Yedi yaşlarımda Yeşilovacık’ta otelimizin yanında Gülnar ve Silifke Orman Şefliği vardı. O zamanlardan tanırım orman işletmesini, yangınları, gözetleme kulelerini, manyetolu telefonlarla orman işletmelerinin kendilerine ait hatlardan iletişimlerini.

Ormanları doğuşumuzla tanıdım. Yeşil ve mavinin evlatları olarak dünyaya geldik.

Ormanlar yaşamımızda hep vardı. Şanslıydık. Nevruzlarımızı, Hıdrellezlerimiz hep ormanla paylaşırdık halkça. Piknik yaparak, oyunlar oynayarak.  Ormanlar hepimizin ruhsal sığınma, arınma, var oluş, yaşam limanımızdı hepimizin. Öyle öğrendik ve inandık.

Yangınlar;  ormanlarımızda hep oldu. Orman işletmeleri kısa zamanda teraslama dedikleri yöntemlerle yeniden ağaçlandırırlardı oraları. Zaten geç kalınsa çoğu yerden orman kendiliğinden yeniden yeşerirdi. Adeta kendi küllerinden yeniden var olurdu.

Yeşilovacık sakinlerinden Şaban Yaban sosyal medyada yangının başlangıcını paylaşırken, bir taraftan onun çaresizce anonsunu izliyor bir taraftan içimde de bir yangın yayılmaya başlıyordu. Yangın tam poyrazın kopup geldiği yerden ateşlendi. Orada yüksek gerilim, pik alanı yok,  insanın kolayca gezebileceği bir yer değil. Mutlaka yangın çıkarıldı dedim.

Yanan yer çocukluğumda yanıp da ağaçlandırılan yerdi. 45 yaşında ormandı yani. Daha bayramda çocuklarıma anlatmıştım, buranın tarihini. Kocaman oldular diye sevinerek coşkuyla anlatmıştım.

Çocuklarıma da hep ormanları sevdirme çabam olmuştur. Yolculuklarımızda yol kenarlarına dikilen hatıra ormanlarını yanımızda aldığımız sularla,  birlikte sulardık. Bir gün belki gölgesinde çok güzel hayal kuran, fikirler üreten insanlar oturur, terini soğutur diye.

Ormanlar benim ruhumun yarısı, şiirlerim, yazılarım,  hikâyelerim hep ormanlar üzerine olur. Gözümü kapasam kendimi güzel bir yerde hayal etmek istesem;  ruhum beni yeşil çam ormanlarının pürleri üzerine götürür, uzanırım. Denizi, gökyüzünü ve çamların yeşilini seyrederek hayallere dalarım, nefes alır, verir ormanları ruhumun derinliklerine çekerek yaşadığıma şükreder, coşku ile canlanırım.

Orman kalbimizin yarısı, biz ormanların çocuğuyuz. Gölgesi, içinde yürümesi, mantarı,  içinde bin bir türlü bitkisel zenginliği ile yaşamımızı tamamlayan can kaynağımız

Şaban’ın paylaşımı ile yanan orman değil ruhuma düşen bir kor, gözlerimde yaş oldu. O yandı ben günlük işimi yaparken için için ağladım, ağlıyorum.

Yeşilovacık’ın Yeşili gitti Ovacık oldu diyor Kerim Parlatan arkadaşım. Mustafa Tuğrul Kara Ovacık oldu diyor.

Yeşilovacık’ta cana bir şey gelmedi ama komşularımızın malı, evleri çok zarar gördü. Canla başla ormanı, kendilerini korumak için insanüstü çaba sarf ettiler. Ben yanlarında olamamanın mahcubiyeti ile uzaktan destek olmaya başladım.

Belki de asıl bundan sonra yapmamız gerekeni yapmamız gerekecek.

Torak Kooperatifi başkanı M.Ali  Selvi arkadaşım yeni bir orman kanunu yapılmalı diyor. Katılıyorum.

Depremlerden sonra yeni şehirler kurulur, bu yangından sonra da orman, insan ve yaşam ile ilgili inşallah doğru adımlar atarız.

Bunun için hepimize çok önemli görevler düşüyor.

Bu öyle böyle bir afet değil.  İnsanların bilerek isteyerek yaptığı bir sabotaj… Aynı zamanda uygar dünyanın kolları arasına alarak, azmettirdiği maşalarının vasıtası ile yaptığı bir sabotaj.

Bin yıllık Eyyam-ı Bahur sıcaklarını, meteorolojiyi çok iyi takip ederek, güçlü analizlerle yangını en uygun yerden çıkarmalarını sağlayan bir akılı da vererek yaptırdıkları bir sabotaj.

Peki, biz bu sıcakları binlerce yıldır bildiğimiz halde neden doğru pozisyon alamadık? Bunu doğru sorgulamamız lazım.

Devlet yapımızın belki de yüz yıllık geçmeyen yarasını doğru analiz etmek lazım.

Yeşilovacık;  son 10 yıldır yolu olmayan, limanın tozu ile ciğerlerine kadar toza bulanmıştı. Kanunun lafzı ve ruhuna aykırı olarak, şeklen kanuna uydurularak yapılan limanın inşaat hikâyesi gerçekten doğru analiz edilse, devletin bütün işleyiş şekli ortaya çıkar. Kanuna uydurma sorununu doğru çözmeliyiz. Bir uluslar arası liman düşünün barınak limanına ek olarak ruhsata başvuruluyor, bürokrasi de burayı oldurmak için her türlü göz yummayı yapıyor.

