Konya’nın yetiştirdiği önemli işadamlarından Fuzul Tasarruf Finansman AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Akbal, iş hayatındaki tecrübelerini okurlarımızla paylaştı. 1992 yılında kurulan Fuzul’de çalışmalarını sürdüren Akbal, o dönem yaşanan siyasi ve ekonomik çalkantılara ailesiyle birlikte göğüs germeyi bildi. Akbal ailesinin 2000’li yıllarla birlikte ortaya çıkan yeni ekonomik ve siyasal konjonktürü iyi değerlendirmesiyle Fuzul, bugün Türkiye’nin önemli markalarından biri hâline geldi. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Akbal, “Takdir edersiniz ki hiçbir başarı, size altın tepside sunulmuyor. Hem mikro hem de makro diyebileceğimiz birtakım sorunlarla mücadele ederek markamızı bugünlere getirdik.” diyor.

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

3 Mart 1966 Konya Kulu doğumluyum. Yedi çocuklu bir ailenin ortancasıyım. İlk ve orta eğitimimi Konya’da tamamladım. Daha sonra İstanbul’a geldim ve Vefa Lisesi'ni bitirdim. Sonrasında Ankara’da Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde eğitim aldım. Eşim de eczacı, kendisiyle okulda tanıştım. Üç evladımız var. Biri avukat, biri iç mimar, biri de diyetisyen. 2003 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme ve İktisadı Bilimler Bölümü’nden de lisans derecesi aldım. İstanbul Gelişim Üniversitesi İşletme Yüksek Lisans Bölümü’nü tamamladım. Hâlen, Fuzul Holding Yönetim Kurulu Başkan yardımcısı olarak görevimi sürdürüyorum. 2014’ten bu yana ise Fuzul Tasarruf Finansman AŞ Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev alıyorum. 20’ye yakın sivil toplum kuruluşunda aktif olarak görev almakla beraber kimi STK’ların yönetiminde kimilerinin ise yüksek istişare kurullarında bulunuyorum. Türkiye’nin en yaygın ve aktif iş örgütlerinden biri olan MÜSİAD-Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’ni temsilen IDSB-İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği’nde Genel Sekreter ve TGTV-Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nda Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktayım. Kültürlü Gençlik Derneği Yüksek İstişare Kurulu Üyesi, Konyalı Sanayici ve İş Adamları Derneği (KONSİAD)Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığı görevlerim bulunuyor. 2020 yılı Ocak ayından itibaren DEİK-Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Bahreyn, Lübnan ve Danimarka İş Konserleri’nde Yönetim Kurulu Üyesi ve TABA-AmCham Türk Amerikan İş Adamları Derneği’nde Başkan Yardımcısı görevine devam ediyorum. Ayrıca FKB-Finansal Kurumlar Birliği Tasarruf Finansman Şirketleri Sektör Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyorum.

İş hayatına ne zaman ve nasıl başladınız?

İş hayatına 1988 yılında mezun olduğum eczacılık mesleği ile başladım. 1992 yılında aile şirketimiz Fuzul kuruldu, sonrasında işler büyümeye başlayınca elimizi değil, yavaş yavaş gövdemizi taşın altına koyduk ve bugünlere kadar geldik.

İş hayatına başlarken ailenizin etkisi oldu mu?

Birçok konuda olduğu gibi iş hayatına atılmamda da ailemin desteğini gördüm. Fuzul Holding Yönetim Kurulu Başkanı abim Mahmut Akbal, İspa Turizm’de iş hayatına başladı. Turizm şirketine birkaç yıl devam etti. 1992 yılında Fuzul Dış Ticaret kuruldu. O dönemde Balkan ülkeleri dağılma sürecindeydi ve birçok Türk firması, “O ülkelerde iş yapabilir miyiz?” düşüncesindeydi. Biz de Fuzul Dış Ticaret’i o amaçla kurduk. O yıllarda Balkan ülkelerinde bankacılık ve ödeme sistemleri oturmadığı için birçok firma gibi biz de o pazardan çıkmak zorunda kaldık. Sonrasında da Fuzul Otomotiv’i kurduk. Ailecek istişareler yaptık, karar aldık ve sonraki süreçte Fuzul bünyesine katılmış oldum.

İş hayatında ne gibi zorluklar yaşadınız?

