Tecrübe ve teknolojinin birleşim hikayesini Niyazi Adabalı aktardı. Matbaacılığın zamanla yarıştığını ve eksiğinin hiçbir zaman bitmediğini söyleyen Adabalı, 60 yıllık tecrübesini çocuklarına aktararak Model Ofset’i nesiller boyu yaşatmaya devam ediyor. Hayatını, tüm zorluklarına rağmen matbaaya adamış olan ve bugün ‘kâğıt değil, o günün tecrübelerini sayfaya aktaran’ Model Ofset’in Kurucusu Niyazi Adabalı, yaşam öyküsü ve Model Ofset’in kuruluş hikayesini 10’LAR Dergisi anlattı.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Niyazi Adabalı. Küçük yaştan beri çalışıyorum. İki oğlum, bir kızım var. Şimdi işletme, benim yetiştirdiğim iki oğluma emanet ama yine de gidip gelmeye çalışıyorum.

Model Ofset ’in kuruluş hikayesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?

1960 yılında ilkokulu bitirdim. Bir hafta bile boş durmadan rahmetli amcamın arkadaşı olan Eser Matbaası’nda işe başladım. Dükkânı yeni açmışlar, beni götürdü, ‘eti senin, kemiği benim’ dedi. 1967 yılına kadar orada çalıştım. Oradan çıkıp başka bir matbaada işe başladım. 23 ay askerlikten sonra biraz daha çalıp Şahin Çarşısı’nda bodrum katta arkadaşımla ortak bir yer açtık. 1 sene sonra kâr edemeyince arkadaş işi bıraktı. 6-7 yıl orayı işletirken bir yandan da köyde çiftçilikle uğraştım. Çiftçilik işlerinden dolayı yanımda çalışan kalfayı iş yerine ortak yaptım. Daha sonra orayı bırakıp Aziziye Camii’ne yakın bir yerde 20 metrekarelik bir yer açtım ama orada Allah’a şükür para bastık diyebilirim. Böylelikle Model Ofset, 1969 yılında kuruldu diyebilirim. O günden sonra da Model Ofset ve Adabalı Ofset Matbaacılık olarak hizmet veriyoruz.

İş hayatında dönüm noktası diyebileceğiniz anlar oldu mu?

Dönüm noktası diyebileceğim; aslında ilk açtığım iş yerimi ortağıma devretmem oldu. Kendi emeklerimle açtığım iş yerimde ortaklıkla alakalı sıkıntı çıkınca devretmek ya da ortağıma dükkânın parasını verip satın almak mecburiyetinde kaldım. Dükkâna güvenerek de traktör almıştım, onun borcu da vardı. Borcumu ödeyebilmek adına emeğimle kurduğum iş yerimi devrettim ve borcumu kapattım. Allah buna karşılık bana çok daha bereketli olacak olan diğer iş yerini nasip etti. Orada kalsam bu kadar kazanamayacaktım.

Önceden şimdiye nazaran çeşidin fazla olmadığı yıllarda, matbaacılık hizmeti olarak en çok ne basılıyordu?

O zamanlar şimdiki gibi çok çeşit kâğıt yok, ayrıca sana gelen işler de sınırlıydı. Biz ilk yıllarda düğün davetiyesi ve fatura bastık. O dönemde birkaç baklavacının ambalajını bastık. Sonradan işler açıldıkça bizde gelişmeye, teknolojinin gelişimiyle de işlerimizde artışa gittik. Günümüzde düğün davetiyesi dediğimiz çeşit bile, insanların zevklerine göre kendi içinde bir sürü türe ayrılıyor.

Genel olarak baktığımız zaman, matbaacılık her zaman zor bir iş olmuştur. İşe başladığımda usta ‘akşam ezanıyla beraber mesai biter’ demişti ama yatsı ezanına kadar bitmezdi, çalışırdık. İş sahibi olduğumuz zaman da aynı oldu, eve iş götürdüğümüz de oldu.

