nasıl karşılayacağız? Bu da bizim kaderimiz. Alnımızın yazısı, topraklarımızın yazgısı.

İlginç bir hayat hikâyesi olan Tataristanlı gazeteci Fatih Kerimî, Balkan Harbi sırasında İstanbul'dadır. Ordunun hali ve memleketin vaziyeti ortadadır. Düşman Çatalca önlerine gelmiştir. İşte onun şahitliği: “Caddenin iki yanındaki sayısız kahvehanelerde o kadar çok insan oturmakta idi ki, hiç birisinde ayak basacak yer yok. Kahvehanelerin sadece içleri değil, önleri de dolu. Kaldırımlara iskemleler koyup oturmuşlar, âdeta geçilmiyor. Hepsi de gayet sağlıklı, genç ve zinde Türkler. Gayet düzgün giyinmişler. Hepsi de mütekebbirane oturuyorlar. Her gün ve İstanbul'un her yerinde durumun böyle olduğunu gördük.”

Ülkemizdeki cereyana gelen olayları, bölgemizde yaşanan gelişmelerden bağımsız değerlendiremeyiz.

Uzağı seçebiliyor, fakat yakını görmekte sıkıntı çekiyoruz. Üzüntü ve şaşkınlığımız, çoğu zaman, beklemediğimiz kimselerden, yani yakınımızda olanlardan kaynaklanıyor. Bunu da yazgı bahsine ekleyelim.

Dün yardımına koştuklarımız, haklarını savunduklarımız, bugün bize fenalık ediyor. Elbette acı. Soru belli: İyiliğin karşılığı kötülük müdür?

Emin Işık, kırk yedi sene evvel, Hareket dergisinde 'En Büyük Tehlike' başlıklı bir yazı kaleme almış. (Mart 1969) Yazıdan: “Doğuda Batman ve Raman petrolleri için bir Kürdistan kurulabilir.” Henüz terör örgütü ortaya çıkmamış. Bölgedeki il ve ilçelerin büyük kısmı sağ partilerin kalesi konumunda. Sonrası malum.

Geldiğimiz nokta itibariyle, coğrafyamızda yaşananları sadece petrole bağlamak, enerji savaşları olarak okumak yeterli olmaz. Soralım: Rusya'nın petrole mi ihtiyacı var? Dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticilerinden biri değil mi?

Yine Fatih Kerimî'ye dönmek isterim. Çünkü yakını ve uzağı beraber, aynı anda görmüş. Balkanlar'ın kaybından sonra, Ermeni ve Kürt meselelerinin sırada olduğunu söylüyor. Sorun çıkacak veya çıkarılacaktır. Avrupa devletlerinin müdâhil olacağını belirtir. Bilindiği için, devamını yazmayalım. Hayatı üstüne konuştuğumuz bir büyüğümüz, sohbetin sonunda, ferahlık veren şu cümleyi söyledi: “Güzel günlerimiz daha çok oldu.”

Tam da burada, aklıma gelen bu. Sıkıntılar yaşadık, yaşıyoruz ve yaşayacağız. İnancım o dur ki, güzel günlerimiz daha çok olacak.