Takdir edersiniz ki hiçbir başarı, size altın tepside sunulmuyor. Hem mikro hem de makro diyebileceğimiz birtakım sorunlarla mücadele ederek markamızı bugünlere getirdik. 1992’den bu yana ülkemizde yaşanan hem siyasi hem ekonomik bazı sorunlarla 1999 yılında yaşanılan ve tüm Marmara’yı etkileyen büyük deprem bizi zorlayan süreçlerden oldu. Ama bugün geldiğimiz noktada çeyrek asrı aşkın bir süredir faaliyette olan köklü bir şirket olarak, marka değeri ve itibarı konusunda rüştünü ispatlamış bir konumdayız.

İş hayatına girdiğiniz dönemlerdeki zor şartlardan nasıl bahsedersiniz?

1990’lı yıllardan bugünlere gelene kadar birçok tehditle karşı karşıya kaldık. 90’lı yıllar enflasyonun en yüksek olduğu zamanlardı. Dış borçlanma, ülkenin ekonomik durumu ve siyasi konjonktür gibi hususlar bizi çok tedirgin eden konulardı. “Bu süreci varlıklarımızı kaybetmeden mümkün olan en az zararla atlatalım.” diye düşünüyorduk. Nasılsa bu günler de geçer diyorduk ama tabii sürdürülebilirlik konusunda endişe de duyuyorduk 2000’li yılların başında bambaşka bir Türkiye ile karşılaştık. Başka bir ekonomik atmosfer geldi demek mümkün. Biz bugüne kadar ki süreçte yaşanan her türlü ekonomik ve siyasi anlamdaki negatiflikleri göğüsleyip oyunun dışına çıkmadan varlığımızı sürdürmek istiyorduk, aslında en büyük mücadelemiz de buydu.

Siyasi ve ekonomik anlamda yaşanan çalkantılar o dönem iş hayatınızı nasıl etkiledi?

Her kriz ya da zorlu şartlar, değerlendirmeyi bilirseniz ve öngörülü olursanız fırsatları da beraberinde getiriyor. Ancak bunun için mücadele etmek zorundasınız. Ayrıca en zorlu şartlar güçlü insanların doğuşuna yardımcı oluyor. Siyasi, ekonomik ya da toplumsal olaylarda gösterdiğiniz aksiyonlar sizin karar verme, risk alma ve öngörü gibi kaslarınızı oldukça geliştiriyor. Kurulduğumuz ilk yılların konjonktürü bizim, ekonomik, siyasi, sosyal ve psikolojik kaslarımızı geliştirdi. Şu anda doğru karar almamızı, riskleri iyi yönetebilmemizi o günlerdeki zorlu şartların tecrübesine borçluyuz.

Usta çırak ilişkisi sizin dönemizde nasıldı?

Usta çırak ilişkisi bir sanayi tabiri gibi dursa da aslında tüm sektörlerde olan, işin en ince detaylarının, ahlakının ve hukukunun öğrenildiği bir süreç. Bizim dönemimizde çıraklık; ustandan işi öğrendiğin, çalışanınla ya da müşterinle nasıl konuşman gerektiğini tecrübe ettiğin bir deneyim alanıydı. Usta, yetiştirdiği çırağıyla çırak da iyi bir ustanın yanında çalışmakla gurur duyardı. İki taraf da birbirini en iyi şekilde temsil etmek için elinden geleni yapardı. Çırak, alanı ne olursa olsun işin ruhuna ustasının namını yaşatacak bir iz bırakırdı. Ustalar da aynı şekilde yetiştirdiği ve nam sahibi olan çırağı ile övünürdü. Bugün birçok sektörde usta-çırak ilişkisi bitmiş ya da eski değerini kaybetmiş olsa da birçok aile şirketinde; eğer işin eğitimini alarak bu alana girmediyseniz usta-çırak ilişkisi devam ediyor. Babanız veya abinizden aldığınız öğütler ve onların yönlendirmeleriyle iş hayatında deneyim kazanıyorsunuz. Ya da siz usta olarak çocuklarınızı yetiştiriyorsunuz. Bu sayede onlara, hiçbir okulun veremeyeceği deneyimi sahada ilk ağızdan duyarak ve yaşayarak öğretme ya da öğrenme fırsatı veriyorsunuz.

