Tarihin kara,tozlu sayfalarında nice insanlığı acıtıcı olaylar yaşanmış. Yaşanıyor.

Son zamanlarda özellikle enerji bölgelerinde ama mezhep, ama din, ama güç, ama vaat edilmiş topraklara olan vahşi yürüyüş, hep bir zulüm hızlanarak devam ediyor.
Üstelik modern zamanlarda, uygar milletlerin yani uygar olarak tanımlanan milletlerin yaşadığı bir dönemde. Hayvanların, bitkilerin çevrenin korunması için bilincin en çok geliştiğini düşündüğümüz bir dönemde, maalesef insanlar katlediliyor.

Doğu Türkistan'da yok sayılan Türkler. Var olmaya çalıştıkça yaşam hakları zalimce gasp ediliyor; derileri yüzülerek.

Kerkük, Musul'da yaşayan Türk nüfus yok sayılmaya başlıyor.
Myanmar'da Budist rahipler, insanları sırf Müslüman diye katlediliyor ki, son yüzyılda Budizm ruhsal aydınlanma adına hayli popüler olmuş, dünya toplumlarında Budist öğretiler saygı görmeye başlamıştı.
Suriye'de  başlangıçta otoriter dikta rejiminin on yıllar zulmü ve ondan kurtulmak için özgürlük adına çıkıp şimdilerde din adına başka bir zulmü yapan İŞİD örgütü.

Ve bitmeyen Filistin sorunu,.Abdülhamid Han'ın vermek istemediği, zamanla hızla toprak kaybeden Filistin Devleti, Gazze, İsrail'in vaat edilmiş topraklara doğru yürüyüşünün postalları altında ezilmeye devam ediyor.
Üstelik uygarlaşma yolunda örnek aldığımız, ülkelerin gözü önünde, hatta açık destekleriyle.

Tabii bütün bu gelişmeler karşısında devletimiz ve milletimiz her zamanki gibi hatta hızla artarak zulüm görenlerin yanında yer almaya devam etmekte. Ülkemiz halkı acıları kalplerinde hissetmekte. Fiilen yardım kampanyalarıyla onlara destek olmaya çalışırken, protestolarla ve diplomatik kanallarla da dünyanın dikkatini bu bölgelerde yoğunlaştırmaya çalışmakta.
Bir taraftan hal ile bir taraftan dualar ile niyetlerimiz ve amellerimizle zulme karşı koymaya çalışıyoruz.
Zulmeden ülkelerin mallarını boykot ediyor, sosyal medyada da tepkilerimizi mümkün olduğunca koyuyoruz.
Ama zulüm hızını kesmeden devam ediyor. Ve bizler tepki koyarken bile onlara hizmet ediyoruz. Onların mallarını kullanıyoruz. Onları örnek alıyoruz. Modern dünya diye bu zulümlerin ortaklarını baş köşeye oturtuyoruz. Ve onların koymuş olduğu standartlara göre yaşıyoruz. Değişmez konular gibi ölçülerimizi uyduruyoruz, uydurmak zorunda kalıyoruz.

Neden? Nerede yanlış yapıyoruz? Yoksa protesto kolay bir yol mu?

Bunun önüne geçebilmemiz için daha bir şeyler yapmamız lazım. Bireyden başlamak üzere, devletimize kadar?

Bilimde sanatta, teknolojide hızla standartları koyan, şartları belirleyen, milleti stratejik güç haline getirecek adımlar atmalıyız.

Hepimiz daha çok okumalıyız, öğrenmeliyiz. "Bir günü bir gününe benzeyen bizden değildir" diyor Peygamber Efendimiz. Artık kopyayı taklidi bırakacağız.

Hepimiz hayatımızı kontrol edelim, her gün yeni bir şey yapmanın telaşında olalım. Yoksa Sadece protesto, slogan çok kolaycılık oluyor.
Tamam başka malları almayalım ama protesto ederek değil, daha iyisini yaparak, daha sağlıklısını yaparak. Sadece başkalarını kötülemek bizi adam etmez. Eleştirmek yetmez. Basit uyanıkça davranışın ötesine geçmez. Biz rol yapmış oluruz. Bilim, sanat bizim söz sahibi olduğumuz alanlar olmalı. Yapamayacağımızı asla düşünmemeliyiz. Hepimizin yapabileceği, çok önemli sonuçlar doğurabileceği  değerlere sahibiz.

Aydınlanmamız lazım. Aydınlanacak tarafımıza enerji olmamız, eğer bir kaynağa sahipsek ki insan en önemli kaynak, aydınlanmanın önünü açacak adımları biz atmalıyız. Eğer aydınlanma ihtiyacımız varsa kaynak bulmalıyız. Aydınlanmayı paylaşmamız, topluma yaymamız, aydınlanmayı, aklı, feraseti, bilimi toplumun ortak paydası haline getirmeliyiz.

Yoksa bir düğmeye basarlarsa koca millet sarsılır, dünya sarsılır ve sarsılıyor. Gelişmiş dediğimiz tek dişi kalmış canavarın oyuncağı olmaktan kurtulamayız. Tıpkı Filistin'in bir zamanlar olduğu gibi. Irak, İran, Suriye'nin olduğu gibi. Sınırların cetvelle çiziliverdiği zamanlarda. Koca Osmanlının darmadağın olduğu gibi. Toplum mühendislerinin malzemesi olmaktan kurtulamıyoruz.

Zaman şikayet zamanı değil, zaman çözüm üretme zamanı.

Olmaz deme kolaycılığından kurtulmamız dileğiyle. Her insan dünyayı değiştirecek bir değere sahiptir. Yeter ki niyeti sağlam, duası büyük olsun ve inanalım.