Demem o ki;  kanun şeklen değil öz uygulanarak yapılsın. Yeşilovacık bu limanla; kendi doğal zenginliklerini koruyarak zenginleşeceği yerde, masa başında imzalarla, yaşamları taciz edilerek yerinden yurdundan edilmek üzereyken bir de yangınla, doğal varlığı yandı. Yeşilovacık ormanı, denizi toprağı ile doğru bir gelişme planı yapılsa, girişimci ruhu ortaya çıkarılsa, bilinçlendirilse katma değeri çok yüksek bir ekonomisi olmaz mıydı? Olurdu elbet. Ama kolay seçildi. Kanuna, yaşama, doğal hayata aykırı bir yatırım ile şeklen kanuna uydurularak bir yatırım ile önü kesildi. Halkı, yaşamı hiç düşünülmeden…

Orman da öyle… Büyükşehir yasası ile mahalle olan köyler, beldeler ormanla bağını tamamen koptu.

Düzensiz büyüme, plansız uygulamalar Yörükleri, tahtacıları, orman köylülerini ormandan uzaklaştırdı. Ormana yakın olan insanlar ormanın düşmanı olarak görüldü, adeta ormancılar köylülerin korkulu rüyası oldu.

Tam da 28 Temmuz 2021 tarihli çıkan kanun( Turizmi teşvik kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanunu) 7334  nolu kanunun d bendinde yazılanları kötüye kullanacaklara dikkat etmeli. Yanan yerlerin,  Turizm bölgeleri olduğu bu durumda kanunun hassasiyeti daha önemli hale geliyor. Bu konunun suistimal edilmesini önlemek başta devlet, hepimizin sorumluluğudur. Yangın alanlarının turizm tesisine çevrilmesi konusu toplumun 1980 yılından beri kanayan yarasıdır.
 

Bence yapılması gerekenler:

  • Öncelikle insanımızı, köylü ve mahallelilerimizi ormanla barıştıracak,
  • Yörüklerimizi ormana geri getirecek,
  • Tahtacılarımızı ormanın bakımını yapan ana unsuru olarak görecek kanunlar çıkarılmalı.
  • Orman sakinlerinin   eğitim, sağlık, kültür, ekonomik koşullarını düzeltecek bir alt yapı kurup,yerinde geliştirilmeli. Pansuman tedbirler yerine ormanın bütününü dikkate alan bir ekosistem kurarak yapılmalıdır.
  • Orman, deniz, tarım ile iştigal eden bütün halk ve yerleşim yerleri aynı düşünce ile yeniden planlanmalı
  • Yanan yerler  için bu dönüşüm  bir fırsattır. Olaya sadece yangın afeti değil, buranın halkının sürdürülebilir ve döngüsel yaşamını kurabilir bir yeniden dönüşüm projesi ve yasası çıkarılmalı
  • Yerel halk girişimcilik projeleri, eğitimi ve öğretimi ile bilinci zenginleştirilmeli.
  • Elektrik su, yaşam alt yapısı topyekûn beraber düşünülmeli. Özellikle Yeşilovacık Nükleerdeki gelişmeler olduğu halde, alt yapı olarak bilinçsiz yönetimlerin basiretsizliği ile hazırlanmamıştır.  Derhal büyümeye paralel alt yapısı tamamlanmalı.
  • 28 Temmuz Tarihli 7334 no’lu kanunu uygularken dikkatli olunmalı.
  • Eleştiriler savuşturulmamalı, olgunlukla dikkate almalı,  tarafları ikna yöntemi asıl davranış olmalı.

Bütün bunlar için

  • Büyükşehir ve ilçe belediyeleri gelişme ortak paydası ile milletin geleceğini düşünerek çalışmalı. Şimdi filler tepişiyor, millet eziliyor.
  • İlçe siyasi partileri, odalar, devlet ve seçilmiş ileri gelenler elbirliği ile bu projeleri yapmalılar. Bunun için gerekli olan güç sadece samimi olmaktır. Siyaset kurnazlığı, ayak oyunu ve kendi makamını koruma adına çatışma bizim 50 yıllık yaşamımızda gelişmememizin en önemli sebebi.
  • Hep beraber devlet mekanizmasını harekete geçirecek projeler yapmalıyız. Şikâyet edenleri,olmaz diyenleri dikkate almadan,çünkü  bu işin önündeki en büyük engel onlardır.
  • Yerel dinamikler ve devlet ortak paydada buluşmalı.

Bunların hepsi yapılabilir.  Yolu yöntemi var. Yeter ki samimi olalım.

Gelin bölgeyi yeniden ağaçlandırırken, yaşamı da yeniden yeşertecek, geliştirecek düzeni kuralım. Orman ve çevresi yaşamları düzenleyen eko sistemi hep beraber oluşturalım

Bu krizi fırsata çevirelim.

Belki memlekete sahip çıkmaktan vazgeçtiğimiz, hırslarımızı tatmin edeceğiz derken,  memlekete sahip olmayı unutan ruhsal yapımız, bu vesile ile yeniden uyanır.

Her musibette hayır vardır der dinimiz, o zaman çilenin içindeki dermanı bulmak insan olarak bizlere düşer.