Konya sanayisinin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkemizin tahıl ambarı olarak bilinse de Konya, sanayinin birçok alanında güçlü bir şekilde yer alıyor. Konya bugün; metal işleme makineleri, araç üstü ekipman, tarım makineleri ve ekipmanlarıyla av tüfekleri imalatında Türkiye pazarının lider üreticisi konumunda. Konya, Türkiye’nin tarım makineleri ve ekipmanları ihracatında 1. sırada, savunma sanayisi ihracatında ise 4. sırada yer alıyor. Konya, Türkiye’nin sanayi işletmesi sayısında 5., otomotiv yan sanayi ve ana metal imalatçıları sayısında 2., makine-ekipman imalatçıları sayısında 3., metal ürünleri imalatçı sayısında 3., gıda imalatçıları sayısında 4. sırada yer bulunuyor. Ayrıca burada otomotiv yan sanayi, döküm, ayakkabıcılık, tarım makineleri, savunma sanayi gibi alanlarda yedi adet kümelenme çalışması yürütülüyor. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere Konya, ülkemiz tarımına olduğu gibi sanayisine de oldukça büyük katkı sağlıyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine baktığımızda Konya sanayicisinin temmuz ayında gerçekleştirdiği 188,8 milyon dolarlık sanayi ürünleri ihracatı, şehrin ülkemiz ekonomisine nasıl bir güç kattığını gözler önüne seriyor. İlerleyen yıllarda ülkemizin ve Konyalı sanayicilerimizin yatırımlarıyla bu sayıların daha da artacağını öngörüyorum.

Sizin dönemizle bugünü kıyaslarsak iş hayatını ve ekonomik hayatı nasıl değerlendirirsiniz?

İş hayatına atıldığım ilk yıllarda ekonomik açıdan ciddi manada çalkantılı bir dönem mevcuttu. Yüksek faiz oranları, hükûmetin yaşadığı sorunlar, döviz kurlarında öngörülemeyen sert artışlar… Kısacası iş insanlarının ekonomik açıdan önünü göremediği bir dönemdi. Aynı şekilde sanayinin ana bileşenleri anlamında da dışa bağımlı bir süreçteydik. Aynı şekilde üretimden ödeme sistemlerine kadar teknoloji de bu denli gelişmemişti. Bunun yansıması olarak hız, üretim verimliliği ve kârlılık anlamında zorluklar da bulunuyordu. Bugün ise savunma sanayisi başta olmak üzere otomotiv gibi lokomotif denebilecek sektörlerde bağımsızlık anlamında ciddi adımlar atıyor, birçok yatırım yapılıyor. Gerek sanayi ürünlerinde, otomotiv ve teknoloji anlamında birçok ülkeye üretim yapıyor, ihracat gerçekleştiriyoruz.

Genç sanayicilere veya ustalara tavsiyeleriniz neler olur?

Genç sanayicilere sektörü ya da alanı ne olursa olsun işleri ile ticari amaç yerine gönül bağı kurmalarını öneriyorum. Her ticari yapının amacı kâr elde etmek, hayatını sürdürmek olsa da işin temeline, ülkesine ve insanlarına hizmet etmeyi almalılar. Bu maneviyatı yakalayınca hem işinize duyduğunuz bağlılığınız daha da artıyor hem de ticari kaygılar gütmeden ülkeye, insanlara katma değer sağlayan işlere imza atabiliyorsunuz. Biz de Fuzul’de aynı düşünce yapısı ile çalışıyoruz. Ev ve otomobil sahibi olmak isteyenlere sağladığımız finans kaynağı ile insanlarımızın ihtiyaçlarına cevap veriyoruz. Ülke ekonomimizin gayrimenkul ve otomotiv gibi lokomotif sektörlerinin çarklarının dönmesine katkıda bulunuyoruz. Binlerce kişiye ekmek kapısı oluyoruz. Günün sonunda ev ve otomobil sahibi yaptığımız insanların yüzündeki mutluluğu görmek, hayır dualarını aldığımızı bilmek işimizin ne kadar hassas bir terazide durduğunu bize hatırlatıyor. Bu dengeyi her zaman korumak için ben ve tüm Fuzul çalışanları, bütün emeklerini var güçleriyle ortaya koyuyor. Gençlere de bu dengeyi, işin sonunda alacakları iyi ya da kötü duaları bilerek iş yapmalarını öneriyorum. Bunu yapınca da Rabbim, bunun karşılığını fazlasıyla veriyor.

MUHAMMED ESAD ÇAĞLA

Editör: TE Bilişim