Sahne şu. Tüm İslam coğrafyasında alışılagelmiş durum. Oyuncular, Müslüman mazlumlar. Yönetmen, devletler ve yöneticileri.
Gene bir mağduriyet sahnesi! Olay Suriye de gerçekleşiyor. Kanım dondu. Allah'ı zikrederek izledim sahneyi. Tabiri caizse mahalle kavgalarının cereyan ettiği bir bölge! Duvarın arkasında vücudunun bir kısmı görünen çocuk bir an önce karşıya geçmek istiyor. Birkaç hareket ama vazgeçiyor. Bu arada silah sesleri, feryat figanları duyuyoruz. Çocuk karşıya geçmek için bismillah diyor ve tam yolun yarısında aldığı kurşunla yere yığılıyor. Birkaç saniye yüz üstü yerde yatarken tekrar diriliyor sekerek karşıdan kendisinden küçük kardeşini elinden tutup geldiği yere dönüyor. Kurşun yediği noktaya tekrar geldiğinde ayaklarının çevresine birkaç kurşun daha isabet ediyor.
Ve duvarın arkasına geçen, bana gerçek hayatı öğreten çocuk, kardeşim, öğretmenim.
Sen bize çok şey anlattın aslında. Seninle bir kere daha Kur'an'a baktım. Peygamberimi düşündüm. Yer altına baktım. Gökyüzünü izledim. Seni aradım. Ne demek istedin bize Allah'ım. Ne bu halimiz. Dünya Müslümanlarının rezilliğine mi yansam, onurlu mücadelesinde o kardeşime destek olamadığıma mı yansam?
Ne cesurca bir duruş, ne aziz bir yürüyüştü senin ki. Nice laf salatası yapan siyaset ve ülke liderlerine, İslam'ı ekmek kapısı gören baronlara gerçek bir mesajdı seninki.
Açın gözlerinizi bakın bi dünyaya. Kimler ağlıyor, kimler gülüyor. Kim zulmediyor, kim zulme maruz kalıyor. Kimler o küçük fidan gibi can pazarına koşuyor. Kimler kaçıyor.
Suriye aslıyla karambol bir bölge artık, kimin eli kimin cebinde belli değil. Niyetim Suriye'deki kargaşaya insanları çekmek değil bizatihi hiç müdahil olmamak. Çünkü tüm derin güçler cirit atıyor Suriye de.
O küçük fidandan alacağımız dersler nelerdir ona dikkat çekmek.
Korkuyu ayaklarıyla ezdi. Zillete meydan okudu, ürkekleri bir kere daha ürküttü. Öğretmenimiz, hocamız oldu. Kardeşlik bedel ister deriz ya hep, o bedeli kendisine şahitlik eden herkese ödedi.
Uzakları yakın etti, ölüm korkusunu ezdi geçti. Yere düştü bir kere daha kalktı. Koştu. Kardeşinin elinden tuttu ve güvenli bölgeye götürdü.
Samimi Müslümanların o sahneyi izlemelerini rica ediyorum. Ondan sonra konuşmak lazım konuşulacakları... Derdi kendi kilosundan ağır olanlara değil sözüm.
Ne diyordu o çocuk bize. Ne diyordu. Ne söylemek istiyordu.
Kimiz, neyiz? Kaç samimi Müslüman kaldık şu yoksun İslam coğrafyasında?
Çocuklar yetim, kadınlar yoksul, namuslar kirli, insanlık rezil, İslam coğrafyası kül.
Dillerimizden düşmeyen edebiyat parçalamalar. Beytler, şiirler, naatlar, cengâver meydan konuşmaları, basın toplantıları, zulmü protestoya davet palavraları. Hepsi o çocukla tarihin kirli sayfalarında kaldı gitti. Bitti.
Tüm yalanlarının çöplük oldu bitti. Bir kıza sorulacaktı hangi suçundan dolayı öldürüldü diye. Şimdi bize sorulacak; hangi sebeple yoktunuz, kardeşlikten yoksundunuz?
Korkuyorum ki yeni bir felaket kapıda. Mazlumun duası ne hale getirecek bizi.
Leş postallar secdegâhlarımızı kirletsin. Bizim topraklarımız kan revandan geçilmesin. Her seferinde aynı tiyatroyla uyutulalım, uyuşukluğumuz denensin. Biz kör bi hal ile yaşamaya devam edelim.
Suriyeli çocuk. Örneğim, önderimsim. Kıskandım seni. Tanışmak isterim doğrusu.
Çünkü sen ey Suriyeli çocuk! sen tarihe not düşen Suriyeli çocuk!