Çoğu zaman karşımıza bir vesileyle çıkan şu soruyu bugün kendi kendime sürekli sorduğumu fark ettim. “Issız bir adada mahsur kalsam yanımda olmasını istediğim üç şey ne olurdu?” Hâlâ da bu sorunun cevabını düşünmekteyim. Neden kafama takıldığı konusunda hiçbir fikrim olmadığı gibi cevabına da hâlâ erişemedim.

Bir ıssız adada tek başıma kalmış olsam, yanıma hiçbir şey almazdım herhalde! Geçmişe bir çizgi çekip yepyeni bir sayfa açmak için kaçınılmaz bir fırsat olurdu benim için... Hem burada rızkımı veren Allah orada neden beni yalnız ve savunmasız bıraksın ki?..

Yanıma alacağım şeyler; aklım, cesaretim, konuşma kabiliyetim olurdu. Saçma bir üçleme oldu! Zaten bunlar bizde olan özellikler değil mi?.. Ama derine iner ve mantıklı düşünürsek sadece bunların bize yeteceğini anlarız. Dünyaya ait yanımda ne götürmek istesem gün gelecek tükenecektir. Ama aklımı alırsam orada yaşamak için birçok çözüm üretebilirim. Cesaretim ise korkularıma meydan okumam için bana gerekli olacaktır. Konuşma kabiliyetime gelirsek, en ihtiyacım olan şey de bu olsa gerek. Onunla bütün sıkıntılarımı şehirde hasret kaldığımız sessizliğe anlatabilir ve rahatlayabilirdim.

Amacımız hayatı sil baştan yeniden yazmak değil mi sonuçta! Saatlerce, günlerce balıklara anlatırdım dertlerimi! Çünkü beni yargılamadan dinleyecek ve hiç kimseyle benim sırrımı paylaşmayacaktır. Üç saniye sonra zaten unutacaktır anlattıklarımı! Benim gönlümde ise huzur kelebekleri uçmaya başlayacaktır. Rahatlamanın verdiği mutluluk eşsiz olurdu herhalde!

Şehrin o makinelerle dolu gürültülü ve pis havasından kurtulmuş bir vaziyette huzurlu ve sessiz bir hayatın koynunda hülyalara dalardım. Sürekli mesaj sesini işittiğim telefon denen bir aletin esiri olmak zorunda kalmazdım. Cevap versen zamanını çalıyor, cevap vermesen gönül kırgınlığı getiriyor! Çelişkilerimden kurtulmuş olurdum.

Ağaçlarla, çiçeklerle, börtü böcekle arkadaş olurdum. Zararsız, bencil olmayan, hiçbir menfaat gözetmeyen! En önemlisi Allah'a daha yakın olurdum. Hiçbirinin beni dinlemediğini, duymadığını bilsem bile Allah'ın Sem'i ve Basar isimlerinin tecellisinden emin yaşardım. Alırdım abdestimi varırdım secdeme! En sevgiliyle beraber olduktan sonra yalnızlığın, günlerin, ayların ne önemi var ki!

Dua dua çalardım yâr kapısını! Gözyaşlarıyla dökülürdü dilimden hasretlerim, özlemlerim, sıkıntılarım! Bilirim çünkü tek yardım edecek ve beni yalnız bırakmayacak olanın Rabbim olduğunu!

Amma velâkin yalnızlıkta Allah'a mahsustur. Her canlının bir yaşama koşulu mevcut. İnsanların bu soruyu şehrin bunaltıcılığından dolayı çözüm üretmek ve bir an da olsa rahatlatmak için birbirlerine sorduklarını düşünüyorum. Yoksa kim ıssız bir adada tek başına yaşamak ister ki?..

Aklımı kurcalayan bu soruya net bir cevap bulduğum söylenemez. Aman zaten kimin umurunda ki bu soru?.. Sadece eğlence ve bu çetrefilli hayattan biraz uzaklaşma çabası işte! Çözüm üretmekte boşa zaman kaybı gibi gözüküyor.

Hayat ne pahasına olursa olsun, insanlarla beraber yaşadığınızda güzel... Kırgınlıkların, tartışmaların, üzüntülerin, mutlulukların hepsinin bir anlamı var. En başta da insanı insan yapan özellikler bunlar. Şikâyet etmemeli ve razı olmalıyız. Rabbe âşık isek, sevmenin birinci kuralı olan razı olmayı üstümüzden çıkarmamak koşuluyla giymeliyiz.

Sevmek ve sevilmek duasıyla!