AKP- Cemaat Savaşı bütün acımasızlığı ile devam ediyorken başbakan, cemaati “Haşhaşinler topluluğu” olarak tanımladı. Biraz tarih bilgisine sahip olanlar bu terimle kast edilenin Hasan Sabbah tarafından kurulan ve Alamut Kalesinde üstlenen Batınîler olduğunu anlamışlardır. 

Hasan Sabbah taraftarlarının en belirgin özelliği, alıştırıldıkları uyuşturucu sonucu Alamut'ta oluşturulan sahte cennetlere gönderilmeleri ve burada tutulan cariyeler tarafından kendilerine hizmet ettirilmesidir. Bu sahte cennetleri gören ve aynı zamanda haşhaşa bağımlı hale getirilen fedailer, cennet vaatleriyle suikastlere gönderilmektedirler. 

Bu tarikatın suikast düzenleyerek şehit ettikleri en önemli insanlar, Sultan Alparslan, Melikşah ve Nizamülmülk'tür. 

Bu gün binlerce samimi Müslüman'ın taraftarı olduğu bir cemaati (hem de on yıldır birlikte çalıştığınız ve istedikleri her şeyi verdiğiniz bir cemaati) sırf yönetim kadrosunda bulunan elli altmış kişinin size karşı başlattığını düşündüğünüz bir harekete kızarak böylesine İslam dışı bir örgüte benzetmek ne kadar vicdani bir durum? Kaldı ki elinde devletin bütün kurumlarını ve gücünü tutan bir kimse olarak bu iftiraları boşa çıkartabilecek bir konumdasınız. 

Buna rağmen iftira olduğunu söylediğiniz iddiaları araştırmakla görevli polis ve savcıları görevden alarak veya görev yerlerini değiştirerek “abdestinden şüphesi olmayanın, namazından şüphesi olmaz” sözünü taca atıyorsunuz ve insanların kafasında ACABA!  sorusunun doğmasına sebep oluyorsunuz.

Suçsuz bir Müslüman'a hatta bir insana iftira atmanın ne kadar büyük bir bühtan olduğunu biliyor olmanız gerekir bir mümin olarak! 

***

İşte bunları düşündüğüm sırada AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan'dan bomba gibi bir açıklama geldi. Halkın dinlenme ve park ihtiyacını gideren İnönü Parkı'nın içinde bulunan Camlı Köşk'ün seçim çalışma bürosuna dönüştürülmesi açılışını yapan Arslan, Başbakan Erdoğan'ı “Bir Dünya Lideri” olarak tanımladı. Bu tanımlama her halde Sayın Arslan'ı tatmin etmedi ki işi daha da ileriye götürdü. Belki de daha önce Mehmet Metiner'in “başbakan'a biat” açıklamasının gerisinde kalmak istemedi. 

Hızını alamayan Arslan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu seçim ayrı bir seçim. Bu seçim AKP'nin belediye başkan seçimleri değil, bu seçim ülke seçimi, bu seçim vatan seçimi, bu seçim ülkenin demokrasisinin, kalkınmasının daha da ilerlemesini sağlayacak olan seçimdir. Türkiye olarak artık koşmaya başladık. İşte bu koşan arabanın tekerine bir şey sokma hedefi olanlarla karşılaştık. Bunun sebebi, Türkiye'nin Ortadoğu'da dünya ülkeleri arasına girmesini istememeleri. Çünkü başında öyle bir lider var ki dünya liderliği kabiliyetinde ve Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler. Özellikle dış mihraklar. Türk halkı 2002'den bu yana bütün bunlara izin vermedi, inşallah bundan sonra da izin vermeyecektir. Biz bundan Düzce olarak eminiz.”

Bu cümleleri okuduktan sonra söylenecek çok söz var. Biz söylenmesi gerekenleri Diyanet İşleri Başkanına bırakıyoruz. Sadece bir Müslüman olarak “Bu adam çıldırmış olmalı!” diyoruz. 

Gerçekten de şirk kokan bu sözleri bu kadar pervasızca kullanabilmek için insanın çıldırmış olması gerekir. Veya bundan binlerce yıl öncesine gidip Nemrut ve Firavun dönemlerinde yaşanılıyor olması gerekir. Aksi takdirde kendisini Müslüman olarak tanımlayan hiç kimse bu sözü kullanmaz ve yine kendisini Müslüman olarak tanımlayan hiçbir kimse kendisine bu vasıflarla hitap edilmesini kabul etmez.

***

Kendisine karşı komplo düzenlediklerine inandığı bir cemaate ve taraftarlarına “Haşhaşinler” yaftasını yapıştıran Başbakan, kendisini Tanrılık mertebesine çıkaracak bu sözleri sarf eden çılgın vekil için nasıl bir tabir kullanacak acaba? 

Meydanlarda “siyasete girerken beyaz kefen giymeyi de kabul ettiğini” söyleyen Başbakan, Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde taşıdığına gerçekten inanıyor mu? Bu vasıfların içinde “sonu olmayan, yani ölümsüz” olma özelliğinin kendisinde bulunduğunu düşünüyor mu? Dünya malını, ahrete tercih etmesinin sebebi bu olabilir mi? 

Yoksa bu milletvekilinin kendisine iftira attığını söyleyip bir an önce istifasını isteyecek mi? Elbette Başbakan bir Müslüman olarak bu sözden son derece rahatsız olmuştur. Milletvekilinin de istifasını isteyecektir. Ancak şu karışık durumun bir an önce bitmesini bekliyordur istifa istemek için. Azalan milletvekili sayısı sonrası hükümetin düşürüleceğini düşünüyor olabilir. Bu düşünce dünyevi bir çıkar gütmüyor mu sizce? 

***

Başbakan'ın Arslanlar'a özel bir ilgisi de olabilir. Bir zamanlar Diyarbakır milletvekili İhsan Arslan, Kürt kimliğinin Anayasada yer almasını istemişti. Tokat Milletvekili Zeyid Arslan yaptığı küfürlerle gündemi işgal etmişti. Şimdide Düzce Milletvekili Fevai Arslan, Başbakana “Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan lider” sözünü söyleyerek şirke koşuyor. 

Arslanlar'ı emir altına sokmak demek ki doğru bir iş değil. Bırakalım onlar kendi yaşam alanlarında özgürce yaşasınlar.