Hayata ters köşe yapmaya kalkışmak sobelenmektir. Suyun akışını tersine çevirmek, gündüzü ve geceyi yaradılışının aksine kullanmak gibi.  Sonsuz kuvvet kudret sahibinin kurmuş olduğu düzenin aksine bir yaşam tarzını benimsemek, kısa vadede normal gözüksede uzun vadede şüphesiz etkisini gösterecektir. Nitekim uzun süre gece çalışan insanlarının ruhen ve fiziken sağlıklarının bozulduğunu görmüşüzdür. Sadece insanlar değil doğadaki tüm canlılarda bu yaşam tarzına uyarlanmıştır hilkatte…

Her şey ayın on dördü, güneşin en parlak ve aydınlatıcı anı, gözün en uç görebildiği nokta kadar sofiyane bir vaziyette dururken önümüzde,kör olma telaşına kapılmamız ancak insanoğluna verilmiş bir haslet olsa gerek. İnsan, yaratılışından mıdır yoksa midesini beyninden daha çok dinlediğinden midir ki bir türlü doğruyu göremiyor!?..  Ya da doğru yönü gösteren sinir uçlarını körelttiği için mi yolunu bulamıyor,buda bir başka soru… Öyleolmasaydı oncatecrübe ve deneyime, onca geçmişte yaşanan keder ve elemlere rağmen eğrinin peşinden giderek doğruya ulaşmaya çalışır mıydı!?..

Olayı biraz basitleştirirsek.  Bir miden olduğu için ne kadar yemeye çalışırsan çalış onun alım kapasitesinin sınırını aşamayacaksın. Ne kadar uzun yaşayacağını sanırsan san, günümüzde en uzun yaşayan insanların ulaştıkları yaş sınırını fazla geçemeyeceksin. Öyleyse nedir bu endişe, bu telaş? Nedir bu koşuşturma? Bu açlık, bu ölümüne savaş?.. İçimizden birileri günün birinde yer küredeki insanların gezeğene sığamayacağın mı söyledi yoksa bizden habersiz. Dünyada her canlının yiyeceği kadar yiyecek, barınacağı kadar yer kalmayacak mı günün birinde?!..

Dünyanın insan nesli ve canlı nesli ne kadar olursa olsun herkese yetecek kadar geniş ve verimli olduğunu bildiğimiz halde neden daha ağzımızdakini gevmeden iki elimizle birlikte yeni lokmaları basmaya çalışıyoruz!?.. Oysa ne yediğimiz aş son aşımız nede dünyada geçirdiğimiz o saat son saatimizdir. Tabiki bu sınırlama, yarınının ne olacağı konusunda fikir yürütemeyen biz insanlar içindir. Belki de yaratıcı tarafında insana verilen en büyük nimet: ne zaman, nerde ve nasıl gezeğeni terekedeceğini bilmemesidir. Bu gerçeği,eskilerintabiriyle: “hikmetinden sual olunmaz” söylemi en açık ve en detaylı bir şekilde özetliyor.

Yaşamımız bile hudut, yiyeceğimiz bila nihayet değilse koşturmamamız neden pervasızca? İnsanoğlu benliğinde bulunan araştırma ve merak yetileri gereği, hayatını kolaylaştırmak için birçok buluşlara imza atmıştır. Bu buluşların bir kısmı tesadüfen olsa da bir kısmı zorunluluktan dolayı amansız çalışmalar sonucu elde edilmiştir. Ben insanların bu icatları ortaya koyarken faydasıyla zararının hesabının yapılmadığını düşünenlerdenim. Örnek vermek gerekirse, ateşi insanlık adına hizmete sunan mucit, her ne kadar iyi bir iş yapmış gözükse de insanlık adına, onun kötüye kullanılmasına mani olacak hiçbir koruyucu önlem ortaya koymamıştır. Takdir, insanların hür iradesine bırakılmıştır. Her ne kadar kötüye kullanımı konusunda yasal sınırlamalar getirilse de zihnen ve fikren buna hazırlanmamıştır.

Ateş: insanların çiğ yiyemeyeceklerini pişirmesine; tekerlek:gidemeyeceği yolları kısaltmasına; yazı: onca caba sonunda elde edilen bilgilerin kayıt altına almasına; pusula: yeni yerlerin keşfine, yönünü bulmasına; buhar makinası,elektrik: sanayinin gelişmesineve aydınlığa kavuşmamıza; bilgisayar: çitlere sığmayan bilgileri depolamamıza ve istediğimiz zaman kısa bir surede onlara ulaşmamıza; kredi kartı; ihtiyaç nedeniyle borç dilenmeden kurtulmamıza; televizyon; başka yerlerde yaşayan bizim dışımızdaki canlıları görmemize ve cep telefonu: yol kat etmeden, darda kaldığımız zamanlarda sevdiklerimize ulaşmamıza kolaylıklar sağlasada, kötülüklerin önünü açmadada bir o kadar kolaylıklar getirmiştir.

