Lübnan devletinin bugünkü coğrafi sınırları patlamadan sonra olay yerine koşan Fransa tarafından 1920’de çizildi. Burası daha önce Şam (Biladi Şam) diye bilinen bölgenin içinde yer alıyordu. Coğrafi tespitlere göre Şam bölgesinin içinde; Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün yer almaktadır. Tarihi tespitlere göre Araplar Suriye’ye milattan 3000 sene önce geldiler.

            1071 Malazgirt savaşından önce zamana zaman Selçuklu devletine üstünlük sağlayan Rumların bölgedeki hakimiyetleri devam ediyordu. Antakya’yı bölgenin merkezi yapan Roma, halkın bir kısmına özerklikler tanımıştı. Özerklik verdiklerinin kendi milletinden olduğunu ileri süren İmparator, onlardan diğerlerinden daha az vergi alıyordu. Rumların bölgedeki hakimiyeti Malazgirt savaşından sonrada da bir süre devam etti.

            Bizans’ın hâkimiyeti altında olan bölgede, sahilde yaşayanlar ve içeride yaşayanlar olarak ikiye ayrıldı. Bu kopma, İslami fetihler gelinceye kadar devam etti. Dört halife devrinde Bizans’ın elinden Mısır, Suriye, Lübnan, Filistin, İran ve Irak alındı.

            Bizans yönetimi altında ezilen bölge halkı,  İslam fatihlerine, dini temsilcilerinin imzasını taşıyan birçok mektup göndererek kendilerinin de Bizans zulmünden kurtarılmalarını istediler. Kendi dinlerinden olan Bizans’ın katı kanunları onlara yasama hakkı tanımıyordu. Asıl ecdatları Romalı olan bu halk, kendilerine yaklaşan İslam fatihlerinin rahmet ve şefkatlerini duymuşlardı.

            Emevi devleti zamanında Bizans’ın yanında yer alan (Ceracime) Suriye de Emevi'lerin hezimetini istiyordu. Bu dayanışma Bizans filosunun İslam devletinin içinde Akdeniz sahillerine yanaşarak Ceracime’ye maddi yardımda bulunmasının meyvesiydi. Bu durum Ermeni halifesi Velit’in kardeşi  (Müslime bin Abdülmelik’)i harekete geçirecek ve bu hareketten korkan Ceracime’yi Lübnan’ın dağlık bölgelerde yerleşmesine itecekti. (705-714m)

            Abbasiler halifeliği zamanın da tekrar fitne çıkaran Ceracime ‘’’’ Abbasi sahillere Müslüman gücünü hızlandırma politikasını uygulamaya itti. - Amanos dağının Karadağ tepesinde kurulmuş olan Cürcüme şehrinde yaşayan halka Müslüman Araplar Cürcümânî, Bizanslılar ise Mardaites (Merdeîler) derlerdi. - Bu akım, iki hedef üzerine bina edilmiştir:

 1.Bizans’a karşı mukavemet.

2.Moranilere karşı önlem.

Haçlılar Selçuklular ile Fatımilerin arasında giderek büyüyen sürtüşmeyi fırsat bildiler. Bunun üzerine de MS 1095 yılında Papa ‘’Arbanos’’ Kudüs’ü Müslümanlardan kurtaracağını açıkça ilan etti.

Haçlıların bölgedeki hâkimiyeti

Haçlıların bölgede hâkimiyeti 1096’dan sonra yarım asır devam etti. Daha  sonra Müslümanlar yeniden kaybettikleri toprakları teker teker geri aldılar. 1144’de Ali Zeki, Reha’yı geri alırken 1198’de (Selahattin Eyyubi) Kudüs fethetti.  Ve ardından 1291’de memaliklerin bölgede ki hâkimiyeti geldi. Haçlıların bölgeden çıkışından sonra büyük bir sükûnete bürünen Lübnan,  özellikler Maruniler açısından kaçırılmaz bir fırsat oluşturdu. Onun içindir ki birçok kilise ve idari merkezini memalikler döneminde bina ettiler.

Marunîler, Osmanlı’nın bölgeye girişiyle yönlerini Memaliklere bağlı Antakya Kilisesine çevirdiler. Dünyanın hiçbir ülkesinde benzeri görülmeyen bu ülke, bütün semavi dinlerin ve ilk çağ dinlerin sergilendiği bölge olma özelliği taşımaktadır. Resmi kayıtlara göre 17, halk arasında ise birçok etnik ve dini gurubun bulunduğu Lübnan’da siyasi mücadeleler ve entrikaların biri bitmeden diğeri baş göstermektedir. (3)

Gelecek yazımız, bölgedeki siyasi aktörler hakkında olacaktır.