İlk iş yıllarınızda kullandığınız makine nasıldı, günümüz teknolojisinin gelişmesi, sizin işlerinizde bir gerilemeye sebep oldu mu?

Benim iş yerimde bir tane maşalı makinem vardı. Ne yazacaksak, tek tek onun harflerini sıraya dizmen gerekiyordu. Fatura siparişi geldiği zaman, dükkânda faturaları basardık, harman makinesi olmadığı için de harmanlama işlemini evde çocuklarım yapardı. O yüzden aslında bu iş, gecesi olmayan bir iş.

2017 yılı bizim için gerçekten atılım yılı oldu. Çok renkli makineye geçiş yaptık ve teknolojiyi takip etmemiz sayesinde de yıllara meydan okuduk diyebiliriz. Makine yatırımı yaparken, ambalaj ve ticari baskı gibi bir branşlaşmayı düşünmedik. Fakat şunun bilincindeydik. Kâğıt bitiyor. Kâğıt dijitale doğru gidiyor. Kâğıt bitiyor derken; kitap-dergi-broşür-katalog-makbuz vs. gibi ürünlerin tüketiminde azalma var. Ambalajda bu yok, aksine karton tüketimi artarak devam ediyor. Kısacası hedeflerimiz ambalaja doğru ağırlık vermek. Fakat Konya’da ne kadar başarılı oluruz bunu da zaman gösterir. Arz-talep-yatırım dengesi ve işin bizi zorlaması gerekir yeni yatırım için. Katalog ve broşürlerde artık bir çizgimiz oldu. Günümüzde her sektörde bu böyledir, teknolojiyi ve yeniliği takip etmezsen yok olmaya mahkumsun.

Zamanınızın zorluklarından bahseder misiniz?

Aslında anlatmış olduğum her şey, içinde yokluk ve zorluk barındırıyor. Hızlılık gerektiren ve teknolojinin gelişmemiş olması sebebiyle insan gücüne olan ihtiyaç fazla idi. Bunun yanında hem mesai kavramı yok hem de o dönemlerde 15 dakika geç gittiğim için o gün izinli sayılıp paramı alamadığım zamanlar olurdu. Evimizden iş yerine kadar yürürdük. Çok zorluklar çektik.

Sektörde sizin yetiştirmiş olduğunuz isimler var mı?

Zamanla yarışan bir meslek olduğu için matbaacılığı çoğu kişi bıraktı. Arkadaşlarımdan bile kalfalık döneminde bırakanlar oldu. Oğullarım, bu işin içinde yetiştiler. Çocuklarım bu işin başında oldukları için çok seviniyorum ancak bazen de saat gözetmeksizin bu kadar çalışmaları sebebiyle ‘’keşke sabah gidip akşam evlerine döndükleri bir işleri olsaydı’’ diyorum. Matbaacılığın eksiği bitmiyor, sabah 6-7’de evden çıkıp akşam geç saatlere kadar çalışıyorlar.

Gençlerimize tavsiye verecek olursanız, düstur edindiğiniz ve sizi bu günlere getiren birkaç prensibinizi bizimle paylaşır mısınız?

Öncelikle ben hiçbir zaman ne kimsenin hakkını yedim ne de kimsede tek kuruş hakkımı bıraktım. Doğru bir esnaf olup dürüst iş yaparsanız müşterinin güvenini kazanırsınız ve aslında parasız reklam almış olursunuz. Öyle bir esnaf oldum ki, para konusunda kimse bana bir şey diyemezdi. Ben iş yaparken malı teslim edip parasını öyle alırdım, bilhassa iş yaptıracağım zaman da önce işçiliği görüp daha sonra ödemesini yapardım. Öyle bir güven kazansınlar ki, onu tanımayan insanlar bile çevresine sordukları zaman, kefil olsunlar. İşte biz bunu başardık.

Editör: TE Bilişim