Evet, internet: yakınımızda olmayan, dünyanın öbür ucundaki bilgilere bir iki tuşla ulaşmamamızı sağlamaktadır. Ama aynı zamanda bize bilmediğimiz kötülükleri de öğretmeye vesile olmaktadır. İyi insanlar arasında yaşayan insanların kötülerden haberdarolmasının önünü açmıştır. Aynı zamanda kötü ruhlu insanlarada yeni kötülük etme metotlarınıöğretmiştir. Öyleki normal insanın düşünmekten bile aciz olduğu birçok kötülük yapma metotları ve uygulayış biçimleri bu sayede insanların beyinlerine kazınmıştır.

Demekki, sadece avladığı havanları taşımak, vahşi yaratıklardan korunmak için koruyucu meskenler yapmak uğruna yuvarlak odunların yuvarlanmasından esinlenerek tekerlek yapmak, kuşların uçuşundan ilham alarak bir yerden bir yere kısa sürede ulaşımı kolaylaştıran uçaklar icat etmek, sadece insanlık yararına bir şeyler yaptığını söylemek için yeterli değildir. Aynı icatlarla kötülüklerde hızla işlenmekte, bir taraftan aydınlıklar ortaya çıkarken diğer taraftan karanlıklara da yol gösterilmektedir.

Sormak lazım, insanlık bu akıl almaz icatlara imza atarlarken bunlarının günün birinde kendi hayatına son vereceğini düşünmüş müdür? Belinde silah taşıyan insan, bir gün o silahı kendinden daha güçlü birisinin alarak, hayatına son vereceğini döşünse o silahı taşımaya devam eder mi? Yada her insanın beline bir silah versek, o silahlar varken insanca konuşmalar hala devam eder mi? Peki kim bu insanlık yararına icat edilen bunca yeniliğin, onların yararına kalmasını sağlayabilecek? Kitap sayfalarında kalan yasalar, insanların beynine nakşolmadan ne faydasağlayacaklar!?... Eğitimsiz, hak ve hukuktan habersiz yaşayan insan sürüsü,  yaratıldığı gibi yaşayan dağdaki yırtıcılardan daha ha tehlikeli değiller mididir?..

Yapmış olduklarımızla, teknolojide ve sanayide vardığımız gelişmelerle sevinmeli miyiz yoksa şapkamızı önümüze koyup düşünmeli mi!?.. Yoksa o teknolojik güçleri ellerinde tutan bir avuç insanın sevincine farkına varmadan bizde mi katılmalıyız. Bir başka deyişle,orantısız güce karşı ne yapmamamız gerektiğinin hesabını yapmanın zaman gelmedi mi hala. Bu gün o gücün başkasında olması her zaman onda olacağı anlamına gelir mi? Gün olur devran döner o güç başkasının eline geçer… Öyleyse önemli olan, o gücün sahibi olanların, yarın o güç ellerine geçen diğer insanların bu günün intikamını almamaları için haksız ve adaletsiz eylemlerde bulunmamaktır. 

Aslolan güçlüyken adaletli olmak, güçsüz yanında yer almaktır. Yine aslolan insanlık adına, onun rahatı ve huzuru için üretilen bu icatların zararınakullanılmasınınönünegeçilmesidir. Bu da, insanların bilinçlendirilmesi ve bu gezegende yaşayan herkesin yaşam hakkına saygı duyulmasıyla olur. Krallıklar, derebeylikler, özgürce yaşayan halkları dize getirmek için kullandığı bu teknolojileri günün birinde o insanların ellerine geçeceğini unutmamalıdır. 

Eskiler,“güzelim diye sevinme, güzelliğinin bozulmasına bir sivilce yeter, zenginimim diye övünme, o servetin yok olmasına bir kibrit yeter” denemekle ne güzel özetlemişler konuyu.

Sonuç itibariyle; insanlık için bulunan bunca icadın kötü niyetli birin eline geçmesiyle hayatına nal olacağını hiç akıldan çıkarmamak gerekir.Gelişimin ilk adımından son adımına kadar gecen süre içinde yapılan onca icadın hızına, bir anda ‘dur’ diyerek bitiriverecek bir soytarının elindeki silahın adıdır, bir pataz BARUT