Neredeyse 1000 yıllık bir yalan tarihin kıskacında avutulup duruyoruz. Ne sorgu var, ne sual? Kendisinin peygamber olduğunu bildiği halde, Allah'a sorular soran, ondan tam anlamıyla emin olmak isteyen bir peygamberin izlediği yol, bize haram edilmiş. Düşünme ve sorgulama reflekslerimiz köreltilmiş. Duydum ve itaat ettim Ya Rabbi emrinin çerçevesine o kadar yalanlar eklenmiş ki; yüz yıllarca nesiller bununla sürüklenmiş. 

Bin yıl diyorum, aslında daha ötesi var. Halifeler döneminden alında, günümüze kadar gelin. Kulaktan kulağa dolma bilgiler, yalan ve uydurma hadisler, milletlerini üstün gören divane liderler, Müslümanlık iddiasıyla firavunca hayat süren leşler. Hayatları yetmezmiş gibi, ölümlerinden sonra soylarının sultası için gerekli her adımı atmış imansızlar. Bu yığınlardan bize kalan yalan tarih. 

Mekke toprakları "güzel ahlak" üzerine bir ses duyduğunda irkildi herkes. Ürkeklik sardı bir alay para babasını. Ne demekti güzel ahlak? Ahlakın ve adaletin hocaları bizatihi kendileriydi. 

Temelde tarihin içinde ve yön değiştirmesinde hep bir kibrin ve sultanın kıskacında kalmış liderlerin ve halkların firavunlaşmış benlikleri yatar. Bu kaynakla hayatını idame ettirenler, tıpkı Tevrat ve İncil de olduğu gibi, hayatın akışını kendi menfaatleri ölçüsünde şekillendirmeye devam ederler. Peygamberler gelir, onları uyarır, hatalarını söyler, yanlıştan çevirir, doğruya davet eder. Dinleyen dinler ve uygular. Fakat aslında o uyarıcının ne demek istediğini çok iyi anlayıp ta, nefsine yenik düşen o acizler, bile bile sırf kibirli karakterlerinin kıskacından bir türlü kurtulamazlar. Kendileri yetmezmiş gibi temsiliyetlerini soylarından seçmece evlatlarına miras bırakırlar. 

Bunun için önlerine ne gelirse gelsin, sorgusuz sualsiz ezip geçerler. 

Bu cüretkarlıkları damarlarına basan ayetin yanlış anlaşılmasına, gereken ayetlerin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesine ve hatta kendi sözlerinin Allah'ın ayetiymiş gibi sunulmasına kadar götürür. Yeter ki onların dedikleri olsun. Peygamber öldüren milletleri biliyorsunuz.

Biz, tüm bu tarihi olaylardan haberdar olduğumuz halde, bu yalan tarihin kalemlerinin ağzına bakmaktan, onları kaynak görmekten bıkmadık, usanmadık.

O yüzden kardeş katilleri Müslümanlardan çıkıyor. O yüzden aynı milletin evlatları birbirini öldürüyor. O yüzden Müslüman ülkeler birbirine hep kin ve öfkeyle bakıyor. O yüzden belleklerimizde bu iki grup mu, hayatta bir araya gelemezler şartı bizlere kabullendirilmiş.

Tarihimizin yalancı derebeyleri, birbirlerinin taht kavgalarından kendi aslarına çalışana, yüzlerce sözde alim ve muallim yetiştirip İslam dünyasının üzerine salmış. O yüzden yalan hadisleri uydurukçu bir kaç kişinin dilinden yazdırıp sayfalarca kitaplar bastırıp günümüze kadar gelmesini sağlamış. 

Sonra ne demişiz. Filan kişiden rivayet olunur ki Peygamber efendimiz şöyle buyurmuş. Eeee sonra? Şöyle der veya yaparsan, veya zinhar haram böyle bir düşünceyi aklından geçirirsen kafir olursun. Ya sonra? Dinden çıkarsın, işte öyle. 

Tüm bu ve buna benzer yorumlara baktığınızda haşa Allah öyle değil böyle demek istemiştir, Peygamber hadiste böyle demek istemiştir. İşte bilmem hangi sahabe de bunlardan şöyle anlayıp, böyle yapmıştır.

Gel günümüze bak, kupkuru bir çölde avane ve divane halde bırakılmış biz ümmetin ilmi yetim çocukları

Kuran'a baktıkça ve okudukça canım acıyor. Ne kadarda ucuz aldatılmışız. Ne dolaplar çevrilmiş bu kadim dinin fertleri üzerinde. 

Sen ben kavgasının dışında hiç bir halta yaramayan kendi alışverişlerinde yalan bir İslam tarihi hikayesiyle bu günlere gelmişiz. Kastımdan yanlış anlaşılma olmasın. Bugün bizi birbirimize düşüren; ayrılıkçı, tefrikai, bölücü, milliyetçiliğe, vs. götüren ne varsa sözüm bütününde buna. Değilse tarihimiz ve aslımız Adem babamızla birlikte pak ve berraktır. Kabilce üstünlük delisi insanlara kanan Müslümalar'dan, bize kalan uydurukçu bir tarihin kalıntılarıyla sürüklendiğimiz girdap ve çıkılmaz yol asıl derdim.

Çıkış yolu bulunmalı ki, var. Kur'an'ı bir kere daha samimice anlamaktan ve yorumlamaktan geçiyor. Uçan kaçan bir peygamber değil de, içimizde bugün insan olarak bizler ne yapıyorsak o da aynısını yapar, yaşar, güler, ağlar ve insan olarak güzel ahlak temelli ne varsa, hepsine simge olan bir peygamber yani, insan modeli. En güzel örnek.

Yarınımızın huzuru için çok iyi anlamamız gereken kavramlar bunlar. Sorular içinde sorular sorarak, Kur'an'i metodu baz alarak sorulacak sorularla hakikate biraz daha yaklaşmış olacağız.

Kur'an bize olayın özünde ne almamız gerektiğini öğütlerken biz, bıldırcın etinin kalorisini, rengini, kokusunu, bilmem ebabil kuşlarını kanatlarının kaç cm olduğunu, attığı taşlarının ebatlarını, yerden yükseklikleri kaç cm di ve atışlarındaki manevra kabiliyeti neydi soruları içinde dün olduğu gibi bugünde kalırsak vay halimize.

Haberin özünü al, gerisi teferruat. Yaşanan olayın sebep ve sonucuna bak gidişatı hikaye olarak kalır sende. Allah bir olayı anlamamız için en ufak basit örnekler verir ki kendimizi yormayalım ve doğruya bilinçaltımıza yüklenen devasa olaylardan beslenerek ulaşma zahmetine katlanmayalım diye.

Yalan tarihin mimarları hesap gününde en çetin azaba mahkum olacaklar. Allah'ı bile yalan yanlış tarif edenler, peygambere abartı özellikler yükleyenler, milletlerinin üstünlüğünü ebedi kılmak için girilmedik dolap bırakmayıp, Allah'ın yönetimin ana hatlarına dahi göz dikenler iyi tanınmalı ve onların düzenine çomak sokmak için Allah'ın eli, ayağı ve gözü olunmalı.

Yeni tarih yazmak isteyenlerle buluşmak ve halleşmek üzere...